© Yeni Aksaray Gazetesi

AİLE HEKİMLERİ DERNEĞİ BAŞKANI ŞENOL ATAKAN Doğan her çocuğa topuk kanı uygulaması yapılmalıdır

Topuk kanı uygulamasanın mahkemelik olmasını değerlendiren Aksaray Aile Hekimleri Derneği Başkanı Dr. Şenol Atakan konuya dair şunları söyledi: Bir yaşam çok kutsaldır ve onu iki damla kanla kurtarabilmek mümkünse, yapılmalıdır. 20.08.2024 tarihinde Kars Aile Mahkemesi Hakiminin bilmediği bir konuda, hem de Türk Milleti Adına karar verirken kişisel tercihlerini kullanması, bilirkişi görüşü almadan, gelecek nesillerin geleceğini olumsuz etkileyecek bir karar oluşturması kabul edilemezdir.

“HAKİM KARARI KABUL EDİLEMEZ, BİLİMSEL DAYANAKTAN YOKSUNDUR.”

Ülkemizde, yenidoğan bebeklerde topuk kanı taraması olarak bilinen ulusal yenidoğan tarama programı uygulanmaktadır. Bu tarama ile Spinal Muskuler Atrofi, Fenilketonüri, Doğumsal (Konjenital) Hipotiroidi, Biyotinidaz Eksikliği, Kistik Fibrozis ve Konjenital Adrenal Hiperplazi hastalıkları olmak üzere 6 adet hastalık taranmaktadır.

Bu hastalıklar nadir görülür ve bebekte hemen bulgu vermeyebilir, ancak testlerle ortaya çıkarılabilir. Erken teşhis ve tedavi edilmediklerinde ciddi sonuçlar doğurabilmekte, erken teşhis edildiğinde ilaçlar ve özel diyetlerle tedavi edilebilmekte veya kontrol altına alınabilmektedir.

Bebeklerden doğumda hastanede ve birkaç gün beslendikten sonra, ilk 1 hafta içerisinde 2. kez de aile hekimliğinde olmak üzere topuk kanı alınmaktadır. Sadece topuktan alınan 1-2 damla kan ile bu hastalıkların taraması yapılmakta ve 2-3 hafta içerisinde sonuçlanmaktadır. Hastalık tespit edilen bebeklere hemen ulaşılarak tedavisi başlanılmakta ve takibe alınarak gerekli önlemler uygulanmakta ve bu şekilde binlerce bebek hastalığın ağır sonuçları ile karşılaşmadan hayatlarına devam etmektedirler.

Erken dönemde teşhis ve tedavi edilmezse beyin hasarı, büyüme sorunları, organ yetmezliği ve hatta ölüm gibi ciddi sonuçlara yol açabilir.Neden topuk kanı alıyoruz;Çünkü bu hastalıklar ;

-Belirti bulgu vermediği için topuk kanı ile tespit edilir.

-Tedavi edilebilir

-Tedavi edilmediği takdirde işlevsel bozukluk ağır olur

“ÜLKEMİZDE DOĞAN HER BEBEĞE GECİKMEDEN UYGULANMASI ŞARTTIR”

Hal böyle iken 20.08.2024 tarihinde Kars Aile Mahkemesi Hakimi Muhammet Koç’un Türk Milleti Adına(!) verdiği kararda “anne -- babanın velayet hakkının doğası gereği topuk kanı vermeme özgürlüğüne sahip olmaları doğal hukukun gereği olduğuna hükmetmiştir. Normalde birey ve toplum sağlığı için bu test zorunlu olmalıdır.

Hekimliğin temeli koruyucu hekimliktir. Aslolan hastalığın ortaya çıkmasının önlenmesidir ve koruyucu sağlık hizmetleri bu noktada çok büyük önem arz etmektedir.  Aşılama, taramalar ve benzeri uygulamalar çağımızdaki en önemli koruyucu hekimlik uygulamalarıdır.

Eminiz ki bu hastalıktan muzdarip bir bebeğe ve ailesine, bunun o noktaya gelmeden önlenebilir ve tedavi edilebilir olduğu söylense, bunun için ellerinden gelen her şeyi hiç düşünmeden yapacaklardır. Üstelik te; bu kadar kolay hızlı ve zararsız tespit etme imkanı varken, neden bir tane bile bebek hayatını kaybetsin ya da bu hastalıkların sonuçlarıyla hayatı kararsın.

“BİR YAŞAM ÇOK KUTSALDIR VE ONU KURTARABİLMEK MÜMKÜNSE, YAPILMALIDIR”

Bir ülkenin sağlık sistemi, buna göz yumamaz, yummamalıdır da. Zira ebeveynler; her konuda sağlıklı bilgi sahibi ve her alanda yetkin olamayacakları için, yanlış verdikleri kararlarla istemeden de olsa hayattaki en değerli varlıklarına zarar verebilirler.

Mesela; bulaşıcı hastalık taşıyan birinin bireysel olarak, tedaviyi reddetme hakkı vardır ancak bu hak; başka hayatlar ve insanlar için risk teşkil ediyorsa, toplum için tehdit oluşturuyorsa, orada keyfi bir bireysel özgürlükten bahsedilemez. Burada devletin yasal mekanizmalarının devreye girmesi gerekir. Çünkü teknoloji çağında yaşıyoruz, antik ilkel çağlarda değil. Toplum olarak büyük kitleler halinde sürekli etkileşim ve temas halindeyiz.  Bireysel hak ve özgürlüklere saygı duymamız gerektiği kadar, toplum ve halk sağlığını da göz önünde bulundurmak ve yarar/zarar hesabı yaparak riskleri de hesaplamak durumundayız.

Hele ki; adaleti tesis eden mahkemelerimizce, topluma yanlış örnek teşkil edebilecek mahiyette kararlar çıkması; makamların gerektirdiği bilinç ve duyarlılıktan yoksun, kanun ve hukuktan ziyade şahsi kararlar çerçevesinde hükümler verilmesinin vicdani sorumluluğu ve sonuçları, altından kalkılamayacak denli ağır mahiyette olabilir.

Bir hakimin bilmediği bir konuda karar verirken kişisel tercihlerini kullanması, bilirkişi görüşü almadan, gelecekte ne gibi yanlışlıklara mal olabileceğini düşünmeden, üstelik bilimsel olmayan, emsal oluşturarak gelecek nesillerin geleceğini olumsuz etkileyebilecek bir karara imza atması kabul edilemez.

Konu hakkında ilgili mercilerin başlattığı çalışmaları dikkatle takip ediyoruz, sürecin takipçisi olmaya devam edeceğiz. “  *HABER MERKEZİ

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER