ABAYLAR
Aksaray
01 July, 2025, Tuesday
  • DOLAR
    32.02
  • EURO
    35.01
  • ALTIN
    2419.0
  • BIST
    9618.83
  • BTC
    69294.62$

Can Bağı

25 March 2025, Tuesday 06:00

Gazi, Hü­se­yin Ağa’nın eşini sol ta­ra­fı­na, La­ti­fe Hanım’la kendi ara­sı­na oturt­tu. Hü­se­yin Ağa’nın eşi, La­ti­fe Hanım’ın ba­şı­nı, bütün ru­hun­da­ki bir ana­lık sa­mi­mi­ye­ti ile ok­şa­dık­tan sonra elini tuttu:
-Aç­cık ate­şin var, hasta mısın?
Eşine dö­ne­rek:
-Hacı Bizde güya ev sa­hi­bi­yiz; se­di­re geç­tik otur­duk. Ya sen kalk, ya ben. Mi­sa­fir­le­re kahve pi­şi­re­lim.
Hacı Hü­se­yin Ağa, La­ti­fe Hanım’a:
-Kı­zım, dedi. Hani geçen sene sana çorap ge­tir­diy­dim. İşte on­la­rı bu annen ör­düy­dü. Himci gine ha­zır­la­dı.
-Te­şek­kür ede­rim Hacı Efen­di!
Hü­se­yin Ağa, Gazi’ye dö­ne­rek, güya La­ti­fe Hanım’a çorap he­di­ye edil­di­ği halde Gazi’ye ve­ril­mez­se gü­ce­nir zan­nıy­la:
-Oğ­lum, dedi. Senin ço­rap­la­rın da hazır, sana da ha­zır­la­dı­lar!
Ha­cı­nın çocuk saf­lı­ğı­nı an­dı­ran bu söz­le­ri bil­has­sa Gazi’ye ço­rap­lar için ver­di­ği te­mi­nat, her­ke­si, gül­dü­rü­yor­du. Hemen sö­zü­nü de­ğiş­ti­re­rek ilave etti:
-Ak oğlum. Sen bana da­rıl­mış­sın doğru mu? Göya geçen sene An­ka­ra’da bişiy di­mi­şim. Sen bun­dan bana da­rıl­mış­sın; doğru mu? Bunu o de­di­ko­du­cu ga­za­ta­cı­lar yaz­mış! Eğer ha­tı­rı­na bişiy gel­diy­se vaz­geç oğlum, bana da­rıl­ma!
Gazi yine te­bes­süm ede­rek da­rıl­ma­dı­ğı­nı ak­si­ne söz­le­ri­nin ho­şu­na git­ti­ği­ni belli ede­rek Hacı Hü­se­yin Ağa'nın eşine sordu:
-Hacı Hü­se­yin Efen­di sizi al­ma­dan evvel bir eşi daha var­mış, doğru mu?
-Evet Paşam! Evvel bir ka­rı­sı vardı, öldü. Benim hem­şi­rem Hacı’nın kar­de­şi Ali Efen­di­dey­di. Ben kız kar­de­şi­min ya­nı­na varıp gel­dik­çe bu Hacı bana gönül komuş. Ba­bam­dan is­te­di. Babam vir­mek is­te­me­diy­di ya. O, ta sonra beni aldı!
-Na­sıl, iyi ge­çi­ne­bil­di­niz mi?
-Ev­vel­ki ka­rı­sı açcık ın­cık­cay­dı; hem, ek­me­ği filan kit­ler­di. Amma ben ida­re­li ol­du­ğum­dan gü­rül­tü­ye mey­dan ver­me­dim. İyi ge­çin­me­ye ça­lış­tım. Ev­vel­ki eşiy­le Hicaz’a gi­din­ce­ye kadar pek datlı ge­çin­dik.
La­ti­fe Hanım:
-Sizi mi çok se­ver­di, ev­vel­ki eşini mi? dedi.
-Ben fe­rik­tim; beni çok se­ver­di. (Os­man­lı dö­ne­min­de son alı­nan ka­dı­na Ferik de­ni­lir­miş.)
Bu ara­lık La­ti­fe Hanım, Hü­se­yin Ağa’nın eşine sordu:
-Hacı efen­di sizi al­dı­ğı zaman, bir ka­da­if hi­ka­ye­si olmuş. Şu nasıl oldu?
-Kı­zım, ba­şı­nı ağ­rıt­maz­sam an­la­dı­yım. Ma­dem­ki is­te­din söy­le­yim. Eski za­man­da bizim ev­le­re ka­da­if se­ne­de bir iki kere gi­rer­di. Bir gün Hacı bize kız­mış. Ana­sı­na dimiş ki: Sana ka­da­if gön­de­re­cem. İyi bi­şi­re­me­di­ler diye şu ka­rı­la­ra ada­ma­kıl­lı bir dayak ata­cam.
