BİRİ SİYASETÇİ VE AKADEMİSYEN DİĞERİ YAZAR Hasandağı bölgesini kaleme aldılar
Geçtiğimiz günlerde bir program için Aksaray’a gelen MHP Genel Başkan Yardımcısı, eski üniversite rektörlerinden Prof. Dr. Filiz Kılıç, beraberinde eşi Yazar Mehmet Kılıç'la Helvadere ve Hasandağı bölgesine yaptıkları ziyarette değerlendirmelerde bulundular. Prof. Kılıç’ın Hasandağı bölgesini kaleme alan yazısı şu şekilde:
HASANDAĞI’NIN GİRİŞ KAPISI HELVADERE
1. Anadolu’nun zenginlikleri hiç bitmeyen bir hazine. Bu cennet vatanın her bir köşesinden ayrı bir güzellik, ihmal edilmişliğin kırgınlığı ama fark edilebilmenin ümidiyle “beni de görün, ben de buradayım” diye gözünüzün içine bakıyor adeta.
Bir vesile ile gittiğimiz Aksaray’da bildiğimiz, duyduğumuz ama yakından görmediğimiz birkaç mekânı ziyaret imkânımız oldu.
Yıllarca kenarından geçip gittiğimiz bu topraklar Kapadokya altın üçgeni diye tabir edilen Avanos, Göreme ve Ürgüp’ün gölgesinde kalmanın acısını çekiyor.
Tarihten gelen Türk ve Müslüman kimliğinin Hristiyan kültürüne daha ağır bastığı bu bölgede özellikle Selçukludan kalma taş yapılar ve orijinal Türk mimarisi daha çok fazla ilgi bekliyor.
Aksaray ve bir zamanlar bağlı olduğu Niğde ili Türk İslam yapıları açısından oldukca zengindir. Osmanlı döneminde Konya vilayetinde bir kaza konumundaki Niğde’ye bağlı olan Aksaray, uzun müddet bu şehrin gölgesinde kalmıştır. Mübadele sırasında Anadolu’dan Yunanistan’a göç eden Rumların yerine oradan buraya getirilen Türklerin büyük çoğunluğu Niğde taraflarına iskân edilirken Aksaray’a çok sınırlı sayıda insan yerleşmiştir. Pek bilinmese de Nevşehir yolu üzerindeki Saratlı Kasabası ve civarındaki dokuz, on köyde yaşayan Türkmen vatandaşlarımız alevi meşrepleriyle bu coğrafyaya zenginlik katmaktadırlar.
[1]. Anadolu’da şehirler daha çok dağların eteğine kurulmuştur. Bu sebeple de bu şehirler dağlarla anılırlar. Mesela, Kayseri Erciyes, Manisa Sipil Dağı, Bursa Uludağ’la bütünleşmişlerdir.
Aksaray'da Hasandağı’yla özdeşleşmiş. Dağın bir tarafında Niğde diğer tarafında Aksaray var. İki şehri de sarıp sarmalayan Hasandağı, Niğde ve Aksaray arasında ölesiye sevilen, paylaşılamayan bir sevgili gibi.
Hasandağı, Orta Anadolu’nun en büyük dağlarından birisidir. Denizden yüksekliği 3268 m. Ankara-Adana yoluna girdiğinizde daha Tuz Gölü’ne gelmeden Kulu sapağından itibaren muhteşem silüetini görürsünüz. Ona yaklaştıkça ihtişamını daha çok fark edersiniz. Sonbaharda kış elbiselerini giymeye başlar, mevsimin ilk karı buraya düşer. Bahar aylarında açan çiçekler eriyen karların arasından başını kaldırarak güne “merhaba” der. Temmuz ayında Anadolu tabiriyle “sarı sıcaklar” başlayıncaya kadar zirvelerinde kar hep olur. Başından dumanı hiç eksilmez.
Her ikisi de Orta Anadolu’nun ortasında yanardağ patlamalarının savurduğu lavlardan oluşan Erciyes ve Hasandağı birbirine çok benzer. Erciyes’in tanınırlığı daha fazla olduğu için pek çok insan ikisini karıştırır ve Hasandağı’nı Erciyes zanneder.
