ABAYLAR
Aksaray
05 July, 2025, Saturday
  • DOLAR
    32.02
  • EURO
    35.01
  • ALTIN
    2419.0
  • BIST
    9618.83
  • BTC
    69294.62$

Gün geçmiyor ki bir intihar vakası olmasın


Gün geçmiyor ki bir intihar vakası olmasın
Uzman Psikolojik Danışman Merve Südemen ile yaptığımız bu söyleşide, özellikle son haftalarda ülkemizde ve Aksaray'da artış gösteren genç intihar vakalarını konuştuk. Uzman Psikolojik Danışman Südemen, intiharın bireysel bir karar değil, çoğu zaman sessizce büyüyen bir çığlık olduğunu vurgularken; ailelerin, okulların ve toplumun bu çığlığı duyması gerektiğini uzman görüşleriyle aktardı.

-Uzm. Psk. Dan. Merve Südemen’e ilk sorum; ilimizde yaşanan genç yaştaki intihar vakalarıyla ilgili bir uzman olarak yorumunuz nedir?

Aksaray’daki genç intihar vakaları, dünyadaki ve ülkemizdeki genel intihar dinamiklerinin yerel yansımasıdır. Özkıyım olarak nitelendirilen intihar, erişkinlerde ölüm nedenleri arasında genellikle alt sıralarda yer alırken, ergenlik çağındaki bireylerde bu tablo ne yazık ki çok daha ciddi bir hâl alıyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün 2024 ve önceki verilerine göre, 15-24 yaş arası grubunda, intihar vakaları ölüm nedenleri arasında ilk üç sırada yer alıyor. Bu da bize, gençlik döneminin sadece fiziksel değil, psikolojik olarak da son derece kırılgan bir süreç olduğunu gösteriyor.

Ergenlik, bireyin hem biyolojik hem de ruhsal açıdan büyük değişimler yaşadığı; kimlik arayışlarının, duygusal dalgalanmaların ve sosyal rol karmaşalarının yoğunlaştığı bir dönemdir. Bu dönemde gençler, hem ailelerinden hem de sosyal çevrelerinden daha bağımsız olmak isterken, aynı zamanda duygusal olarak desteğe fazlasıyla ihtiyaç duyarlar.

Gençlerde intihar davranışını tetikleyen riskler çok katmanlıdır. Elbette genel toplumda bilinen bazı risk etmenleri –örneğin depresyon, travmalar, sosyal izolasyon– gençlerde de geçerlidir. Ancak bu yaş grubuna özgü bazı unsurlar özellikle dikkat çekmektedir.

Ergen yaşta olmak tek başına bir risk faktörüdür. Bu dönemdeki bireyler, henüz duygularını düzenlemeyi tam olarak öğrenmemiş olabilirler. Bunun yanı sıra cinsiyet temelli risk farklılıkları, madde kullanımı, suça yönelim, sosyal ilişkilerde kopukluk, okulda yaşanan zorlayıcı deneyimler, akran baskısı, istismar, aile içi çatışmalar, genç yaşta anne ya da baba olmak ve ruh sağlığı sorunları gibi birçok faktör, riski artıran unsurlar arasında yer alır.

Bu faktörlerden biri bile risk oluşturabilirken, birden fazlasının bir araya gelmesi intihar düşüncesi ya da girişimi açısından tehlikeyi ciddi oranda yükseltmektedir. Özellikle genç bireyin duygusal olarak yalnız hissettiği, destek görmediği ya da duygularını ifade edemediği durumlarda, bu düşünceler çok daha kolay filizlenebilir.

Beden hastalandığında tıp doktoruna gidildiği gibi ruh hastalandığında da ruh sağlığı uzmanına gitmek gerekir. Büyük şehirlerde psikolojik destek almak bir elitlik göstergesi iken Aksaray’da hâlâ  ‘’deli doktoru’’ olarak tabir edilen etiketleme ile karşı karşıyayız. Ruhsal anlamda zorlandığında birey, ruh sağlığı uzmanından destek alması gerektiğinin bilincine varmış olsa da maalesef ki Aksaray için zihinlerdeki ‘’deli’’ etiketlemesi imajının değişmemiş olmasından kaynaklı gidebilme cesaretini gösterememektedir. Bu cesareti gösterebilenlerin çoğu da etrafından –hatta eşinden bile- gizlemeyi tercih etmektedir. Yetişkinlerden süregelen bu etiketleme ve damgalama genç bireylerde de devam etmekte, ergenliğin de getirdiği kimlik arayışı, sosyal kabul ihtiyacı ve kırılgan benlik algısıyla birleştiğinde ruhsal destek almayı reddedebilmektedir. Bu anlamda, ruhsal destek almak neredeyse “hatalı” bir şeymiş gibi algılanmaktadır.Oysa ruhsal olarak zorluklar yaşamak ne ayıp ne de zayıflıktır. Asıl güçlü olan, zorlandığını fark edip destek arayabilen bireydir. Toplum olarak bu algıyı değiştirmedikçe, gençlerin sessiz çığlıklarını duyamayabiliriz.

