18 MART ŞEHİTLERİ ANMA GÜNÜ VE ÇANAKKALE
18 March 2025, Tuesday 06:00
Hz. Âdem’in evlatları olan Habil ile Kabil arasındaki kavgadan bu yana, insanların birbirleriyle mücadelesi sürekli var olmuştur. Halen devam etmekte ve gelecekte de süreceği görülmektedir. Var olmak, yaşamak, birbirine üstünlük kurmak veya çok farklı sebeplerle yürütülen bu amansız mücadelelerde bir grup insan zalim olmayı, şeytanla ortak olmayı ve dünya hayatını; diğer bir grup insanda yaratıcının koymuş olduğu kurallara uymayı, mazlumlarla birlik olmayı ve gerektiğinde kendisine bahşedilmiş en kıymetli değer olan canını bile feda etmekten çekinmeyerek “Allah’ın rızasını kazanmayı” ve böylece ebedi olan ahiret hayatını seçmişlerdir.
Kuvvetli bir imanın alameti olarak kabul edilen böyle bir canından vazgeçiş, semavi dinlerde şehitlik kavramı ile karşılık bulur. Arapçada “Bir olaya şahit olmak, bildiğini söyleyip tanıklık etmek, bir yerde hazır bulunmak” gibi anlamlara gelen şehâdet mastarından türeyen şehît (çoğulu şühedâ), dinî bir terim olarak Allah yolunda öldürülen müslümanı ifade eder. Bazı âlimler, canını Allah yolunda feda eden kimsenin hemen cennet nimetlerine erişmesine Allah ve melekler tarafından şahitlik edilmesinden dolayı; “gören, tanıklık eden” (şâhit) anlamını esas almışlardır. Aynı zamanda “Şahit” Allah’ın (c.c.) güzel isimlerindendir.
“Allah, kendisinden başka tanrı olmadığına şahittir. Melekler ve ilim sahipleri de adaletle şahittir (ki O’ndan başka Tanrı yoktur. ) O, azizdir, hakimdir.” (Âl-i İmrân, 18. ayet)
Kur’an-ı Kerîm’in birçok ayetinde önemine vurgu yapılan ve 35 kez tekil (Şehit) ve 20 kez çoğul olarak (Şüheda yani Şehitler) kullanılan şehitlik kavramı, İslamiyet açısından en yüksek makamlardan biridir. Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde, şehit olmanın anlam ve önemine, yaratıcı nezdindeki değerine dikkat çekilmiştir. Örneğin:
“Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin. Hayır, onlar diridir. Fakat siz farkında olamazsınız.” (el-Bakara 154. ayet),
“Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler. Rableri katında Allah'ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar. Arkalarından kendilerine ulaşamayan (henüz şehit olmamış) kimselere de hiçbir korku olmayacağına ve onların üzülmeyeceklerine sevinirler.” (Âl-i İmrân 169-170. ayetler),
“(…) Allah yolunda öldürülenlere gelince Allah onların amellerini asla boşa çıkartmayacaktır. (…) Allah onları kendilerine tanıtmış olduğu cennete koyacaktır.” (Muhammed 4-6. ayetler),
“And olsun, eğer Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz, Allah’ın bağışlaması ve rahmeti onların topladıkları dünyalıklarından daha hayırlıdır.” (Âl-i İmrân 157. ayet),
“Hiç şüphe yok ki Allah, kendi yolunda, duvarları birbirine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever.” ( Saf 4. ayet),
“Müminler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice erler var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiş, şehit olmuştur; kimi de (şehitliği) beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde sözlerini değiştirmemişlerdir. ” (Ahzâb, 23. ayet)
Bu ve buna benzer ayetlerde de belirtildiği üzere Allah “şehitlik” mertebesine ulaşan kimseye ölümsüzlük vaadinde bulunmaktadır. Kendi yolunda canını feda eden kimseleri, özel lütuf ve ikramlarla donatacağına ve onlara başkalarına nasip etmeyeceği bir konum ihsan edeceğine işaret etmektedir. Bazı âyetlerde de şehitlerin Allah katındaki derecesinin peygamberler ve sıddîklardan sonra geldiği ifade edilmiştir.
“Kim Allâh’a ve Rasûl’e itâat ederse, işte onlar, Allâh’ın kendilerine nîmet verdiği peygamberler, sıddîklar, şehitler ve sâlih lerle beraberdir. Onlar ne güzel arkadaştırlar.” ( Nisâ, 69. ayet)
Şehitliğin anlamı ve önemine dair çok sayıda hadis de bulunmaktadır. Bu hadislerde; “Dünyevî amaçla olmayıp yalnız Allah’ın dininin yüceltilmesi için canını feda edenlerin şehit sayıldığı; şehit olan kişinin acı çekmeden öldüğü, kanının ilk damlası yere düştüğü anda kul hakları dışında bütün günahlarının affedildiği, şehidin kabir azabı çekmeyeceği, cennetteki makamını göreceği; akrabalarından yetmiş kişiye şefaat edebileceği ve cennete ilk girenlerden olacağı; Allah katında iyi bir mertebeye erişerek ölen kullar içinden sadece şehitlerin dünyaya dönüp tekrar şehit oluncaya kadar Allah’ın dinini yüceltmek isteyeceği” ifade edilmektedir.
Kendi istek, beklenti ve arzularından vazgeçerek, Allah’ın dininin yüceltilmesi için dünya hayatından vazgeçen ve yüce yaratıcının vaat ettiği ölümsüzlüğe doğru yelken açan şehitlerin ulaştıkları ulvî makam ne yücedir!. Mehmet Âkif‟in “Çanakkale Şehitlerine” şiiride “Şehitlik” kavramı için zikredilmesi gereken müstesna bir örnektir.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtmede yer;
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkàz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vâdîlere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sînelere,
Sürü hâlinde gezerken sayısız tayyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermîler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdîde güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal‟â mı göğsündeki kat kat îman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te‟sis-i İlâhî o metîn istihkâm.
Son nefer şehit olana kadar mücadelenin devam edeceğine, asla bu yoldan dönüş olmayacağına, imanla atan sinelerin galip geleceğine olan inanç tamdır.
Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz;
Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz!
Düşer mi tek taşı, sandın, harîm-i nâmûsun?
Meğerki harbe giren son nefer şehit olsun.
DEVAMI GELECEK
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.