Hasandağı ketumdur, mahremine girilmesine pek izin vermez. Zirvesindeki krater gölünü herkes bilmez. Ancak, usta dağcılar ve bölge köylerinden birkaç kişi bu dağın dilinden anlar. Zirvesine bu dili anlayanlar ulaşabilir. Koyunlarını dağlarda otlatan çobanlar serin sularından içirdikleri sürüleri yamaçta bulunan kayadan örme ilkel ağıllarda geceletirler. Dağın bir yerinde geceleri o kadar soğuktur ki keçiler bile dayanamayıp soğuktan öldüğü için adını “Keçi Buyduran” koymuşlar. Kurdun, kuşun bol olduğu bu dağlarda ağıllar, çobanlar ile koyun ve keçi sürüleri için önemli bir sığınak.
Eskiden bölge halkı halı dokumak için yün satın alırken Hasandağı’nın yamaçlarında otlayan koyun yünlerini ararmış. Bol güneş ve rüzgâr yanında hayvanların dağlarda yediği kekik ve taze otlar yünün kalitesini artırırmış. Maharetli kadınların elinde kirmanda eğrilirken ip haline gelen yün tel tel dökülürmüş. Halis dağ otlarıyla beslenen, ağzına fabrika malı yem ve küspe koymayan bu hayvanların eti ve sütü de çok makbulmüş.
2. Aksaray ziyaretimizde konuşma aralarında sık sık “Helvadere” diye bir kasabadan bahsedildi. Daha önce bu bölgeye gelen fotoğrafçı bir arkadaştan bu ismi duymuştuk. Ama doğrusu fazla bilgimiz de yoktu. Defalarca Gelveri’ye gelmiş, Ihlara Vadisi’ni hem vadi içinden hem de dışından görmüş, dolaşmıştık. Hasandağı’nın farklı yerlerden pek çok fotoğrafını çekmiştik. Ama Helvadere ismini çok da duymamıştık. İlgimizi çekti, görmek istedik.
HELVADERE’DEN HASANDAĞI’NA BAKIŞ
Helvadere, Aksaray merkeze yaklaşık 30 km. uzaklıkta, yarım saatlik mesafede. Güzel bir asfalt yolu var. Yolun her iki tarafı tarla ve bahçelerle dolu. Hasandağı’nın eteğinde kurulu olan kasabaya yaklaştıkça yapılaşma ve yeşillik artıyor. Burası temiz havası ve bol suyuyla Aksaray’ın mesire yeri. Yazın sıcaktan bunalan Aksaraylılar buraya akın ediyormuş. Hasandağı’na kışın yağan karın erimesiyle oluşan sularla beslenen tertemiz ve kaliteli su kasabanın ortasındaki gölette biriktirilerek Aksaray’ın bazı mahallelerine ve çevre köylere veriliyormuş. Bir anlamda burası bölgenin su deposu vazifesini görüyor.
Osmanlı Döneminde kasabada Rumlarla Türkler birlikte yaşarmış. Mübadelede Rumların gitmesinden sonra Helvadere tam bir Türkmen kasabası olmuş. Dışardan hemen hemen hiç göç almamış. Kasabada çok eskiden beri buraları yurt edinmiş, soyadlarını mensup olduğu Türk boyundan alan aileler var. Okur yazarlık yüksek. Kız erkek ayırımı yapılmadan çocuklar okutuluyor. Üniversite eğitimi alan gençler kasabada durmak istemiyor. Ancak, işsizlik sebebiyle ailelerinden dolayısıyla da kasabadan çok da ayrılamıyorlar.
Hasandağı’nın hemen eteğinde kurulu kasaba, bölgenin en büyük yerleşim alanı. Belediyesi var. Daha önce belde statüsünde olan bazı büyük kasabalar nüfusu azaldığı için tekrar köy statüsüne dönerken Helvadere’de nüfus azalmamış, biraz da artmış. Başta Helvadere halkı olmak üzere bölgede bulunan büyük köyler buranın ilçe olmasını istiyorlar. Bu amaçla verilen dilekçelere onlar da imza atmışlar. Helvadere ilçe olursa devlet kapısı daha yakınlaşacak, tapu, nüfus, adliye, sağlık vs. hizmetlere daha kolay ulaşacaklar. Kasabaya yatırım yapılacak böylece gelişip, büyüyecek. Bu konuda girişimleri devam ediyormuş.
