ABAYLAR
Aksaray
21 Kasım, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.02
  • EURO
    35.01
  • ALTIN
    2419.0
  • BIST
    9618.83
  • BTC
    69294.62$

FUAT SEZGİN HOCANIN ARDINDAN

03 Temmuz 2018, Salı 09:00

Malumunuz 30 Haziran’da Prof. Dr. Fuat Sezgin vefat etti. İslami ilimler mezunlarının bile adını yeni duyduğu Sezgin hocanın İslam bilim tarihine çok ciddi emeği var.  Kabul edilebilir gibi değil ama hakikaten üniversite mezunlarının bile tamamına yakını “Fuat Sezgin de kim?” diye sorarken, falan futbolcu ile filan şarkıcının her şeyini biliyorlar. Demek ki, cehalet okur-yazar olmamak değilmiş!

İstanbul/Gülhane Parkı içerisinde bulunan İslamî Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesini açıldıktan kısa bir süre sonra ziyaret etmiştim. Hayran kaldığım bu müzenin asıl emektarının merhum Fuat Sezgin hoca olduğunu hatırlatırken hocanın hayat hikayesini paylaşmak isterim. Ki, hepimiz için örnek alınacak bir başarı hikayesidir.

Bitlis'te 24 Ekim 1924'te dünyaya gelen Fuat Sezgin, Erzurum'da ortaokulu ve liseyi bitirip 1943'te İstanbul'a geldi. İstanbul Üniversitesi Şarkiyat Araştırmaları Enstitüsü'nde alanında en tanınmış uzmanlardan Alman şarkiyatçı Helmut Ritter'in öğrencisi olan Sezgin, Ritter'in tavsiyesi üzerine İslam bilimlerine yöneldi. Sezgin, 1951'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ni bitirdikten sonra, Arap Dili ve Edebiyatı üzerinde doktora yaptı. "Buhari'nin Kaynakları" konulu doktora tezini tamamlayan Sezgin, 1954'te doçent oldu. Sezgin, bu çalışmasıyla hadis kaynağı olarak İslam kültüründe önemli bir yere sahip olan Buhari'nin, bilinenin aksine sözlü kaynaklara değil yazılı kaynaklara dayandığı tezini ortaya attı. Fuat Sezgin'in, "Buhari'nin Kaynakları Hakkında Araştırmalar" adındaki takdim tezi 1956'da yayımlandı. Sezgin, Türkiye'de 1960'ta askeri darbenin iktidara getirdiği hükümet tarafından hazırlanan ve 147 akademisyenin üniversitelerden men edildiği listede kendi adının da bulunması üzerine Türkiye'den ayrılarak Frankfurt Üniversitesi'nde çalışmalarına devam etti. Cabir ibn Hayyan konusunda 1965'te yazdığı ikinci doktora tezini Frankfurt Üniversitesi Institut für Geschichte der Naturwissenschaften'a sunan ve bir yıl sonra profesör unvanını kazanan Sezgin, aynı yıl kendisi gibi şarkiyatçi olan Ursula Sezgin ile evlendi. Sezgin'in kızı Hilal, 1970'te dünyaya geldi. İnsanlık tarihinin başlangıcından bugüne kadar sahasında yazılan en kapsamlı eser olan Arap-İslam Bilim Tarihi'nin ilk cildini, 1967'de tamamlayan Sezgin, 17 ciltten oluşan eserin 18. cildini yazıyordu.

Sezgin, Süryanice, İbranice, Latince, Arapça ve Almanca da dahil 27 dili çok iyi derecede biliyordu. İstanbul İslam Bilim ve Teknoloji Müzesi'nin faaliyetlerini desteklemek amacıyla 2010'da Prof. Dr. Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi Araştırmaları Vakfı kuruldu. Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi bünyesinde kurulan Prof. Dr. Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi Enstitüsü ise 2013 yılında faaliyetlerine başladı. Uluslararası çeşitli akademilerin üyesi de olan Prof. Dr. Fuat Sezgin, yaşamı boyunca Kahire Arap Dili Akademisi, Şam Arap Dili Akademisi, Fas Rabat Kraliyet Akademisi, Bağdat Arap Dili Akademisi, Türkiye Bilimler Akademisi şeref üyeliği de dahil olmak üzere çok sayıda önemli ödül ve nişana layık görüldü. Fuat Sezgin ayrıca Erzurum Atatürk Üniversitesi, Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi, Kayseri Erciyes Üniversitesi ve İstanbul Üniversitesi tarafından Sezgin'e fahri doktora unvanı verildi. Ayrıca Frankfurt am Main Goethe Plaketi, Almanya Birinci Derece Federal Hizmet Madalyası, Almanya Üstün Hizmet Madalyası, İran İslami Bilimler Kitap Ödülü, Hessen Kültür Ödülü ve Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü sahibidir. Prof. Dr. Fuat Sezgin'in öncülüğünde kurulan İstanbul İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi de üstün nitelikli eser ve ortaya konan özgün çalışmalardan dolayı kurum statüsünde Kültür ve Turizm Bakanlığı 2016 Özel Ödülü'ne layık görüldü.

Birçok haber sitesinde aynı metni bulabilirsiniz. Ben de mezkur kaynaklardan aldım bu biyografiyi. Ama burada birkaç şeyi daha yazmak isterim. Birkaç sene önce okuduğum bir yazıdan aklımda kalan şöyle: Gazetecinin birisi merhumla ropörtaj yapmak için İstanbul’dan Almanya’ya gidiyor. Hoca evinde kabul ediyor. Buraya kadar normal sayılabilir. Ama ropörtaj biraz uzun sürdü diye hoca gazeteciden kibarca “benim vaktim daha kıymetli ve yarım kalan eserim üzerinde çalışmam gerekiyor” diyerek müsaade istiyor. Ben bunu okuduğumda çok şaşırmıştım. Türkiye’den Almanya’ya evinize birisi sizinle konuşmaya gelecek ama siz kendinizi övmek yerine çalışmayı tercih edeceksiniz. Bu nasıl bir ilim aşkıdır ya Rabbi! Ben şahsen çok etkilenmiştim. Merhumun mekanı cennet, yaşamı da bizlere örnek olsun.