AHİLİK VE AKSARAY
01 Ağustos 2018, Çarşamba 09:51“Bir zamanlar Aksaray’da Ticaret” isimli kitabımdan ahilikle alakalı bölümü paylaşmak istiyorum.
Selçuklu dönemi sosyal hayatının temelinde iki kurum bulunmaktadır. Bunlardan birincisi vakıf teşkilatı, ikincisi de ahiliktir. Bunlardan her ikisi de çeşitli sosyal kurumların oluşmasında etkili olmuştur. Devletin bu alanlardakini yükünü oldukça hafifletmiştir. Vakıf teşkilatına bağlı olarak ülke genelinde kervansaray, hastane, zaviye, ribat, çeşme, köprü ve yollar yapılmıştı.
Ahi, Arapçada 'kardeş' anlamına gelen bir kelimedir. Kaşgarlı Mahmut'un hazırladığı Divan-ı Lügat-it Türk isimli ansiklopedik sözlükte ise Ahi kelimesinin eli açık cömert anlamında kullanılan ve Türkçe olan 'akı'dan geldiği kaydedilmektedir. Ahi kelimesinin Arapça 'kardeşim'den geldiğini kesin olarak kabul etmemek gerekirse de, onun eski Türkçe 'ahi-akı:kahramanca' kelimesinden türediği görüşü de mühimdir. Ahi kelimesinin reisler için kullanılması, onun Türkçe "akı" kelimesindeki ses değişikliğiyle oluştuğu görüşünü kuvvetlendirmektedir. Nitekim, Ahî müessesinde reislere Ahî, diğerlerine de fetâ, fityan denilmektedir.
Ahiliğin ortaya çıkmasında Selçukluların içinde bulunduğu siyasî durumun zayıflığı ve bunun sonucunda ahalinin kendi kendine örgütlenme ihtiyacı etkili olmuştur. Keza gazilik ve alplik geleneğine en uygun müessese yine ahilik gibi aktif bir müessese olabilirdi. İlk ahi birliğinin maliyeti ve hangi kurumların etkisiyle oluştuğu kesinlik kazanmış olmamakla beraber, ahilik Türkiye Selçukluları döneminde Ahi Evren ile Orta Anadolu'da görülmeye başlamıştır. Öte yandan XI. Yy.da Kuzey Batı İran'da “Ahi” adını taşıyan kişilere rastlanmaktadır. Ahiliğin fütüvvet teşkilatıyla benzerlikleri olmasına rağmen bazı yönleriyle Türk kültürünün özelliklerini taşıması bakımından fütüvvet müessesesinden ayrılmaktadır. Dolayısıyla bir Türk müessesesi olarak görülebilir.
Anadolu Ahi teşkilatının kurucusu Şeyh Nasıruddin el-Hoyi adında Ahi Evran olarak tanınan bir mutasavvıf olduğu; İran'ın Hoy şehrinde M.1175/H. 567'de doğup, M.1262/H. 660'da Kırşehirde öldüğü kabul edilmektedir. Ahiliğin en belirgin özellikleri konukseverlik, yardımseverlik, bir sanat ya da meslek sahibi olmak üyelerini gündüz tezgâh ve atölyelerde iş başında geceleri ahi zaviyelerinde sosyal ve ahlaki yönden eğitmek ve bilinçlendirmektir.
Ahi teşkilatı Anadolu'ya yoğun Türkmen göçünün olduğu yıllarda yurt edinme usulünün sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Anadolu'da başta Kırşehir olmak üzere Kayseri, Konya, Niğde, Ankara, Antalya, Burdur, Isparta, Milas, Bursa, Balıkesir, Birgi, Tire, Ladik, Aksaray, Sivas, Gümüşhane, Bayburt, Erzincan,Erzurum, Mudurnu, Kastamonu, Bolu, Amasya,Sinop, Gerde, Geyve, Bergama, Manisa, Gölhisar, Maraş ve Eskişehir ahi teşkilatının yayıldığı bölgelerdi. Ahilerin Beylikler döneminde Ankara merkez olmak üzere bir süre bağımsız oldukları ve Osmanlı Devleti zamanında Balkanlarda da teşkilatlandıkları görülmektedir.
Anadoluya gelen bu tüccar ve esnaf Türk birlikleri 1240'lı yıllarda bu yeni yurtlarında Orta Asya'dan getirdikleri kuşkusuz olan 'ahi örgütü'nü kurdular. Ahi örgütüne esnaflar, sanatkârlar, bilginler yani meslek sanat, ticaret ve devlet yönetimiyle ilgilenenler girebilirlerdi.
Çıraklık, kalfalık ve ustalık hiyerarşisi bulunan ahilikte ana kural, her ahinin en az bir sanat ya da meslek sahibi olmasıdır. Aksaray'da bulunan esnaf gruplarının tamamı hakkında bilgiye sahip değiliz. Tespit edebildiğimiz kadarıyla Aksaray'da Ahi teşkilatlanmasının oldukça yoğun olduğu gözlenmektedir. 1331/32 yılında Aksaray'a gelen İbn Battuta şehre geldiğinde şehre Ahilerin hâkim olduğunu, Ahi Şerif Hüseyin tarafından ağırlandığını beyan etmektedir. Dönemin kaynaklarında ve Selçuklu döneminden kalan mezar kitabelerinde çok sayıda Ahi ismine rastlanması da bunu teyit eder.