TÜRKİYE’NİN YAKIN TARİHİ -8-
21 Kasım 2018, Çarşamba 09:56İttihat ve Terakki Sonrası
Artık ülkede çok şey değişmişti. 33 yıllık Abdülhamid yönetiminden sonra yeni bir padişah tahttaydı. Padişah vardı yine ama eski dönem gibi değildi. İttihat ve Terakki daha etkili ve yetkiliydi. 1910’dan sonra adeta herşey daha hızlı yaşanacaktı. Umulmadık işler olacaktı. Birçok kabine kurulacaktı ve ne olduğu anlaşılamadan birçok önemli kararlar verilecekti. Savaşlara girilecekti. Birilerinin iddia ettiği gibi sabık padişah döneminde “tek karış bile toprak kaybedilmedi” safsatasına elbette buraca cevap vermeyeceğiz. Az filan de değil epeyce toprak kaybedilmişti. Bu dönemde de topraklar kaybedilmeye devam edilecekti.
Kiliseler Kanunu çıkarılırken İttihad-ı Anasır çerçevesinde düşünülse de bunun büyük bir hata olduğu sonradan anlaşılacaktı. Bulgarlar “Ekserhane” ve Rumlar da “Patrikhane” etrafında toplanmışlardı. Ve bu sebepten birbirleriyle çatışıyorlardı.
Bir de İtilafçılar ve İttihatçılar çatışması vardı bu dönemde. Karal’ın ifadesine göre o kadar husumet var ki aralarında hırslarından ne yapacaklarını ne diyeceklerini şaşırmış durumdaydılar. Böyle bir ortamda yapılan seçimler de tahmin edileceği gibi ölüm-kalım savaşı gibi görülüyordu. Zira seçimlerde çok bariz bir mağlubiyet yaşayan İtilafçılar fazla geçmeden bu defa da ordu içindeki subaylardan bazılarının örgütlenerek hükümete isyan etmesini sağladılar. Bu hadise “Halaskâr Zabitan” olarak tarihe geçmiştir. Halaskâr grubu ilerleyen günlerinde kendisini daha çok hissettirdi. İttihat ve Terakki üyelerine tehdit dolu mektuplar bile gönderdiler.
İktidar-muhalefet kavgaları bir yandan devam ederken bir yandan da gözünü Osmanlı topraklarına dikmiş sömürgeci devletler av peşindeki avcılıklarını icra ediyorlardı. 1911 Eylül’ünde İtalya, Trablusgarb sahillerini ablukaya aldı. Yani Osmanlı’ya savaş ilan etti. 4 Ekim’de Meclis-i Vükela’da İtalyanlar’ın işgali protesto edildi. Mustafa Kemal ve Enver Beylerin kahramanca çarpışması ayrı bir yerdedir ama Osmanlı’nın güçsüzlüğü başta olmak üzere Balkanlarda da karışıklığın had safhaya çıkmasından dolayı İtalyanlar’ı yerleştikleri yerlerden atmak mümkü olmadı ve 15-18 Ekim 1912’de Uşi (başka bir adı da Lozan) Antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşma ile Afrika’da Osmanlı’nın artık toprağı kalmadı. Hatta geçici olarak verilen Oniki Ada bile alınamadı.
Bu moral bozukluğu içerisinde bir de Balkan Harbi’ne girdi ordumuz, devletimiz. Osmanlı Devleti’nin iç ve dış gailelerle meşgul olduğu bir sırada Rusya, Balkan devletlerinin bir birlik içinde bulunmalarını engelleyen Türkiye’ye ait Makedonya’nın taksimi konusunu ele aldı. Rusya’nın bu kışkırtmaları sonunda Osmanlı Devleti’ne ait toprakların taksimi esası üzerinde 13 Mart 1912’de Bulgaristan-Yunanistan, Ağustos 1912’de Karadağ-Bulgaristan ve 6 Ekim 1912’de de Karadağ-Sırbistan arasında ittifak antlaşmaları yapıldı. Böylece II. Abdülhamid’in büyük bir maharetle önlemeye çalıştığı Balkan ittifakı ortaya çıkmış oldu. 8 Ekim’de de savaş başlamış oldu.
Balkan Savaşı, doğu (Trakya) ve batı (Makedonya ve Arnavutluk) olmak üzere iki cephede cereyan etti. Doğu cephesinde Bulgarlar’la, batı cephesinde ise bütün müttefiklerle savaşıldı. Ayrıca denizde de Yunan donanmasıyla harbedildi. Savaş sırasında ordu içindeki siyasî görüş ayrılıkları yenilgide büyük rol oynadı. Osmanlı şark ordusu 23 Ekim 1912’de kendisinden üç kat fazla olan Bulgar ordusuna yenilerek Çatalca’ya kadar çekildi. Garp ordusu 23-24 Ekim’de Komanova’da Sırplar’a yenildiği gibi Tahsin Paşa da 35.000 kişilik ordusu ile Selânik’te Yunanlılar’a teslim oldu. Bu başarısızlıklardan dolayı 29 Ekim’de Gazi Ahmed Muhtar Paşa kabinesi istifa etti.