-Peki bu sebeplerin altında yatan temel sorun sizce nedir? Gençlerimiz neden son çare olarak ölüme koşmaktadır?

İntihar, genel olarak sebebini tespit etmenin hayli güç olduğu bir hadisedir. Ancak literatür gözden geçirildiğinde, depresyon ve bipolaraffektif bozukluk gibi psikiyatrik hastalıkların, alkol ve madde kullanım bozukluklarının, bazı kişilik bozukluklarının, şizofreninin, kronik vasıflı hastalıkların, kötü aile koşullarının, ekonomik ve sosyal problemlerin intihara yönelim noktasında tetikleyici rol üstlendiği bilinen gerçeklerdir.

Batman’da 1995 - 2000 Yılları arasında artan intiharların araştırıldığı akademik bir çalışmada, intihar nedenleri arasında belirgin bir kategori öne çıkmamakla beraber, psikolojik durum ve aile içi tartışma en çok belirtilen intihar nedenidir.

Gençler için konuşacak olursak, anlaşılmama hissi, akran zorbalığı, gelecek kaygısı, dışlanma, etiketlenme, yakın arkadaş eksikliği, aidiyet eksikliği, yalnızlık, kendini işe yaramaz hissetme, dışarıya karşı güvensizlik, sosyal medya ve bağımlılıklar mesleki tecrübemden yola çıkarak sayabileceğim başlıklar. Burada özellikle üzerinde durmak istediğim iki konu var; birincisi yalnızlık, diğeri ise sosyal medya.

Yalnızlık, sadece bir ortamda tek başına olmak değildir. Kimi zaman kalabalıklar içinde bile yalnız hissedilebilir.Tatmin oldukları sosyal ilişkilere yeterli sayıda sahip olamayan yalnız bireyler, zamanla depresyon, sosyal kaygı, özgüven düşüklüğü ve intihar düşünceleri gibi olumsuz sonuçlar yaşayabilmektedir. Duygularını paylaşacak, yargılanmadan dinlenecek bir kişi bulamayan genç için bu yalnızlık, görünmez bir karanlığa dönüşebilir.Bu noktada yalnızca anne-baba değil, teyze, amca, hala, dayı gibi geniş aile üyelerinin varlığı da oldukça kıymetlidir. Bazen bir gencin, annesine söyleyemediği bir duyguyu halasıyla paylaşabilmesi; yargılanmadığını, anlaşıldığını hissetmesi, onun hayata tutunmasında büyük bir fark yaratabilir. Akrabalık bağlarının güçlü tutulması, sadece kültürel bir değer değil, aynı zamanda psikolojik dayanıklılığı besleyen bir unsurdur. Bu bağların canlı tutulması, gençlerin yalnızlık duygusuyla baş edebilmeleri için önemli bir koruyucu faktör niteliğindedir. Bu önemli faktör de maalesef ki günümüzde gittikçe göz ardı edilmektedir.

Sosyal medya ise, bireyleri sürekli bir karşılaştırmaya, sahte mutluluklara ve onay arayışına sürükleyerek gerçeklikten kopmalarına neden olabiliyor. Sosyal medya bağımlılığı, hem yalnızlığı derinleştiriyor hem de bireyin kendini değersiz hissetmesini besliyor. Aslında sosyal medya kullanımında bu hisleri hissetmek için bağımlı olmak da gerekmiyor. Sosyal medyada gösterilen sadece birkaç kusursuzluk algısı ve mutluluk pozları bile bireyin kendisini sorgulamasına yol açıyor. Böylelikle, orada sunulan filtrelenmiş hayatlar, kişinin kendi yaşamına dair memnuniyetini zedeleyebiliyor ve yetersizlik duygularını pekiştirebiliyor.  Medyada ve sosyal mecralarda intiharın zaman zaman bir çözüm ya da dikkat çekme biçimi gibi sunulması, özellikle duygusal yönden kırılgan genç bireyler üzerinde olumsuz bir model etkisi olabiliyor. İntihar, kimi zaman sadece kendine değil; “beni görmeyen herkese bir mesaj” niteliğinde, cezalandırıcı bir tavırla da karşımıza çıkabiliyor. Bu noktada, görünür olma ihtiyacı ve anlaşılma arzusu, yanlış bir yoldan tatmin edilmeye çalışılıyor. Genç birey, kendini ifade edecek sağlıklı bir kanal bulamadığında, çözüm yöntemi olarak medyadan gördüğü ve örnek aldığı normalleştirme ile kısa yoldan intihara meyledebiliyor.