-Ka­da­if geldi; Ra­ma­zan­dı. Biz de bi­şir­dik, ak­şa­ma ha­zır­la­dık. Hacı na­maz­dan geldi; bir surat, bir surat. Hiç­bi­ri­mi­zin yü­zü­ne bak­ma­yor, so­mur­tu­yor. Yimek yi­me­mek is­ti­yor. Kay­na­na­mız yal­var­dı, gine yi­me­di. Biz tut­tuk, yi­me­ği gü­zel­ce bir yidik. Üs­tü­ne de ka­da­ifi yidik. Amma içim­den duttu. Ha­cı­nın şöyle yü­zü­ne bir bak­tım; O da gö­zü­nün al­tın­dan bir baktı; gü­lüş­tük! Kay­na­nam, Hadi oğlum, hadi! Sende avrat dö­ğecek göz yok! Bo­şu­na ka­da­if­ten de oldun! didi.
-Ak Paşam! Biz Türk’üz, köy­lü­yüz, ku­su­ru­mu­zu ba­ğış­la­yın!
Gazi:
-Ne demek, he­pi­miz Türk’üz! Türk­ler dün­ya­nın en büyük mil­le­ti­dir. Bey­hu­de yere sı­kı­la­cak bir şey yok!
-Bil­mem ya! Şe­hir­li­ler bize kenar ma­hal­le­li­dir diye gel­mez­ler!
La­ti­fe Hanım:
-Be­ğen­me­mek ne demek? Mil­le­tin ana­sı­nı köy­lü­ler teş­kil eder. Siz teş­kil edi­yor­su­nuz!
Bu söz­ler üze­ri­ne, Hacı Hü­se­yin Ağa’nın eşi­nin yü­zün­de büyük bir se­vin­cin eseri, gö­rün­dü.
Büyük mi­sa­fir artık bu küçük köylü evin­den çık­mış­tı. Bi­na­nın dı­şı­na, so­ka­ğa, ma­hal­le­nin, civar ma­hal­le­le­rin çoluk ço­cuk­la­rı, ka­dın­lar, genç, ih­ti­yar, her cins­ten, her ta­ba­ka­dan bir­çok adam top­lan­mış­tı. Gazi Paşa ile La­ti­fe Hanım dı­şa­rı­ya çı­kın­ca; Paşa han­gi­si, ka­rı­sı han­gi­si? diye so­ru­yor­lar­dı. O da­ki­ka­da ve­ri­len bir göz işa­re­ti kafi geldi.
İşte bu da­ki­ka, bir se­vinç ve he­ye­can anı idi! Gör­se­niz, bil­se­niz bu ka­la­ba­lık ne yaptı; hemen bütün ka­dın­lar, genç ih­ti­yar, Paşa’ya sel gibi yak­laş­tı­lar, et­ra­fı­nı bir kale gibi ku­şat­tı­lar. Kimi yü­zü­nü, kimi elini öpü­yor­du. İhti­yar ka­dın­la­rın ağız­la­rın­dan şu ses­ler yük­se­li­yor­du:
-Paşa! Biz de şe­hit­ler ana­sı­yız! Sizi gör­dük; du­ra­ma­dık! Bun­dan sonra, ölsek de; göz­le­ri­miz ka­pa­lı git­me­yecek! Allah size uzun ömür­ler ver­sin!’
Artık oto­mo­bil­le­re bi­nil­miş­ti. Hacı Hü­se­yin Ağa, elin­de tülü de­ni­len bir örme sec­ca­de ve iki çift ço­rap­la geldi. La­ti­fe Hanım’a dedi ki:
-Kı­zım şu he­di­ye­ni al!
Oto­mo­bil­ler yü­rü­dü. Bütün ba­kış­lar ve bütün bu ma­hal­le­nin saf gönlü, temiz kalbi, küçük evin büyük mi­sa­fir­le­ri­ni takip edi­yor ve on­la­ra esen­lik­ler di­li­yor­du.
Ata­türk­lü yıl­lar­da Türk mil­le­ti kan ba­ğı­nın ya­nı­sı­ra can ba­ğı­na da sa­hip­ti. Koca bir ulus Ata­sı­nı baba bel­le­miş, koca bir mil­let bir­bi­ri­ne can bağı ile ana, baba, abi, kar­deş, evlat ol­muş­tu.
Birde gü­nü­müz­de ya­şa­nan­la­ra ba­ka­lım ve ibret ala­lım.
Meh­met Önder, Ata­türk Konya’da, An­ka­ra 1989
Ahmet Gürel, Ata­türk’ten Genç­li­ğe Unu­tul­maz Anı­lar, Mayıs 2009.  -SON

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.