İNSAN HER ŞEYİ BİLEMEZ
25 Ekim 2019, Cuma 08:55Ülkenin gündeminde neler olduğu hepimizin malumu. Tarih bilgisiyle gündeme baktığınızda çok daha farklı şeyler düşünüyorsunuz haliyle. Misalen II. Abdülhamid döneminde de günümüzdekine benzer bir denge politikası izlenmişti. Güçlü devletlerden değildik ve Rusya ile İngiltere sonradan da Almanya’nın güç savaşı arasında ezilmeden kurtulmanın çareleri aranmıştı. II. Abdülhamid’in bu konuda bizzat kendi formülü “Ali’nin külâhını Veli’ye, Veli’nin külâhını Ali’ye giydirmek idi. 33 yıllık saltanatında bu prensiple devleti ayakta tutmaya çalıştı. Birilerinin iddia ettiği gibi bu 33 yıl mükemmel değildi ve yine bu dönemde çok yanlışlar yapıldı, çok toprak kaybedildi. Net fotoğrafı büyüttükçe, yakından inceledikçe detaylar nasıl görülebilirse tarihi hadiselere de bu nazarla bakılırsa şümullü bilgi sahibi olunabilir. Bugünkü yazımda yakın dönem analizi yapmayacağım. Kısaca bir giriş yapayım dedim. Ayrıca bildiğiniz gibi daha önce Türkiye’nin yakın tarihiyle alakalı olarak on ayrı yazı yayınladım bu köşede. (Merak edenler gazetenin arşivinden erişebilir)
*
Sizler de görüyorsunuzdur çevrenizde haddini bilmeyenleri. Son zamanlarda galiba akıllı telefon kullanmayan yok gibi. Haliyle herkesin de bildiği gibi kitap hatta dergi okuma oranı çok bariz bir düşüştedir. İnsanımız hızlıca ulaşabileceği kısa bilgiler istiyor. Doğal olarak da künhüne eremiyor. Ama bu zayıf, yarım yamalak bilgileriyle başkasına hava atanlar olduğu gibi tereciye tere satan bazen de satmaya çalışıp rezil olanları görüyoruz.
Geçenlerde bir yerde şahsım için “Aksaray’da tarih denilince akla gelen ilk kişi” denilmiş. Ve oradakiler de bir kişi haricinde itiraz etmemiş. Tüm samimiyetimle söylüyorum ki o itiraz edene saygım diğerlerine oranla daha fazla. Kim olduğunu bile bilmiyorum. Beni bu sözlerin ne kadar mahcup ettiğini anlatamam. Yine geçenlerde yanımda şahsım için “Azm-i Milli’nin her şeyini bilir. Onun sayesinde bu hale geldi eski fabrika” denildi. Bunu söyleyen babamdan da büyüktü ve bana yağcılık yapmaya zerre ihtiyacı olmadığından kalbini kırmadan, incitmeden böyle bir şeyin mümkün olmadığını, bir kişinin her şeyi bilemeyeceğini, muhakkak eksiklerinin olacağını ve zamanla bu eksikleri de başkalarının tamamlarken bu sürecin devam edip gideceğini anlattım. Ve Azm-i Milli Müzesi’nin bu hale gelmesinde benim payım yok denecek kadar azdır. Emeği geçenleri yine bu köşeden 13 yıldır anlatmaya çalışıyorum.
Bunları yazarken bile mahcup oluyorum ama benim bu tip iltifatlar karşısında sessiz kalınca kabul ettiğimi düşünmesinler diye ilk (inşallah da son olur) defa yazmak zorunda kaldım.
Emin olun ki ben haddimi bilirim. Bununla birlikte Peygamberimizin “tevazu, mütevazıya gösterilir” ikazını da hiç unutmam. Yani eğer bir konuda birisi benim ya da başkasının çok iyi bildiği hususta ukalalık yaparsa orada da haddini bildiririm. Bu demek değildir ki had bildiren kişi kibirlidir ya kendini beğenmiştir. Bu haddini bilmeyene ayar vermektir. Ya değilse susulmayacak yerde susarak yanlış yapılmış olur. Bazen de belli bir süre o cahilin konuşmasına fırsat verilir ki herkes onun ne olduğunu bizzat kaynağından, yani cahilin kendisini ifşa etmesinden anlasın diye. Velhasıl bu tipler için İmam Gazali ne demiş: "Mal ve makam sevgisi insanları zenginlere, devlet büyüklerine, makam sahiplerine karşı riyakarlık, dalkavukluk ve yalakalık yapmaya muhtaç eder."
Bu dalkavukluğu bazen bilmediği hususlara bile burun sokarak, kendisini alimmiş gibi göstererek yapar. Hele de yetki sahibiyle başbaşa kalınca neler yapabileceğini hayal bile etmek istemiyorum.
Kısacası insan bilmediği hususlarda “ustalık” iddiasına girişmeden önce çıraklığını tamamlayacak. Ben burada yazdıklarımın bile çıraklıktan kalfalığa geçiş midir yoksa değil midir kararını veremedim. Ki bana göre daha çok çalışmam lazımdır. Eğer farkında olmadan haddimi aşarsam lütfen beni uyarınız.