Genç bireyin yalnızlığını giderebilirsek ve sosyal medya kullanımını verimli hale getirebilirsek diğer başlıkları da onarmak çok daha mümkün ve kolay olacaktır.

-Çevremizde intihara meyilli kişiler görürsek ne yapmalıyız? Nereye başvurmalıyız?

Öncelikle şunu çok net söylemeliyim: İntihar düşüncesi, mutlaka ciddiye alınması gereken bir durumdur. “Dikkat çekmek istiyor”, “abartıyor” gibi yorumlar hem hatalıdır hem de risklidir. Böyle bir ihtimali küçümsemek, o kişiyi yalnızlaştırabilir ve tehlikeyi artırabilir. Tabii ki intihar girişimi ve gerçek intihar eylemi birbirinden farklı kavramlardır ancak her bir intihar girişimi bireyi gerçek intihara daha çok yaklaştırır.

Eğer çevrenizde birinin hayata dair umutsuz cümleler kurduğunu, kendini değersiz hissettiğini, “yaşamak istemiyorum” gibi ifadeler kullandığını fark ederseniz, ilk yapmanız gereken şey onu yargılamadan, dikkatle dinlemek ve yalnız olmadığını hissettirmektir. Bu kişiye “seni önemsiyorum, bu duygularla yalnız kalmanı istemem” gibi cümlelerle yaklaşmak çok kıymetlidir. Ayrıca, bu durumu yalnızca bizim çözmeye çalışmamız gerekmediğini bilmeliyiz.

Eğer genç birey, örgün bir okula devam ediyorsa okulun rehber öğretmeni ile iletişime geçilebilir. Rehber öğretmenler bu tür durumları değerlendirme ve yönlendirme konusunda ilk temas noktalarındandır.

Aile sağlığı merkezlerindeki psikologlar ile ücretsiz görüşme sağlanabilir. Aynı zamanda aile hekiminin yönlendirmesiyle psikiyatri polikliniklerine de başvuru yapılabilir.

Acil bir kriz varsa, yani kişi doğrudan kendine zarar vereceğini ifade ediyorsa ya da intihar girişiminde bulunduysa, derhal 112 Acil Servis’i arayın. Hayati risk söz konusu olduğunda zaman kaybetmeden tıbbi müdahale gerekir.

Ayrıca ALO 183 (Sosyal Destek Hattı) ve bazı illerde aktif olan Gençlik Destek Hatları da psikososyal yönlendirme açısından faydalı olabilir.

-Son olarak toparlayacak olursak neler söylemek istersiniz?

Toparlayacak olursak, Türkiye genelinde ve Aksaray özelinde intihar vakalarının önüne geçebilmek için sadece bireysel değil, yapısal düzeyde de önleyici çalışmalar yürütülmesi gerektiğine inanıyorum. Risk faktörlerini iyi analiz ederek harekete geçmek, bu alandaki en güçlü savunma hattımız olacaktır.

Bu bağlamda şu adımlar atılmalıdır:

Okullarda psikososyal destek sistemleri kurulmalı, yalnızca akademik başarıya değil, öğrencilerin duygusal ve ruhsal ihtiyaçlarına da öncelik verilmelidir.

Ailelerin bilinç düzeyi artırılmalı, iletişim becerileri ve stresle başa çıkma yöntemleri konusunda eğitimler yaygınlaştırılmalıdır.

Psikolojik destek hizmetlerine erişim kolaylaştırılmalı, düşük maliyetli, ulaşılabilir ve sürdürülebilir danışmanlık merkezleri oluşturulmalıdır. Nasıl ki her bireyin bir aile hekimi varsa, her ailenin de bir aile danışmanı olmalıdır.

Gençlik merkezleri ve istihdam projeleri yaygınlaştırılarak, hem ekonomik belirsizlikler azaltılmalı hem de gençlerin toplumla olan bağı güçlendirilmelidir.

Sonuç olarak, bu süreçte yalnızca ruh sağlığı profesyonellerine değil; ailelere, öğretmenlere, karar vericilere ve tüm topluma büyük sorumluluk düşmektedir. Her bireyin bu konuda bilinçlendirilmesi, üzerine düşeni samimiyetle yerine getirmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, bu sorumluluğun farkına varmadan geçip gidersek, vicdani ve insani anlamda hesabını vermekte zorlanabileceğimiz bir yükün altına girmiş oluruz. SÖYLEŞİ: CEREN NERGİZ

Videolar için YouTube kanalımıza abone olmayı unutmayın!


  • 0
    SEVDİM
  • 0
    ALKIŞ
  • 0
    KOMİK
  • 0
    İNANILMAZ
  • 0
    ÜZGÜN
  • 0
    KIZGIN

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Başka haber bulunmuyor!