TECAVÜZ ÇOK BÜYÜK BİR SUÇ
26 Nisan 2019, Cuma 08:59Gündüzleri Azm-i Millî Bilim ve Sanayi Müzesi’nin arşivindeki çalışmalar ve müzemize gelenlere bilgi vermekle gün nasıl geçiyor zaten anlamıyorum. Akşamları eve gelince bitirmem gereken işlerime odaklanıyorum. Doktora tezimin son aşamasındayım. Yakında jüri karşısında olacağım. Onun hazırlıkları derken günler vızır vızır geçiyor. Geçiyor geçmesine de moralleri altüst eden haberleri duyunca günler, saatler geçmek bilmiyor. Düşüne düşünce aklı oynatmamak elde değil. Küçücük kız çocuğuna el uzatanların yaptıkları ve hele de bazı tecavüzcülerin serbest bırakılması gibi durumları düşündükçe günler, saatler bazen de dakikalar zehir oluyor. Böyle bir durumda da gel de tarihi yaz! Benim yazasım olmadığı gibi okumak isteyen de yoktur kanaatimce. Elbette hayat devam ediyor ve en doğrusu da ne olursa olsun mücadeleye devam etmektir. Hukuk sisteminin gerekli araştırmayı-soruşturmayı yaptıktan sonra en büyük ceza neyse bu canilere kesmesini beklerken hatta meclisten idam yasasının geçmesini beklerken herkes işine odaklanmak zorunda. Bunun farkındayım elbette ama belli bir süre normale dönmek pek mümkün olmuyor ya da olamıyor.
Son zamanlarda ne kadar da fazla duyduk değil mi küçücük bedenlerin tecavüze uğradığını. Herkesin şu günlerde şaşkınlıkla bu rezilliğin nasıl olduğunu ve çocuğa bunu yapanların akıbetinin merak ettiğini biliyorum. Bu toplumun içinde olup da acıyı, sevinci paylaşmamak mümkün mü? Acı da bizim acıyan da. Açık söyleyeyim bu durum hiçbir acıya benzemiyor. Bu çocuğun kendisini düşünmek zaten hiç mümkün değil de annesini-babasını anlamaya çalışmak filan nasıl olabilir acaba? Gözlerimizdeki yaş, sıktığımız dişlerimize kadar ulaşırken ahımız arşa ulaşmaz mı ki?
İster istemez ben tarihteki bu tip hadiseleri düşünüyorum. Belgeler bu tip canilerin akıbeti hakkında bilgiler veriyor. Kazığa oturtulanlar, cinsel uzuvlarının kesilmesi bazen de öldürülmelerini öğrendiğimiz belgelerin hiç birisinde bu kadar küçük bedenlerin tecavüze uğradığını görmedim. Yani ben görmedim. (Varsa ve konu hakkında araştırma yapan bana bildirirse memnun olurum.)
Mesela bazı belgelerde tecavüzcülerin öldürülmesinin fetvayla yapıldığı kaydedilmiştir. Doç. Dr. Zübeyde Güneş Yağcı 17. Yüzyılın son senesinde Balıkesir'in Hacı İshak Mahallesi'nde üç kişinin hem de Kadir Gecesi'nde herkes ibadetle meşgulken Sultan'a tecavüz ettiklerini tespit etmiştir. İnceleme sonucunda bu kişilerin daha önce de bu tip suçları yaptıkları anlaşıldığından Müftü Esseyyid Ali Efendi'den fetva isteniyor ve de bu kişilerin katlininşer'an caiz olacağı yönünde fetva veriliyor ama tek kişi idam ediliyor.
Aksaray’ın yetiştirdiği çok önemli bir tarihçi olan Devlet Arşivleri’nde uzman olarak çalışan ve Osmanlı Türkçesi’ne vukufiyeti takdire şayan olan Orhan Özdil’in benzer tespitleri vardır. Tarsus’ta Özgecan vakasını duymayan kalmamıştır. İşte bu olaydan sonra Orhan Özdil’in bir haberi epeyce konuşulmuştu. Osmanlı arşivlerinde yaptığı çalışmada, Özgecanolayının neredeyse aynısına 1851 yılına ait belgelerde tespit etmişti. Ve bu olay maalesef şehrimizde olmuştu. Abdülmecid döneminde 19 Ağustos 1851'de Aksaray'ın bir köyünde yaşanan olayın başkente, padişaha iletildiğini yazdıktan sonra konuyla olarak padişahın meselenin akıbetini öldürülen kızın ailesine bıraktığını belirtmişti. Eğer ailesi kısas isterse tecavüz edip öldürenler de öldürülecekti.
İster tarihten ister günümüzden böyle vahşet haberlerini okumayı, anlatmayı kim ister ki? İstediğimiz bu hadisenin son olmasıdır.
Her gün özellikle Aksaray tarihiyle alakalı yazmamı isteyen okurlarımız oluyor ve bizzat ya da telefonla bana bu isteklerini belirtiyorlar. Yukarıda da belirttim. Bu kadar moralsizken iki hafta boyunca yazı kaleme almayı düşünmüyorum. Anlayışınıza sığınıyorum.