ALLAHIN RIZASINI KAZANMAK -2-
06 January 2025, Monday 06:24“Evet,” der, “Cihan Padişahı bana öyle özel olarak müsaade etmişti. İstanbul’a yaptığım, su hizmetinden dolayı sadece benim şahsıma su müsaade etmişti de almıştım.”
" O zaman şu müsaadeniz ile ilgili fermanı görelim de ses çıkarmayalım. Kimseye verilmemesine rağmen, sizinki devam etsin.”
Sinan : “Ben o zaman Cihan Padişahından ferman istemekten hicap etmiştim. Fermanım falan yok, ama su benim evimde akıyor.”
Divan müşkül durumda kalır, konuşmalar olur: “Sinan büyük hizmetler etmiştir, evinde suyu aksın.” Oradan başkaları cevap verir: “Bu Âl-i Osman’a hizmet eden sadece Sinan mı? Sinan gibi daha nice hizmet edenler vardır. Ya onların da evine özel su verilsin, ya da Sinan’a da bu ayrıcalık tanınmasın.” Divanda uzun münakaşalar olur, son olarak verilen karar şudur: “Sinan gibi diğer hizmet edenlerin de evine su bağlanamayacağına göre, Sinan’a verilen su kesilmeli, fakat şimdiye kadar kullandığı su fermansız kullandığı için bir cezaya mucip olmamalıdır.”
Bu karardan sonra Sinan evine gelir. Üzgün, bezgin, fakat fazla müteessir değildir. Çünkü Sinan hizmetini Allah'ın rızasını kazanmak için yapmıştır. Kendisine bir ayrıcalık tanınsın, özel bir mükafat verilsin diye değil. Sinan 100 yaşına girerken hastalanır yatağa düşer. Vefatı sırasında bir bezi suya batırıp da dudağına çalmak isterlerken bakarlar ki, evindeki musluktan su akmıyor. İstanbul’a su getiren Sinan, susuz evde vefat eder. Vefat etmeden önce baş ucunda bu olayı konuşanlara verdiği cevap şu olmuştur.
“Biz hizmetimizi dünyada bir bardak suya satacak kadar menfaat düşkünü değiliz. Biz hizmetimizi Allah için yaptık ve mükafatını da ahirette bekliyoruz. Dünyada evimize su verilmediği için müteessir olmayız.”
Bu olayın bizlere verdiği mesajları, yıllardır menfaat ilişkileri içinde birbirini idare eden insanların son günlerde yaptığı akıl almaz açıklamaları da düşünerek bir kez daha düşünelim. Zenginliğe, şana, şöhrete, mevkilere, hatırı sayılır yakınlara fazla güvenmemeliyiz. Dünya hayatı bizlere göstermiştir ki insanlar öyle bel bağlanacak kadar vefalı değillerdir. Şartlar değişir, insanların da tavırları değişir. Bugün sırtımızı çok sağlam yere dayamış olabiliriz. Çok itibarlı insanlarla yakınlığımız olabilir. Ama yarın bir de bakarız ki, onların hepsi göçüp gitmiş veya menfaatlerimiz uyuşmaz olmuş ve sırtımızı dayayacak kimse bulamamışız!..
Derler ya: “Duvara dayanma yıkılır, insana güvenme ölür.” Öyleyse fani şeylere dayanmamalı, fani şeyleri gaye edinmemeliyiz. Allah’a dayanmalı, Allah’a güvenmeli ve yaptığımız hizmetleri de Allah rızası için yapmalıyız. İnsan yaşanmış bu tecelli karşısında hayıflanmaktan kurtulamıyor: “Hey gidi dünya hey! İstanbul’u suya kavuşturan Sinan susuz evde vefat ediyor, bir yudum suyu bulamıyor. "
Kul hakkı nedir bilmeyen, yaptığı işte Allah'ın rızasını gözetmeyen, para yığınları içinde mutluluk arayan kişiler, siz rahat mı edeceğinizi sanıyorsunuz? Gerek bu alemde gerekse öteki alemde sizleri nelerin beklediğini keşke düşünebilseydiniz!
Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara 'süslü ve çekici' kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer ise Allah katında olandır. (Al-i İmran Suresi, 14. ayet)
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.