SULTAN ABDÜLHAMİD’İN ZEKÂSINA BİR ÖRNEK
23 Şubat 2018, Cuma 10:18Kayseri’de yaşayan ve çok zengin olan bir Yahudi ve onun bu haline özenen bir Müslüman-Türk komşusu vardır. Bizim Kayserili vatandaşımızın çokça toprağı vardır. Bu toprakları ekip-biçer çok da para kazanırmış ve bir hayli de zenginmiş. Ama gel gelelim, gözünü dünya hırsı ve mal bürümüş. Daha zengin olmak için, kendisinden daha da zengin olan Yahudi komşusunu kendisine örnek alacakmış… Artık kararını vermiş ve Yahudi komşusunun kapısını çalmış ve durumu anlatmış. Yahudi vatandaş, böyle Müslüman birinin ayağına kadar gelip, zengin olma yolunda kendisinden akıl istemesini fırsat bilerek hemen kafasında bir tezgah hazırlamış… Yahudi demiş ki; “Bak benim dedikleri iyi dinle. Eğer benim gibi zengin olmak istiyorsan dediklerimi harfiyen yapacak ve bana itiraz etmeyeceksin” tamam mı? Bizim Kayserili de “tamam” demiş (başka çaresi yok). Yahudi başlamış anlatmaya. “Neyin var neyin yoksa hepsini ama hepsini kuruşu kuruşuna satacaksın, hiçbir şey bırakmayacaksın… Sonra elde ettiğin bütün paranla tilki kuyruğu satın alacaksın. Nasıl yaparsan yap, avcılara para öde ama hepsine tilki kuyruğu alacaksın… Sonra da, İstanbul’a kolilerle götürüp, Mısır Çarşısında satacaksın… Bak göreceksin en kısa zamanda çok zengin olacaksın(!)”
Bizim Kayserili hemşerimiz, zengin olma sevdası ve hırsıyla hemen bütün varını, yoğunu satar ve bütün parasını tilki kuyruğuna yatırır. Topladığı onlarca koliyle, İstanbul’un yolunu tutar.
Gelir bizimki, Mısır Çarşısı’na ve başlar bağırmaya “yeni geldi bunlar; buyurun, buyurun tilki kuyrukları geldi… Gelin, gelin tilki kuyruklarına gelin” oradaki esnaflar bizim Kayserilinin yanına gelir ve durumu anlamaya çalışırlar ve bizim adama, “çok acısından bir kazık yediğini” anlatırlar. Adam kara kara düşünürken, yaşlı esnaflardan birisi Kayseriliye “bak sevgili kardeşim, bir cahillik etmişin, ama dünyanın sonu değil…Bu ülkede tebaasının derdi için gece-gündüz çalışan bir sultan var… Salı ve cuma günleri, halkı kabul günüdür… Çık huzura, durumunu izah et… Muhakkak, derdine bir çözüm bulacaktır…Birkaç gün sonra, yani cuma günü, bizim Kayserli, huzura kabul edilir. Ve başlar durumu anlatmaya…Sultan Abdülhamid Han, adamı güzelce dinledikten sonra: “Bre gafil, bir Müslüman böyle cahillik yapar mı, bu hataya düşer mi? Sen hiç Kur’an-ı Kerim okumaz mısın? Yahudilerin dost olamayacağını bilmez misin? diye nasihat ve azarlamayla karışık bir konuşma yaparken bir yandan da müthiş zekasıyla bu olaya pratik bir çözüm bulur ve Kayseriliye şu tembihlerde bulunur: “Sen sen ol, hiçbir zaman Kur’an’ın dediğinin dışına çıkma, Yahudilerden ve Nasara’dan dost edinme; ayrıca şimdi git Mısır Çarşısı’na getirdiğin tilki kuyruklarını, tanesini beş altından az olmamak kaydıyla sat”…Tabii ki, bizim Kayserili şaşırarak der ki; “efendim, hiç kimse almıyor ki ve benimle dalga geçiyorlar”.
Abdülhamid Han, Kayseriliye sinirlenerek, “ ne diyorsam onu yap” der ve gönderir. Kayserili, yanında getirdiği tilki kuyruklarını umutsuzca Mısır çarşısına tekrar götürür ve bekler… Aynı günün akşamına bile varmadan bütün tilki kuyrukları satılır..Kaybettiği paranın tamamına yeniden kavuşur, ama bir türlü bu işin esrarını çözemez. Haydi tahmin edin bakalım, ne olmuş da bütün tilki kuyruklarını Yahudilere, hem de istediği paraya satmıştır. Abdülhamid Han, Kayserili huzurdan gittikten sonra, bir ferman yazdırır ve bu fermanı hemen millete duyurmalarını söyler. Fermanda ise şunlar yazılıdır:
Bundan böyle; Sultan Abdülhamid ile görüşmek isteyen Yahudiler, yakalarında en az bir tilki kuyruğuyla huzura gelmek mecburiyetindedir. Tilki kuyruğu sayısının fazla olması asaleti temsil etmektedir. Bilmem fazla söze ne gerek var, zeka dedikleri pardon süper zeka dedikleri bu olsa gerek!