Helvadere’de göleti merkez alan birkaç mahalle var. Bu mahallelerde çok güzel betonarme evler yapılmış. Bir kısmının perdeleri kapatılmış, boş duruyor. Halkın ifadesine göre kasaba halkının yarıdan çoğu İngiltere’de çalışıyor. Vakti zamanında köyden çıkıp giden bir hemşerileri orada tutunmuş ve yakınları birer, ikişer peşinden gitmişler. Başlangıçta yemek sektöründe, lokanta, kafeterya gibi yerlerde çalışan bu insanlar zamanla işi öğrenmiş ve biraz da sermaye biriktirerek kendileri bu tür yerlerin işletmeciliğini yapmışlardır. Özellikle Londra’da ikamet eden Helvaderelilerin çocukları, torunları dil öğrenmişler, okumuşlar makam, mevki sahibi olmuşlar. Orayı yeni vatan bellemişler. Fakat atalarının doğup büyüdüğü toprakları da unutamamışlar. Özellikle çocukluğu buralarda geçen sonradan İngiltere’ye gidenler memlekete ev yaptırarak zaman zaman gelir, kısa bir süre kalır, vatan ve toprak özlemini gidererek geri dönermiş. 2001 yılında Hasandağı’na tırmanış gerçekleştiren bir dağcının “etrafı yığma taş duvarlarla çevrili evleriyle fakir bir köy” diye tarif ettiği Helvadere belli ki geçen 21 yılda çok değişmişti.
BELEDİYE BAŞKANI ARİF BELLİKLİ VE FİLİZ KILIÇ SEYİR TERASINDA
Bizleri misafir eden Helvadere Belediye Başkanı Arif Bellikli de yıllarca İngiltere’de yaşamış, Londra’da işletmeleri olan bir Helvadereli. Ekmek parası peşinde ayrıldığı bu topraklara yıllar sonra hemşerilerinin talebini kıramadığı için geri dönmüş. Gelmiş kasabasında Belediye Başkanı olmuş. Hizmet ediyor. Arif Başkan zamanın ruhunu yakalamış, halkın beklentilerinin farkında. Bir taraftan kasabanın temel ihtiyaçlarını giderirken diğer yandan özellikle gençlerin beklentilerine karşılık vermeye çalışıyor. Kadınların sosyal hayata ve üretime katılmaları için proje üretiyor.
Kasaba halkının ağırlıklı olarak tarım ve hayvancılık yaptığını görüyoruz. Halı, kilim işi kalmamış. Özellikle çilek yetiştiriciliği ve kısmi seracılık yaygınlaşmış. Arıcılık gelişmiş, yöre halkı buranın balının meşhur olduğunu söylüyor. Turizm çok yaygın olmasa da bazı ailelerin geçimine katkı sağlıyor. Gölet kenarındaki lokantalar alt yapıları ile turizme hazır. İşletmecileri turistin kıymetini biliyor. Halk bu yönde gönüllü ve talepkâr. Her bir oyuktan gürül gürül akan sular insana huzur veriyor. Burunlarının dibindeki Gelveri ve Ihlara’nın turizm hareketliliğinden Helvadereliler de istifade etmek istiyorlar. Bu konuda pek çok avantajları olduğunu söylüyorlar. Kendi ifadeleri ile “su birikmiş, suyun önünü açacak, arga suyu verecek elleri bekliyorlar.”
3. “Helvadere ismi nereden geliyor?” diye araştırdığımızda bazı kaynaklar “Harvatala” olan eski isminin Helvadere’ye evrildiğini yazmaktadır. Kasabada bulunan Aya Nikola eski Rum kilisesi Kapadokya bölgesinde yaygın olarak gördüğümüz yapı örneklerinden olup günümüzde cami olarak kullanılmaktadır. Halk arasında kasabanın ismi konusunda söylenen çeşitli rivayetler var. Bunların birincisi şöyle: Vakti zamanında birkaç asker gelir, dere kenarında dinlenirken tayınlarını çıkarır, yerler. Kumanyadaki helvadan birkaç parça kalır, onu dere kenarında bırakır/unutur giderler. O zamandan sonra bölgeye “Helvalıdere” denir. Sonra bu Helvadere’ye döner halk dilinde. Bir başka rivayete göre bu bölgedeki dereden akan su o kadar yumuşak ve tatlıdır ki halk arasında buradan su getiren çocuklara “suyuna helva mı kattın” diye takılırlarmış. Zamanla bu suyun adı “Helvalıdere” olur. Sonra Helvadere’ye döner.
