AZMİ MİLLİ ELEKTRİK FABRİKASI’NIN FAALİYETE GEÇİŞİ -2-
31 Ağustos 2018, Cuma 09:11Dünkü yazımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Akıllı insanlar kendi zayıf kolu pek az kuvveti yerine böyle aklıyla makineleri icat ede ede bir hale gelmiş ki; bulguru elden, yağı gülden tabiri veçhile bir adam on, yüz, bin ve belki on bin adam kuvvetini bu makinelerden bulup çıkarmış. Öyle ki; dedelerimiz mezarlarından başlarını kaldırsa mutlaka (mahşer olmuş) dedirtecek kadar bir hal meydana gelmiştir. Artık kabil midir ki; ey köylü sen bu zamanda yalnız kendi kuvvetinden geçinebilesin?!...
Sözümüz elektrik içindi değil mi? Yukarıda dedik ki; son zamanlar insanlar ateşten de istifade yollarını aramış, bulmuştur. Malumdur ki; kuvvet ateşin kendisinden değil, çıkardığı hararet yani sıcaklıktan alınır. Demek ki, hararet herhangi bir şeyi harekete geçirir. Madem ki; aklımızla bunu bulduk. Marifetin ateşin hararetinde olduğunu anladık yine aklımız bize der ki: hararet yalnız ateşten, soğuk da ellerlinizi ovarken sıcak oluyor. Bu nedir? Demek ki; bu bir şeyin diğer bir şeye sürülmesinden de sıcak çıkıyor. Bu hararet gözle görülmüyor. Nereden geliyor ha!.. Şimdi aklımız erdi. Dünyada gözle görülmeyen ve bizim hissimizle anlaşılmayan gizli bir kuvvet daha varmış bunu da su, hava, ateş gibi buldururuz, çoğaltırız, işimizde kullanırız. Aklımız derhal bize şefkatli elini uzattı. Dedi ki, sen küçük ellerini birbirine sürtüyorsun; bir hararet çıkıyor. Bunu büyült, harareti de büyük yaparsın. Ne yapalım, ne yapmayalım dedik. Pek uzun demir telleri getirip, büyük tekerleğe sardık. Bu tekerlek de diğer maden parçasına süründüre süründüre döndürdük. Baktık ki; büyük bir hararet çıktı. İşte elektrik budur!..
Bu elektriği demir tellerle herhangi bir tarafa gönderirsek oraya bir kuvvet oluşturur. Gördüğünüz makineleri döndürürüz. Bulduğumuz her şeyi ölçmek, tartmak, istediğimiz yere istediğimiz kadar kuvvet vermek lazımdır. Bunu ne yapalım elle tutulmuyor. Elle tutulmuyor, gözle görülmüyor. Bunu da çıkardığımız anladığımız kuvvetine göre teşbiye ile ancak tarif edebiliriz. İçi pürüzlü bir su borusu ile yine içi pürüzsüz cilalı ikinci bir su borusu ile alalım. İkisine de birden aynı miktarda su salıverelim. İkinci pürüzsüz cilalı borudan su daha çabuk öbür başa çıkar değil mi? İşte bu sürate elektrik dilinde amper kuvveti derler. Karşılığı litredir. Elektrik akımının şiddeti me’asinedir. Bu amper şiddeti İstanbul’un elektriğinde 110, bizim elektriğimizde 220’dir. Bizimki bir misli daha fazladır. Yukarıda dediğiz borularda, karşılaştığı pürüze göre bir milimetresine günde bir altmış metre uzunluğundaki vahit kıyastaki akıntısında ohm kuvveti denilir. Geçtiği tel ne kadar uzun olursa karşısına çıkan mânialar o kadar çok, ne kadar geniş olursa bu mânialar o kadar az olur. Şu hâlde elektrik telleri ne kadar kalın olursa o kadar faydalıdır. Buradan gelen bir su herhangi bir kapalı yere giderse oraya dolar, birikir. Sokuldukça havuzdaki suyu kesilir. İşte elektriğinde böyle bir havuzu vardır. Bunun yükselişine volt denir. Mukabili metredir. Su bir havuza yayılır. Yayılan havuzun duvarları kuvvetsiz olursa suyun baskısından yıkılır, değil mi? İşte bu baskın yani tazyik dahi volt derler. Tazyik ne kadar çok olursa cereyan yani itme kuvveti de o kadar çok olur. Kaldı ki kilovat. Bunu nasıl anlatalım. Yine sudan imdat. Su borusundan saniyede 10 litre su geliyor. Havuzda da iki metre su birikmiş. Şimdi harca ne kadar su verebiliriz. 10 adedini ikiye darp edersek yirmi litre olduğu anlaşılır. İşte bunu elektriğe döndürürsek buna elektrik lisanında kilovat derler. Amper kuvvetinin volt kuvvetine darbından çıkar. Bizim şimdilik boğazda bir turbin ile elde ettiğimiz kuvvet 15.000 kilovattır. Bir kilovat bir saatte 1000 mum kuvveti yakar. Bildiğimiz beş numaralı gaz lambası beş mum kuvvetidir. Demek oluyor ki; bir kilovat 200 lambanın bir saatte yanışına bedeldir. Hesap edersek 3 milyon lambayı bir saatte yaktığımızda ne kadar gaz yağı gidiyorsa bizim şimdiki elektrik kuvvetimiz o kadar gaz yağı tasarruf ediyor. O kadar gaz yağının yapabileceği işi yapıyor. Bir kere tasavvur edin. Cumhuriyet bize ne büyük işler yapmıştır. Bu kuvvet gün geçtikçe ihtiyacımız arttıkça daha çoğalacaktır. Şimdilik evlerinizde gaz yağından beş on misli ucuz ışık elde etmiş oldunuz, elektriğin de ne demek olduğunu anladınız. İlim öğreninceye kadar zordur. Öğrendikten sonra böyle kolaydır. Bu elektrik bahsi bizde en yüksek mekteplerde okutuluyor. O da yarımız layıkıyla anlayamazdık. Çünkü bize ona lisanıyla söylemezlerdi. Böyle çok bilen hiçbir şey anlatmayan efendinin bize hizmetçisini çağırarak “leb deryaya git, sefinenin gelip-gelmediğini anla demiş, herif peki deyip çıkmış anladığını yapmış, gelmiş. Efendim, sevkiyeye gittim. Leblebinin döbisi ne dindar dedi demiş.
Tıpkı bunun gibi ilim ilim diye korkarız. Deniz kenarına git kiminin gelip-gelmediğini anla diyeydi, anlatırdık. Anlaşılan bir işi yapmaktan kolay ne var. İlmi de bir kere böyle ana lisanında anlarsanız göreceksiniz ki ne kadar tatlıdır ve ne kadar kolaydır.
Artık ey aziz köylü siz de bir elektrik mütehassısı oldunuz, değil mi?
Öyleyse var olsun bilgi!. .”