ABAYLAR
Aksaray
21 Kasım, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.02
  • EURO
    35.01
  • ALTIN
    2419.0
  • BIST
    9618.83
  • BTC
    69294.62$

FESTİVAL ve TARİH ŞUURU

25 Eylül 2018, Salı 09:48

Cuma günü başlayıp pazar günü biten (21-23 Eylül 2018) 33. Aksaray-Ihlara Kültür ve Sanat Festivali şimdiye kadar yapılanlardan çok ama çok farklıydı. 1982’de yapılan ilk festivalden bazı fotoğraflar var arşivimde. Ara-sıra bakıyorum ilk festivalin eski fotoğraflarına ve dönemine göre oldukça başarılı ve zengin bir festival olmuş. Sonraki festivaller nasıldı tam olarak bilemiyorum. Fakat bazılarının sanat yönünden çok iyi olduğunu söyleyenleri can kulağıyla dinliyorum. Maalesef kendi şahit olduğum festivaller ise konserlerden başka bir şey değildi. Üç gün boyunca meydanda ve stadyumda yerel ve ulusal sanatçılar sahne alıyordu. Bu uzak bir tarih de değil. Hepimiz hatırlarız. Halbuki festival ulusal ya da uluslararası gösteriler bütünüdür. Yani sadece birkaç konserden ibaret değildir. İşte bunun böyle olmadığını daha başka bir ifadeyle festivalin nasıl olması gerektiğini mezkûr festivalde gördük.

En başta festivalin adı “33. Aksaray-Ihlara Kültür ve Sanat Festivali” olduğuna göre kültür ve sanat olacaktı ve de öyle oldu. Bugün bazıları için özellikle de öğrenciler için sadece kitaplarda, dizilerde olan bizi biz yapan geçmişimiz adeta yeniden yaşandı/yaşatıldı. Sıklıkla duyduğumuz ama anlamı üzerine kafa yormadığımız “kökünden sulanmayan ağaç kurumaya mahkumdur” sözünün ne kadar doğru olduğunu küçülen dünyada çok daha net müşahede edebiliyoruz. Tarih şuurundan mahrum olanlar ne geçmiş biliyor ne de gelecek! Varsa yoksa günü kurtarmak dertleri. Halbuki yarına kalabilmek geçmişi bilip geleceğe hazırlanmaktır. Üç asırlık tarihlerini dünyaya pazarlayan Amerika’ya bakın mesela. Vatandaşları dünyanın her yerinde gelen melez bir toplum olmasına rağmen tarih şuuru için ne kadar çaba gösteriyorlar. Yenildikleri savaşlardan bile kendilerine “kahramanlar” üretebiliyorlar! Bu köksüzler bile geçmişlerinden ilham, güç alıyorlar. Bir mesafeyi atlayabilmek için geriye gidip hızlanmak şart değil midir? Tabiri caizse yay ne kadar gerilirse ok o kadar ileriye gider. İşte bu minvalde yapılmış bir festivaldi 33. Aksaray-Ihlara Kültür ve Sanat Festivali.

Gençlerin semaya bakan kubbeli otağlarda Türk’ün binlerce yıllık birikimini, emeğini, duygusunu gördükleri motifler üzerinde oturup/yaslanıp kök boyalı, ilmek ilmek dokunmuş kilimlere, yaygılara bakarak az da olsa tarihî hadiseleri konuşuyor/dinliyor olmaları çok önemlidir. Otağdan çıkıp hemen karşılarında dillerinde zikir demir dövenleri, ağacı odundan çıkarıp savaş ya da çiftçi aletine dönüştürenleri, kazanlarda ip boyayanları, hasretini-sevincini ve kederini nakşedip halı dokuyanları görmesi “ben kimim?” sualine cevap olmaz mı? Türk’ün bir evladı ve de ahfadı olduğunu II. Kılıç Arslan’ın adı verilen büyük ve heybetli otağın önünde durup bakarken anlamaz mı? Dizilerde gördüğü manzaranın parçası olduğunu, içinin kıpır kıpır edişinden idrak edecektir elbette. Festival alanını dolaştıkça icra edilen sanat ve zanaatın her ne kadar şimdiye kadar kendisi ifa etmese bile kendisine hiç yabancı gelmediğine şaşırmayacaktır. Yayı gerip bir gözünü kapatarak hedef almanın heyecanını yaşamaktan çok daha fazlasını cirit alanındaki atların üzerinde gösteri yapanları seyrederken bulacaktır. “Atın üstündeki Türk’tür; değilse yüktür” sözünün ne kadar haklı olduğunu dört nala koşan atın üzerinde elindeki Türk bayrağını dalgalandırırken seyircilere selam veren yiğitlere baktıkça tasdik edecektir. Hele de kendisine rol model alacak birilerini arayanların Aksaray’ın manevi büyüklerini temsil edenlerin otağına vardığında cansız manken yerine o günkü kıyafetleriyle, duruşuyla sohbet edenlere baktıkça aradığı şeyin kendi içinde/özünde olduğunu hissedecektir.

İşte festival dediğimiz şey bizleri köklerimizle buluşturduğunda, “geçmişini bilmeyenin haritasını başkalarının çizeceği” hakikatini hatırlattığında anlamlıdır. Belediye başkanı Haluk Şahin Yazgı festival vesilesiyle kimlik bunalımına girmiş, özgüvenini kaybetmiş insanlarımıza “titre ve kendine gel!” nasihatini yeniden hatırlatmakla, geçmişinden hiç kopmayan ve tarihine hasret insanlarımıza da zaman tüneliyle nostalji bahçesinde gezi yaptırmakla elbette müftehirdir. Şahsında ekibini tebrik etmemek olmaz elbette.