ABAYLAR
Aksaray
01 July, 2025, Tuesday
  • DOLAR
    32.02
  • EURO
    35.01
  • ALTIN
    2419.0
  • BIST
    9618.83
  • BTC
    69294.62$

ALLAHIN RIZASINI KAZANMAK -1-

05 January 2025, Sunday 06:10

Kanuni Sultan Süleyman döneminde İstanbul'da büyük su sorunu yaşanmakta, nüfus da gittikçe çoğalmaktadır. Kanuni Sultan Süleyman, Sinan’ı çağırır, der ki: “Mimarbaşı, halkımız su ihtiyacı içinde. Bir at yükü suya çok miktar akçe ödüyorlar. Acaba halkımızın bu su ihtiyacını karşılamak için bir şeyler düşünmez misiniz?”

 

             Mimarbaşı der ki: “Sultanım siz müsaade buyurun, ben İstanbul’un çevresini bir dolaşayım. Dışarıda mevcut sulan İstanbul’a getirmenin mümkün olup olmadığını bir inceleyeyim ve ondan sonra size bir cevap veririm.” 

 

           Sinan Ağa atına biner, yanına yardımcılarını da alır, Çekmece’den başlayarak kıyılan dolaşır, Beşiktaş’a kadar istanbul’un kıyılarında, dereleri, akan suları tespit eder. Bu suların önü örüldüğü, baraj yapıldığı takdirde nereye kadar yükselir, nereden nereye kemer yapılarak İstanbul’a getirilebilir, bunun günlerce hesabını yapar ve Kanuni’nin huzuruna çıkar. Sultan sorar; “Mimarbaşı, İstanbul’a su getirmek mümkün müdür?”

 

            Mimarbaşı: “Beli sultanım, mümkündür. Ancak çok ağır bir şartı var.” “Nedir o mimarbaşı?” “Sultanım, altın dolu keseleri uç uca dizmek şartıyla ancak İstanbul’a su gelebilir.” Kanuni’nin cevabı şu olur: “Mimarbaşı sen İstanbul’a su getirmenin mümkün olup olmadığını söyle. Eğer mümkünse ben keseleri uç uca değil, yan yana dizmeye razıyım.”

 

           Bunun üzerine Mimar Sinan kolları sıvar ve İstanbul’un dışındaki suları Kağıthane civarında belli yerlerde toplar, oradan da dere içlerine büyük geçitler yaparak İstanbul’a getirir ve şehrin belli meydanlarında umumi çeşmeler yaparak suyu akıtır. Bu çeşmelerin tamamı da kırkı bulur. Kırk Çeşme suları akmaya başlar. O güne gelinceye kadar, musluk gibi bir adet olmadığı için sular boşa akıp gitmektedir. O gün çok pahalıya mal olan bu suyu artık bostanlara, yollara akıtmak istemezler ve ilk defa İstanbul’da lüle dedikleri musluğu çeşmelere koyarlar. Su böylesine pahalıya geldiği ve kıymet kazanmaya başladığı için Kanuni bir ferman çıkanr, der ki:  “İstanbul meydanlarında ki umumi çeşmeler halkın malıdır. Hiç kimse bu çeşmelerden gizlice evine su alamayacaktır.”

 

             Bu umumi kaidenin bir istisnasını da koyar Kanuni. O da özel olarak Sinan’a iletilir. Denir ki:   “Sen İstanbul’a böylesine güzel bir çalışma sonunda kırk çeşme sularını getirdin. Sen evine özel olarak bir lüle su alabilirsin.” Süleymaniye civarındaki meydan çeşmesinden Sinan’ın evine özel olarak yol yapılır ve su akıtılır. Böylece Mimar Sinan, evinde özel suyu olan tek kişi olur.

 

           Mimar Sinan Şehzadebaşı, Süleymaniye ve Edirne’deki Selimiye Camiini yaptıktan sonra yaşlanır. Devir hep öyle geçmemiştir. İtibarının yüksekte olduğu devirde, kendisinin kıymetini takdir edenler bir bir bu dünyadan göçmüşlerdir. Kanuni vefat etmiştir, yerine başka padişahlar geçmiştir. Ve Sinan 99 yaşına gelmiştir. Çevresindeki dostları göçtüğü için de kendisi istanbul’da adeta yapayalnız kalmıştır. Ve yeni bir nesil yetişmiştir. Bir gün Sinan’ın kapısına birisi gelip dayanır. Kapıyı çalar. Sinan bastonuna dayanarak kapıyı açar, “Buyurun” der. Gelen meçhul insan, “Ben Topkapı Sarayı postacısıyım. Sizi divana çağırıyorlar. Herhalde bir soruşturmaya tabi tutulacaksınız” der. Sinan Ağa, bu ihtiyar halinde, dostlarının tümünün göçüp gittiği, kendisini eserleri inşaat halindeyken görenlerin kalmadığı bu ihtiyar dünyada, “Acaba Topkapı Sarayına niye çağırılıyorum?” diye bastonuna dayana dayana gider. Saraya girer, orada bir soruşturma heyeti kurulmuştur: Kadılar, ulemalar, müftüler, o günün vükelası. Sinan’a şöyle derler:  “Sinan Ağa, hakkında şikayet var. Eve su almak yasak olduğu, hiç kimse evine özel olarak su almasın’ diye padişah fermanı olduğu halde, sizin evinizde özel su varmış.

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.