BİLİMDE SON NOKTA OLMAZ
28 Kasım 2019, Perşembe 08:50Gerçeğin peşinde olmak insanı, ekibi, milleti, dünyayı geliştirir, güzelleştirir. Bilimde son nokta olabilir mi? Eğer olursa bilim olmaz. Kendisiyle çelişir bilim o zaman. Sosyal bilimlerde özellikle son nokta olamaz. Bisiklet gibidir aslında. Pedalı çevirmeye devam etmediğinizde ilerleyemediğiniz gibi düşersiniz.
Geçenlerde Yeni Aksaray Gazetesi’nden İbrahim Amaç’ın benimle yaptığı röportaj yayınlandı biliyorsunuz. Sorular gerçekten üzerinde kafa yorulmuş, önemli ve nokta atışı sorulardı. İşte bu söyleşimden biraz da olsa bahsetmek istiyorum. Zira bazı okurlar rahatsız olmuşlar. Tarihimin daha nesi araştırılacak ki diye düşünenlere uzun cevap vermeyeceğim. Yazının başlığı ve girişteki kısa paragraf bu eleştiriye cevaptır.
“Aksaray tarihinin yeterince araştırıldığını düşünüyor musunuz?” diye sorulmuş ben de “Aksaray’ın tarihi yeterince araştırılmamıştır. Daha öyle konular var ki araştırılmayı bekleyen ileride pek çok araştırmacıyı meşgul edecektir. Uluslararası Aksaray sempozyumları bu bakımdan oldukça önem arz ediyor. Ama bilindiği gibi sempozyumlardaki bildiriler tadımlık gibidir. Bu bilgilerin üzerine yeni şeyler koymak gerekir. Büyük İskender döneminde Aksaray üzerine müstakil bir çalışma şart mesela ama yok. Bizans dönemindeki Aksaray hakkında çok şey bilmek isteriz ama maalesef bu yeterli miktarda değildir. Aksaray’ın Anadolu Selçukları dönemindeki yerini anlatan bir tez vardır ama bu tezin üzerine yazılacak çok şeyin olduğunu bizzat tezi yazan akademisyen söyler. Yine Osmanlı dönemindeki Aksaray hakkında araştırma yeterince yoktur. Cumhuriyetin ilk yıllarında Aksaray üzerine daha nice kitaplar yazılabilir” diye cevap vermişim. Şimdi burada öncelikle şunu ifade edeyim. Röportaj adı üzerinde soru-cevap şeklinde olur. Sorulara da öyle bir hafta, bir ay sonra cevap vereyim denilmez. O süredeki söyleşinin yazıya aktarılmasıdır. Burada da değinilmeyen, kısaca bahsedilen konuları bir makaledeki yazı gibi düşünmek hata olur zira. Bir daha tekrarlayayım ki söyleşilerde çok detaya zaten girilmez. Ben de “Aksaray tarihinin yeterince araştırıldığını düşünüyor musunuz?” sorusuna kısaca değindim. Ki burada rahatsız olunacak bir durum da yok. Evet şehrimizin tarihi yeterince araştırılmamıştır. Bu cümlede kimse ya da bir kurum kast edilmiyor. Onlarca yıldır devam eden bir sürecin bir o kadar daha devam etmesi bile kafi gelmez. Bir konuda kitap yazıldığında da artık o iş tamamen bitmiş anlamına gelmez. Yeni belgelerle o konu yeniden yazılacağı gibi mevcut kitabın gördüğü belgeler, yaklaşımı hatta dipnotları çok dikkatli okununca bile araştırmanın devam etmesi gerektiğini anlarsınız. En azından kitabın ehemmiyeti hakkında müdekkik ve müelliflere yeniden vazife ya da vazifeler çıkabilir.
Ayrıca bahsi geçen söyleşimizde “Aksaray tarihi araştırmalarının turizm açısından hedef kitleye ulaştığını düşünüyor musunuz?” sualine önce kendi eksikliğimden bahsettim. Yani bizzat kendimi eleştirdim. İsterseniz söyleşideki cevabımı burada tekrarlayım. Siz karar verin niyetimin ne olduğuna:
“Maalesef. En basit örnek olarak Aksaray Azm-i Millî Türk Anonim Şirketi’nin yeterince tanıtılamaması söz konusudur. Bu tarihi şirketin ve un fabrikasının 10 senedir araştırmasını yapan benim. Yüksek lisans tezim de bu şirkettir ama turizm yönünden etkisini ya da turizmdeki payını hissedemiyoruz ve dahi göremiyoruz. Yine Aşıklıhöyük çok eski bir yerleşim olmasına rağmen ülkemizde kaç kişi tarafından biliniyor. Özellikle ziyaret ediliyor mu? Yakınlarımızdaki Çatalhöyük kadar bilinmediği için de Aksaray’a yolu düşen turistlere bahsettiğim arkeolojik alanı tavsiye ettiğimde inanamıyorlar böyle bir yerin burada olduğuna. Daha bunun gibi pek çok örnek verebiliriz. Bir de galiba tur şirketleri de Aksaray’ı özellikle merkezdeki tarihi eserleri gezi kapsamına dahil etmiyorlar. Zira Eğri Minare görülmeden, Azm-i Millî Bilim ve Sanayi Müzesi gezilmeden olur mu? Kısacası tarih araştırmaları yeterli olmamakla birlikte araştırmalar neticesindeki bilgileri, bulguları da turizm sektöründeki hedef kitleye aktaramadığımızı düşünüyorum”.
İşin özü özellikle sosyal bilimlerde son diye bir şey olamaz. Araştırma devam etmelidir. Araştırılmış konulara şüpheyle yaklaşılmalıdır. Falan ya da filan yazdıysa bu iş bitmiştir denilemez. Neticede insandır ve hata yapabilir. Dikkatli ve mukayeseli okumak gerekir. Ve de çok okumak elzemdir.