İSTİKLAL YOLU"NUN KAHRAMAN KADINLARI
03 January 2025, Friday 06:44Hiç beklemediğim bir sırada, aralık ayının 24’ünde Gazi Paşa’nın telgrafıyla Ankara’ya çağrılıyordum. Nedenini bilmesem de tahmin edebiliyordum. Ya Gazi Paşa Kastamonu bölgesindeki Müdafaa-i Hukuk çalışmaları ve İnebolu’daki çalışmalarla ile ilgili yüz yüze görüşme yapmak istiyordu ya da yapılacak kritik oylamalarda konuşmama ve reyime gereksinim duyuluyordu. Aralık ayı sonlarına
doğru Buhara Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin temsilcileri ile Ankara’ya doğru yola düşecektik. Kardeşim Hüsnü’de bir aydır benim yanımdaydı ve annemi, babamı görmek için bizimle birlikte o da kafileye dahil olmuştu.
Çerkeş önlerinde kağnılarla cephane taşıyan bir kadın kafilesine rasgelmiştik. Güneş bulutlara girmiş, doğa ak elbisesine bürünmüştü... Milletin acıları üzerine çökmüş sessizliği yalnızca kağnıların ruhları ürperten gıcırtıları bozuyordu… Bu seslerde öyle bir esrar saklı ki, sanki bütün acılı ruhlar tekmil iniltisini bu sese vermişler ve sanki bütün mütevekkil fikirler azme dönüşen ağır başlılığını bu ağır yürüyüşe terk etmişler!.. Bu kafileye yaklaştıkça bazan bu uzun sessizliği yırtan bir kadın sesi yahut bir çocuk feryadı yükseliyordu. Kafileye yaklaştık ve selamlaştık...
Biz soğuktan yamçılar altında bile titrerken tek yorganını da arabaya örten bir ninenin çıplak ayaklarla karları çiğnediğini görünce içimde takdirle karışık bir merhamet sızladı. Arkasına sardığı peştamalı içinde ara sıra hıçkıran bir çocuğun üzerine bile örtmediği yorganını, niçin arabaya serdiğini sormak ihtiyacı duydum:
-Üşümez misin sen, nine?!.. Bak çocuk donacak, yorganı örtsene!diye arabanın üstünü işaret ettim.Bu sözlerimi garip bir tarzda karşıladı, sormaya değer bir şey addetmiyordu galiba!.. Benim cevap beklediğimi anlayınca mukaddes bir şeye yönelir gibi kağnıya doğru koştu:
“Kar sepeliyor, millet malıdır, nem kapmasın evlâdım!” dedi ve yorganın uçlarını iyice serdi. O zaman anladım ki, cephaneleri ıslatmamak için bu fedakârlığı yapıyor; o vakit deminki merhametimden utandım bile!
Aman yarabbi!
Fedakârlığını bildirmek bile istemiyor; bu alicenaplık karşısında secde etmeyen ruh ve aşk olur mu?..
Bir başka kağnısının başında duran bir ihtiyar nineye yaklaşmış ve sormuştum:
-Nine, üşüyor musun?
Şu cevabı vermişti:
-Hayır oğul, üşümüyorum. Düşman, topraklarımıza bastığı günden beri içim yanıyor!
Tarihte böyle basit bir çerçeve içine güç sığabilen bu emsalsiz ve adsız fedakarlığın bir eşini meşhur vatansever “Kartaca” kadınları bile yaratamamışlardı. Onlar saçlarından orduya halatlar örmüşlerdi. Bunlar hayatlarından cephane veriyorlar.
Bu iki muhteşem kahramanlık anıtının karşısında ne diyebilirdim ki, içimden gelen şu ses döküldü dudaklarımdan:
“Ey aziz ruhlu asıl milletim!.. Sen ulu azimli ve ulvî ruhlu şehitlerinin kemikleri üzerinde düşman tepinmeğe başlarken, sana düşen vazifeyi beklenilmeyen bir feragat ve tutkuyla yapıyorsun?... Cesaretin anası saffettir ve sen melekler kadar safsın!.. Tanrı, seni
emellerine çabuk kavuştursun...”
KAYNAK:Yaşar ALADAĞ,"Mustafa Necati Bey"
Bu asil milletin evlatlarına ne oldu?
Allah'ın rızasını kazanmak için mücadeleyi unutup alçaklar dan medet umacak kadar nasıl umutlarını yitirdi?
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.