Helvadere’nin arkasındaki dağ yamacını İl Özel İdaresinin açtığı yolu takip ederek aştığınızda Mokisos (Nora) antik kentinin kalıntılarına ulaşabiliyorsunuz. Daha önce de bilinen ve harabeleri günümüze kadar ulaşan antik kentle bu zamana kadar pek ilgilenen olmamış. Arif Başkanın girişimleri ile Kültür Bakanlığının ilgi alanına girmiş. İleriki yıllarda yapılacak kazı çalışmaları ile bölge önemli bir turizm bölgesi olmaya aday gibi görünüyor.
Sanat tarihçi Tolga Uyar, Nora Antik kentini şöyle anlatır: “…şehir merkezine 30 kilometre uzaklıktaki Helvadere beldesinin 200 metre kadar üzerinde sıra dışı arkeolojik kalıntılar bulunur. 1500 metre rakımdaki bu korunaklı vadide bazalt taş bloklarıyla inşa edilmiş konutlar, kesme taştan anıtsal mezarlar, kiliseler ve sarnıçlar coğrafyaya dağılır. Yerel bellekte Viranşehir, yani “yıkık, harap şehir” adıyla yer etmiştir, ama Kapadokya’nın günümüze kadar en iyi korunmuş ve en büyük Doğu Roma kentidir burası aslında.
[2]” Helvadere’nin Hasandağı’nın giriş kapısı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Dağa en yakın yerleşim alanı burası. Coğrafi yapısı da Hasandağı’na ulaşmak için en uygun profili çiziyor. Birkaç farklı parkur olmasına rağmen dağcılar genellikle burayı tercih ediyorlar. Köyden çıkıldığında bir seki şeklindeki yükseklik dağa doğru uzanmaktadır. Yağlı asfaltla kaplanmış güzel bir yoldan Hasandağı’nın üst noktalarına tırmanılabiliyor. Son derece virajlı ve dik yokuşlar tırmanıldıktan sonra yeni bir düzlüğe ulaşılıyor. Burada yapılan otel kışın müstecir tarafından işletiliyor. Hasandağı’na tırmanmak için gelenler bu düzlükte araçlarından inerek hazırlıklarını yapmakta ve yaya olarak dağa tırmanmaktadır. Eğitimli ve tecrübeli bir dağcının 4-5 saatte tırmanabildiği parkur orta zorlukta olarak sınıflandırılıyormuş. Tecrübesiz dağcılar buralarda eğitimlerini geliştirmek için önce Küçük zirveye sonra da Büyük zirveye tırmanıyorlarmış. Hasandağı’nın diğer yamaçlarında epeyce ağaç olmasına rağmen bu bölgede hemen hemen hiç ağaç olmaması da ilgi çekici.
YAMAÇ PARAŞÜTÜ PİSTİ
Hemen otelin önündeki parke taşıyla kaplanan alanda yamaç paraşütçüleri atlayışlarını gerçekleşmektedir. Geleneksel Hıdırellez Şenlikleri de ilkbaharda burada yapılıyormuş. Bir seyir terası gibi de düzenlenen bu alandan açık havalarda Aksaray’ın tamamı, Konya Ereğli ve Tuz Gölü’ne kadar geniş bir alanın gözle görülebildiğini söylüyorlar. Aksaray Ovası Hasandağı’nın ayaklarının dibinde. Bir tarafında Niğde Bor Ovası, diğer tarafında Derinkuyu Ovası var. Buradan atlayan sporcular ovaya, Aksaray istikametine doğru gitmektedir. Bazı tecrübeli dağcı paraşütçüler uygun rüzgârı kollayarak Hasandağı’nın zirvesine doğru ters istikamette yamaç paraşütü ile uçarlarmış. Dağda yere indikleri noktadan sonra zirveye yayan tırmanırlarmış.
4. Hasandağı, Niğde ve Aksaray arasında doğal bir sınır. Hem Niğdeliler hem de Aksaraylılar onu sahiplenerek dağın kendilerinin olduğunu söylüyorlar ve karşı tarafa bırakmak istemiyorlar. Gelinlik kız gibi gözde olan Hasandağı halk tarafından o kadar benimsenmiştir ki türkülere, manilere, halk hikâyelerine konu olmuştur. İnsanların kimi iyiliğine, kimi kötülüğüne başı sıkışınca ona sığınmış, saklanmıştır. Hasandağı yücedir, onun doruklarına çıkmak zordur. Heybeti bile insanları korkutur.
