GENEL HATLARI İLE AKSARAY TARİHİ -1-
31 Ocak 2018, Çarşamba 09:13Aksaray Orta Anadolu’nun en eski yerleşim yeri olan Aşıklı Höyük’e sahip olması ve bölgeye ait yerleşim izlerinin M.Ö 8500’lü yıllara kadar uzanmasıyla kadim bir toprak olduğunu kanıtlar. Arkeolojik kazılardan elde edilen bilgiler, Aksaray ve çevresinin Neolitik çağdan (M.Ö. 8000–5500) günümüze kadar kesintisiz iskân sahası olduğunu göstermektedir.
Antik devirde (İlkçağ) “Garsaura” diye anılan şehrin Hititler döneminde önemli bir merkez olan “Kursaura” ile aynı yer olduğu kabul edilmektedir. Hasandağı ’nın yaşam cazibesi haline getirdiği Aksaray antik dönemde Garsauritis bölgesinin başkenti olan Aksaray, Anadolu’yu doğu-batı ve kuzey güney yönlerinde kat eden antik yolların düğüm noktasını oluşturur. Hitit metinlerinde Aksaray’dan “Kurşaura” olarak bahsedilir. Aksaray; Akkadlar, Hititler, Asurlular, Kimmerler, Frigyalılar, Lidyalılar, Medler, Persler, Kapadokyalılar , Makedonyalılar, Romalılar, Bizans, Abbasi, Selçuklu, Danişmendliler , Karamanoğulları, Eratnalılar, Moğollar, Osmanlı’nın hâkimiyetine geçmiştir . M.Ö. 713 yılından itibaren bölgenin Asur hâkimiyetinde olduğu görülmektedir. Sonra ise bölgenin Friglerin hâkimiyetine girdiği, M.Ö. 595 yılından itibaren Lidya, Medler, M.Ö 547 yılında ise Perslerin bölgede hüküm sürdüğü görülmektedir. Makedonya Kralı İskender’in 333 yılında, tüm Anadolu’da Pers hâkimiyetine son vermesi üzerine, başkenti Kayseri (Mazaka) olan Kapadokya krallığı kurulmuştur. Aksaray bölgesi de M.Ö. 332-322 yılarında Kapadokya Krallığına, M.Ö. 322-301 yılına kadar Makedonya krallığına, M.Ö. 301-M.S. 17 yılına kadar yeniden kurulan Kapadokya krallığına bağlı kalmıştır. Şehir, M.S.17 yılında Son Kapadokya Kralı Archelaos (M.Ö. 36-M.S. 17) tarafından “Archelais ” adıyla yeniden kurulmuştur. M.S.17 yılından itibaren ise şehrin Roma İmparatorluğuna geçtiği görülür. Roma imparatoru Cladius (41-54) zamanında Roma kolonisi olmuş ve adı “Colonia Archelais” olmuştur .
M.S. 17-395 yılları arasında Aksaray bölgesi Roma imparatorluğuna bağlı kalmış; 395 yılında Roma İmparatorluğu’nun doğu ve batı olmak üzere ikiye ayrılması üzerine şehir Doğu Roma (Bizans) hudutları içerisinde kalmıştır . VII. asrın ortalarından itibaren bölgenin Arap akınlarıyla tanıştığı, İslam dininin yayılması ile birlikte Arap akınına uğrayan Anadolu ve buna bağlı olarak Aksaray da bir dönem Abbasilerin elinde kalmıştır .Bölgeye yapılan ilk Arap akınlarını diğer akınlar takip etmiştir. 965 yılına kadar devam eden akınlar neticesinde bölgenin sürekli olarak Arap-Bizans kuvvetleri arasında el değiştirdiği bilinir. 965 yılından sonra ise bölgeye yeniden Bizans’ın hâkim olduğu görülmektedir.
Bizans ve Arap mücadelesinde epeyce yıpranan şehir Türklerin akınlarıyla rahatlamıştır. Malazgirt Savaşı’ndan önce de Anadolu’ya Türk akınlarının yapıldığı biliniyorsa da, kalıcı yerleşmenin 1071’deki Alparslan’ın zaferinden sonra gerçekleştiği kabul edilir. Alparslan’ın ölümünden sonra hükümdar olan Melikşah’ın kardeşleriyle Anadolu’ya geçerek 1072 tarihinde Malatya, Kayseri, Aksaray, Konya, Sivas bütün Rum’u fethedip buralara hâkim oldukları, 1072-1080 yılları arasında Aksaray’ın Selçuklu hakimiyetine girdiği bilinmektedir. Bu dönemde özellikle Selçuklular ve Danişmendliler’in Bizans ile mücadelesi şehrin tarihi açısından çok önemlidir.
Aksaray, Selçuklular döneminde imar yönünden toparlanmaktadır. Konya merkez olduktan sonra, Aksaray doğuya giden yol üzerinde kurulan en önemli iskân merkezi durumuna gelmiştir. Sultan Mesud (1116-1155), askeri üs olarak kullandığı Aksaray’ın kalesini tamir ettirmiş, cami ve sosyal müesseseler yaptırmıştır. Aksaray Ulu Camii minberindeki tarihsiz kitabede Selçuklu Sultanı olarak adı zikredilmektedir. Sultan Mesud öldüğü zaman (1156) memleket üç kısma ayrılmıştı. Konya, Aksaray ve Niğde oğlu II. Kılıç Arslan tarafından idare edilmekte idi . Sultan Mesud’un ölümü üzerine tahta çıkan oğlu II Kılıç Arslan, Aksaray’a çok önem vermiştir. Camiler, kervansaraylar, bedestenler, saray hamamı yaptırmış ve kalesini tahkim ettirmiştir. Şehre, seyitler, gaziler, âlimler, tüccarlar getirterek yerleştirmiş ve adeta şehri yeniden kurmuştur. Şehre gayri gayrimüslimlerin, hüviyet ve asaleti belirsiz kimselerin girmesine müsaade etmemiştir. Şehir bundan ötürü Darü’z-Zafer, Darü’l-Cihad unvanlarıyla anılmaya başlanmıştır.