BATI KARADENİZ İZLENİMLERİ
19 Nisan 2018, Perşembe 09:0914 Nisan 2018, günün ilk aydınlandığı vakitlerde Aksaray Gaziler Derneği ile Batı Karadeniz’e doğru yola çıktık. Ortaköy üzerinden Kırşehir, Kırıkkale’den geçip Çankırı’da kısa bir mola verdik. Çankırı’nın ortasından geçen derenin içindeki çöplerden müteessir oldum. Oradan devam edip Ilgaz Dağları’nı seyrederek Kastamonu’ya geldik. Polisevi’nde öğle yemeği yedikten sonra şehrin içinden geçip ilk hedefimiz olan Sinop’a devam ettik.
Boyabat’tan Sinop’a ulaştığımızda saat beş gibiydi. İlk olarak Tarihî Sinop Cezaevi’ni görelim istedik ama maalesef kapanıyordu. Hatta kapıdaki görevli kibar olmayan bir tavırla gazilerimize gezemeyeceklerini, sabahı beklemelerini söyledi. Yorgunluk olmasına rağmen 1214 tarihli Selçuklu eseri Alaeddin Cami’yi, Pervane Medresesi’ni ve sahili gezdik.
Cami hakikaten planıyla, kapılarıyla tam bir Selçuklu eseri. Bahçesinde bulunan türbe, şadırvanı başta olmak üzere müştemilatıyla insanı alıp zamanda bir yolculuk yaptırıyor. Minarenin olduğu kapının tam karşısındaki Pervane Medresesi ise eser kitabesine göre 1262 yılında şehrin ikinci defa alınışı anısına Selçuklu Veziri Muinüddin Süleyman Pervane tarafından yaptırılmıştır. Mevcut durumunda medrese hediyelik eşya satılan bir mekana dönüştürülmüş. 1932 ile 1970 yılları arasında Müze olarak görev yapan ve elan Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün malı olan Medrese; 2002 yılında Kültür ve Turizm amaçlı kullanılmak üzere Sinop Valiliği’ne tahsis edilmiştir. Sinop Valiliğince Sinop’a özgü el sanatları ve mutfağı ile ilgili kişilere tahsis edilerek çarşı haline getirilmiştir. Medreseden sonra şehir içinden yürüyerek sahile vardık. Gaziler fotoğraflar çektikten sonra Sinop Polisevi’ne vardık. Tabi herkes yorgun. Odalara yerleştikten sonra akşam yemeği için restorana indik. Sonrasında şoförümüz Oktay abinin oğlu Koray ile bilardo maçı yaptık. Uzun zamandır elime almadığım ıstaka bana gençliğimi hatırlattı. Sabah erkenden uyandım ve sahilde tek başıma yürüdüm. Bol oksijeni ciğerlerime doldurdum. Kahvaltı sonrası ilk işimiz Tarihî Sinop Cezaevi’ni görmek oldu. Girişteki zindan insanı ürpertiyor haliyle. Birkaç koridor geçtikten sonra avluya ve koğuşlara ulaşılıyor. Sabahattin Ali’nin koğuşu belki de insanı en çok etkileyen odaydı. Sabahattin Âli, 26 Aralık 1932 – 29 Ekim 1933 yılları arasında önce Konya sonra Sinop Cezaevinde tutuklu olarak kaldı. Cumhuriyetin onuncu yıldönümü dolayısıyla çıkarılan af yasasıyla özgürlüğüne kavuşan yazar, Sinop Cezaevinde tutuklu olarak kaldığı süre içerisinde Hapishane – 5 isimli şiirini kaleme aldı. Bu şiir daha sonra Edip Akbayram tarafından şarkı olarak seslendirilmiştir. Sabahattin Ali’nin unutulmaz şiirini yazdığı, şimdi müzeye dönüştürülen hücresi turistlerin en ilgisini çeken yer. Şair, kapatıldığı hücrede kalenin surlarına çarpan deli Karadeniz’in dalgaları eşliğinde ve içinde sevdiklerine, memleketine ve en çok da özgürlüğe duyduğu hasretle dünyaya getiriyor şiirinin ilk satırlarını. Oradan da eski sahil yolundan önce Amasra’ya sonra Bartın’a uğrayıp Zonguldak’a hareket ettik. Amasra çok güzeldi ama hem vakit darlığından hem de sert rüzgardan fazla durmadan yola devam etmek zorunda kaldık.