“Hasandağı, Hasandağı
Senden yüce dağ olmaz mı
Sende yaylayan güzelin
Al yanağı bal olmaz mı”
Bir başka türküde de şöyle söylenir:
“Hasandağı geçit vermiyor
Nice beyler gitti geri gelmiyor
Eğil dağlar eğil ben de geçeyim
Sılada yavuklum beni bekliyor”
Tülin İpek Çetin de “Hasandağı Ağıdı” isimli şiirinde özlemlerini, isteklerini şöyle dile getirmiş:
Hasandağı inileyi karınan
Baş yastığa koymuşum yarınan
Tezgel ağam tez gel burdan gidelim
Gelin ömrüm geçti ahu zarınan
Hasandağına bostan ekilmez
Güneş doğupta buzu çözülmez
Kiraz dudağından sevdiğim oğlan
Hem ayrılık, hem gurbetlik çekilmez
Hasandağı niye büktün boynunu
Ben beklerim nazlı yarın yolunu
Zalım felek sana nettim neyledim
Kırdın kanadımı hem de kolumu.
Halk deyimleri ve atasözlerinde de geçer Hasandağı. Kendini bilmez, hadsiz insanlara “Halına bakmaz Hasandağı’na oduna gider” denir. Bu söz o kadar benimsenmiştir ki değiştirilerek hemen hemen Anadolu’nun her yerinde söylenir. Yöre halkı “Eşeğinin/atının ayağında nalı yok, Hasandağı’na oduna gider” sözünün de çok yaygın olduğunu ifade ettiler.
Hasandağı’nın adının nerden geldiğini pek bilen yoktur. Halk muhayyilesi bunu şöyle anlatır:
“Orta Anadolu’da Erciyes Dağı’ndan sonra en yüksek dağ olan Hasandağı’nın doruklarında Hasan Dede adında bir derviş yatar. Hasan Dede’ye dair pek çok rivayet anlatılır. Hasan Dede, Hasandağı’nda tek başına yaşayan bir ermiştir. Ali Baba ise Aksaray’da bir hamamda külhancılık yapmaktadır. Bir gün Ali Baba, Hasandağına Hasan Dede’yi ziyarete gider. Giderken de bir avuç “kor”u bir mendile koyar, hediye götürür. Kor yanar ama mendile hiçbir şey olmaz.
Bir başka gün de Hasan Dede, Ali Baba’yı ziyarete gelir. O da gelirken mendilinde bir avuç kar getirir. Külhanda oturup sohbete dalarlar. Duvara asılı mendildeki kar öylece durmaktadır. Bir ara Hasan Dede’nin gözü hamamdan çıkan kadınlara takılır. Mendildeki kar damlamaya başlar. Ali Baba, Hasan Dede’ye bakarak, “-Dağ başında ermişlik hüner değildir. Zor olan burada ak topuklu hanımlar karşısında da ermiş kalmaktır” der. Hasan Dede, Danişmendli Beyliği’nin komutanlarından Sultan Turasan’dır. Haçlı seferleri sırasında II. Kılıçarslan’la büyük mücadeleler vermiş, şehit olunca da Hasandağı doruklarına defnedilmiştir. Adı zamanla Hasan’a dönüşür, dağın adı da Hasandağı olur.
[3]”
Hasandağı ve Helvadere bölgesi bozulmamış zengin doğası, tarihi yapıları ve bol sularıyla keşfedilmeyi bekliyor. Devletin göstereceği biraz ilgi ve destek bölgenin dinamiklerini harekete geçirmeye yetecektir. Ihlara Vadisine gelen turların güzergâhına, bölgenin tanıtım çalışmalarına Helvadere’nin de dâhil edilmesi turizm çeşitliliğinin artması ve turizm potansiyelinin bölgede genişlemesi açısından yararlı olacaktır. Ihlara Kasabası’na 12 km. uzaklıktaki bu bölge, görmezden gelinmeyecek kadar büyük ve önemlidir. Kapadokya Bölgesine gelen turistlerin az konakladığından şikâyet eden turizmciler onların bölgede daha çok konaklamalarını sağlayacak yamaç paraşütünü, dağ turizmini geliştirecek ve yaygınlaştıracak faaliyetleri Helvadere’yi merkez alarak yapabilir. Mevcut alt yapıdan istifade edilerek çok az bir yatırım ve emekle bu başarılabilir.
Videolar için YouTube kanalımıza abone olmayı unutmayın!
BUNLARA DA BAKABİLİRSİNİZ
- 0SEVDİM
- 0ALKIŞ
- 0KOMİK
- 0İNANILMAZ
- 0ÜZGÜN
- 0KIZGIN
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.