BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDA VERDİĞİMİZ KAYIPLAR VE AYNI DÖNEMDE ÜLKEMİZİN SOSYO-EKONOMİK DURUMU (6)
01 February 2024, Thursday 09:13Sonuç:
Görüldüğü gibi sermaye ve emek miktarının ancak % 15'i Türklerin elindedir. Diğerleri (% 85) azınlık ve yabancı girişimleridir.
İttihat ve Terakki'nin 1908'den itibaren başlattığı milli iktisat politikasına rağmen, Osmanlı sanayisinde Gayrimüslimlerin ve yabancılarının hemen hemen tamama yakın etkinliklerinin, 1915 yılında bile azaltılamadığını söylemek yanlış olmaz. Bu durumun Birinci Dünya Harbi ve sonrasında kısmen; Cumhuriyeti kuran kadro tarafından gerçekleştirilecek "millileştirme" faaliyetleriyle de 1930'lardan sonra derece derece düzeltilebilecektir. Konu, sanayi ve iç ticaretin % 85’i, dış ticaret ve para, kredi, faiz işlerinin % 100’e varan yoğunluğunun gayrimüslimlerde olduğu bir ortam dikkate alındığında çok daha çarpıcıdır.
Bu süreç içinde önemli bir konu da; gayrimüslimlerin Osmanlı Devleti içerisinde zengin ve ayrıcalıklı bir grup oldukları halde Osmanlı Devletini parçalayıp paylaşmak isteyen büyük devletler tarafından sürekli kışkırtılmaları ve onlarında bu oyuna sahip çıkmalarıdır. Ekonomik güçleri sayesinde devletin en rahat ve refah içinde yaşayan unsurları durumundaki gayrimüslimler, kültürel ve sosyal yaşantılarında da Türklere göre çok daha iyi durumdadır. Özellikle eğitim ve öğretimde gösterdikleri büyük atılımlar dikkat çekmektedir. 1898 yılı Maarif Salnamesine göre 667 ilk ve orta seviyedeki okulda 73.255 gayrimüslim öğrenci eğitim görmektedir.
1877-78 Osmanlı-Rus Harbi, müteakibinde Trablusgarp ve Balkan Savaşlarından yorgun ve yenik çıkan Osmanlı Devleti, 1914 yılına gelindiğinde bir anda kendini Birinci Dünya Savaşı’nın içinde buldu. Gayrimüslimleri askere almayan Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı’nda yaklaşık 2.600.000 kişiyi askere almıştır (1914 yılında nüfusun yaklaşık 13.000.000’u Müslüman, 3.000.000’u gayrimüslimdir). Askere alınanların 325.000’ini şehit, 400.000’i yaralı, 202.152’si esir olmuş, 1.300.000 hasta, firar ve kayıp olmak üzere yaklaşık 2.300.000 kişi muharebe dışı kalmıştır. Müslüman nüfusun çoğunluğu çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşan, büyük sermayesi olmayan insanlardı. Okur-yazar oranı çok düşüktü. Genç ve dinamik nüfusunda sürekli askerlik hizmeti için silah altında tutulması, eğitime önem verilmemesi, hayvancılığa ve ziraata büyük ölçüde darbe vurduğu gibi asıl olarak Müslüman halk sürekli fakirleşmiş, gayrimüslimler ise zenginleşmiş, devletin asli sahibi durumuna geçmişlerdi.
‘’Egemenlik kayıtsız şartsız millete aittir.’’,’’ Ya istiklal ya ölüm’’ prensipleri ile Kurtuluş Savaşı’nı kazanan ve Cumhuriyeti kuran ulu önder Mustafa Kemal ATATÜRK ile silah arkadaşlarının başarılarının büyüklüğü yukarıdaki bölümlerde ifade edilen ortam düşünüldüğünde daha büyük bir anlam taşımaktadır. Başarıları sadece muharebe meydanlarıyla sınırlı değildir. Ulu önder M.Kemal ATATÜRK ‘’Siyasi ve askeri zaferler ne kadar büyük olurlarsa olsun, ekonomik zaferlerle süslenmezlerse meydana gelen zaferler sürekli olamaz, az zamanda söner.’’ demektedir. Kapitülasyonlar kaldırılmış, 1930’lara gelindiğinde tamamı millileştirilmiş bir ortam yaratılmış, eğitime büyük önem verilmiş böylece Türk halkı, Türk vatanının gerçek sahibi kılınarak başarılar taçlandırılmıştır.
‘’Ey yükselen yeni nesil! Gelecek sizindir, Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.’’ M.Kemal ATATÜRK
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.