ABAYLAR
Aksaray
21 Kasım, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.02
  • EURO
    35.01
  • ALTIN
    2419.0
  • BIST
    9618.83
  • BTC
    69294.62$

TÜRKİYE’NİN YAKIN TARİHİ -4-

02 Kasım 2018, Cuma 09:15

31 Ağustos 1876’da II. Abdülhamid V. Murad’ın hal edilmesi üzerine törenle tahta çıktı. Tören esnasındaki hareketlerinin güven verdiği, Sadrazam Mehmet Rüştü Paşa ile Mithat Paşa’ya nezaket ve hürmet gösterdiği kaydedilir. Bu töreni devletin bütün şehirlerinde üç gün süren şenlikler takip etti. Günder beş vakit top atıldığını, münadilerin sokaklarda cülûsu haber verdiğini, resmî ve özel binaların bayraklarla süslenip geceleri de aydınlatıldığını kaynaklar haber vermektedir.

23 Aralık 1876'da Kanun-u Esasi'nin ilanı ile birlikte, I. Meşrutiyet devri başlamıştır.

İbnülemin’in “Son Sadrazamlar” eserinde Sadrazam Mehmet Rüştü Paşa’yı anlattığı bölümde belirttiği gibi II. Abüdhamid, ilk günlerinde yeni bir devrin padişahı gibi davranıyordu. Bir hırsla intikam alacak birisi gibi değil de sadece yeni dönemin bir padişahı gibi davranacağına dair hakkında intiba oluşmuş. Fakat fazla geçmeden birçok şey değişti. Daha Meclis açılmadan önce Sultan, Mithad Paşa’yı 15 Şubat 1877’de görevinden aldı ve onu İtalya’daki Brindisi’ye sürdü, bu şekilde en büyük düşmanından kurtulmuş oldu. Mithad Paşa’nın yerine Abdülhamid’in en güvendiği adamlardan biri olan İbrahim Ethem Paşa sadrazam olarak atandı. Aynı zamanda Sultan, muhaliflerini sindirmek ve dış politikayı belirlemek için Bakanlar Kurulu toplantılarına kendisi başkanlık etmeye başladı. Sultana göre, anayasa, ancak halkın siyasi olgunluğa eriştiği bir ülkede uygulanabilirdi; aksi takdirde anayasa meşru yöneticiye başkaldırmak ve karışıklık yaratmak için kolayca bir araç olarak kullanılabilirdi. Asıl düşüncesi ne olursa olsun, Abdülhamid, insanlara karşı değil, sadece Allah’a karşı sorumlu olduğuna ve anayasayla güçlerinin sınırlandırılamayacağına inanıyordu.

Türk tarihinin ilk anayasası olan Kanun-i Esasi özel bir komisyona hazırlatılmıştır. Seçimlerin yapılabilmesi için de “Talimât-ı Muvakkate” denilen geçici bir kanun hükmünde kararname çıkarılmıştır. Bu kararnameye göre yapılan seçim sonucu belirlenen 80 Müslüman ve 50 gayrimüslim milletvekilinden oluşan ilk Osmanlı Parlamentosu 19 Mart 1877 tarihinde padişahın huzurunda ilk oturumunu yapmıştır. Bu meclis 28 Haziran 1877 tarihine kadar birinci dönem çalışmalarını devam ettirmiştir.

Yine o dönemin en meşhur hadiselerinden birisi olan ve meşrutiyet yolundaki aşamalardan birisini teşkil ettiğinden Çırağan baskınından kısaca bahsetmek istiyoruz. Vakanın en önemli iki figürü Ali Suavi ve Yedi Sekiz Hasan Paşa isimleri halen “birileri” tarafından kullanılıyor. İdeolojik kampların militanları dönemi anlatmaya çalıştıkları yorumlarında olayın anlaşılmaması için gayret ediyor.

Bir ara Abdülhamid’in iltifatını kazanmış fazla geçmeden de gözden düşmüş Ali Suâvi 20 Mayıs 1878 günü, 93 Harbi yüzünden Balkanlar’dan İstanbul’a gelmiş Filibeli muhacirlerden topladığı yaklaşık 250 kişilik bir grupla Çırağan Sarayı’nı bastı. V. Murad’ı tekrar tahta çıkarmak isterken, Beşiktaş Karakolu muhafızı Hasan Ağa (daha sonra 7-8 Hasan Paşa) tarafından başına sopa ile vurulmak suretiyle öldürüldü. II. Abdülhamid’e karşı V. Murad’ı yeniden tahta çıkarmak isterken can vermesi, bir süre sonra Jön Türkler tarafından millî bir kahraman olarak benimsenmesine ve bayraklaştırılmasına yol açmıştır.

Bilindiği gibi birisi hastalandığında doktora gitmeden bile teşhis koyup tedavi öneren çok olur. Osmanlı’nın da kurtulması için farklı reçetelerden bahsediliyordu. Kimileri İslamcılık, kimileri Osmanlıcılık’tan bahsederken kimileri de Türkçülük’ün gerçek çare olacağını söylüyordu.

Meşrutiyet denilince akla nasıl II. Abdülhamid geliyorsa muhalefeti de Jöntürkler temsil ediyordu. Jöntürkler, bunların siyasî partisi olarak kurulan İttihâd ve Terakkî ile masonlar, II. Abdülhamid karşında Meşrutiyet’in yeniden ilan edilmesi ve Kânun-ı Esâsî’nin tekrar yürürlüğe girmesi yolunda verilen mücadele etrafında birleşmişlerdi.