ABAYLAR
Aksaray
01 July, 2025, Tuesday
  • DOLAR
    32.02
  • EURO
    35.01
  • ALTIN
    2419.0
  • BIST
    9618.83
  • BTC
    69294.62$

Kurtuluş Yolunda  Liderlik Etmek (1)

13 September 2024, Friday 06:36

10 Eylül 1922 saat 14 sıralarında Başkomutan Atatürk ve arkadaşları İzmir’i girdi. Halk kurtarıcılarını görünce çılgına döndü. Esaretin yerini, “Özgürlük” almıştı. Ancak düşman gemileri halen İzmir’i terk etmemişti.

11 Eylül idi. O gün kendisiyle ileride evlilik yapacağı Latife Hanım’ın köşkünde konakladılar. Bir gün sonrası yaşanacaklar tarih sayfalarına altın harflerle yazılacak bir anıyı ortaya koyacaktı…İngilizlerin Çanakkale savaşları sırasında ağır bir yenilgiye uğramasını bir türlü kabullenemeyen Lloyd George, İstanbul’u ve boğazların hâkimiyetini elinde bulundurmak istiyordu. Bu nedenle Atatürk’e hitaben “Gelibolu Yarımadası’nın Türklerin eline geçmesine asla izin vermeyiz. Orası dünyamızın en önemli stratejik noktasıdır. Boğazların Türkler tarafından kapatılması, savaşı iki yıl uzatmıştır. Türklerin Gelibolu Yarımadası’na sahip olmaları akıl almayacak bir şeydir ve bunu önlemek için savaşmalıyız.” açıklamasını yaptı.

İngiliz donanması İzmir Limanı'ndan ayrılmamakta ısrar ediyordu. Donanmanın bir türlü gitmemesi Atatürk’ü düşündürmekte ve tedirgin etmekteydi. Aynı gün İngiliz Filosu Başkomutanı Amiral Brock, Atatürk’e, Ankara Hükûmeti’nin İngilizlere karşı bir savaş halinde olup olmadığını soran mektubu ulaştı.

Atatürk’ü, İzmir’e gelen “Daily Mail” gazetesi muhabiri G. Ward Price’e bir demeç verdi: “...Bu son taarruzu istemedim; fakat Yunanlıları Anadolu’yu terk etmeye mecbur olduklarına inandırıcı başka yol yoktu!”

Başkomutan, halkına da seslenmeyi unutmadı: “Akdeniz, askerlerimizin zafer teraneleriyle dalgalanıyor... Ordularımızın kabiliyet ve kudreti, düşmanlarımıza dehşet, dostlarımıza güven verecek bir mükemmellikte kendisini gösterdi. Büyük zafer, özellikle senin eserindir.
Büyük ve soylu Türk milleti! Anadolu’nun kurtuluşu zaferini tebrik ederken sana izmir’den, Bursa’dan, Akdeniz ufuklarından ordularının selâmını da sunuyorum”

13 Eylül olmuştu. İngiliz donanması İzmir’i terk etmiyordu… Amiral Brock’un bir gün önceki mektubuna yanıt verdi.

“...Her iki hükûmetin uygulana gelen şekillere uyarak siyasal ilişkiler kurabileceklerini bildirmekle şeref kazanmaktayım”

Aynı gün Amerikalı gazeteci Richard Eaton’a bir röportaj verdi:“...Ben İngilizlerle değil, Yunanlılarla harp ediyorum. Yirmi dört saatte en iyi kıtalarımı Trakya’ya geçirmeye yetecek nakliye gemilerim de mevcuttur. Bu askerler bir işaretimi bekliyorlar!”

1922 Eylül’ünün ilk günlerinden itibaren körfezdeki Yunan donanması ve Yunan bandıralı gemiler can derdine düşmüş askerlerinin ve rum ahalinin  tahliyesi için çalışmaktaydı. Türk ordusunun Büyük Taarruzu’nu yakından izleyen batılı güçler bölgedeki çıkarlarını korumak için drednotlarını, destroyerlerini körfeze alabildiğine yığmıştı. İngiliz King Georges, Cardiff, Iron Duke, Fransız Edgar Quinet, Jean Bart, Ernest Renan, İtalyan Re Umberto, Venetio, Solgerino bunlardan birkaçı idi. ABD de kentteki gelişmelere kayıtsız kalmadı. ABD,  Litchfield ve Simpson destroylerinin ardından 9 Eylül sabahı da Lawrence destroyerini de körfeze göndermişti.

12 Eylül’ü 13 Eylül’e bağlayan gece başlayan İzmir yangınının başlangıç noktası, bugün Fuar alanı olan Ermeni Mahallesi’ydi. Mustafa Kemal’in 16 Eylül’de Fransız temsilcisi Amiral Dumesnil’e de söylediği gibi “İzmir’e Türkler girmeden İzmir’i yakmak için bir örgüt kurulduğunu” da bilmekteyiz. Zaten Yunan ordusu da geri çekildiği tüm bölgelerde önce hükümet konakları olmakla birlikte her yeri ateşe vermişlerdi. Daha 16 Eylül’deki Fransız temsilcisi ile yapılan konuşmada Dumesnil’in “yaptığımız soruşturmada yangının Türkler tarafından çıkartıldığını doğrulayan bir sonuç yok” demesi de önemlidir. Yangın aslında normal durumda İzmir’in her zaman denizden esen rüzgarının yardımıyla bugünkü Çankaya üzerinden Türk Müslüman mahallerinin de olduğu İkiçeşmelik ve Kadifekale’ye yayılması beklenirken, rüzgarın ani yönünü çevirmesiyle Kordon’a dönmüş ve o alanı yakmaya başlamıştır. Türklerin sanırım o dönem, rüzgarın yönünü çevirecek bir yöntemleri yoktu.

İzmir semalarına yıldızlar ve ay doluşmuştu. Gazi kaldığı köşkün balkonuna çıkmış gökyüzünü izliyordu. Yunan işgalcilerinin yaktığı yerler için için yanmayı sürdürürken geceyi aydınlatıyordu. Bahçeye indi, yanında bulunan genç subaylara seslendi: “Çocuklar, bu manzaraya iyice bakın! Bu alevler, bir devrin sona erip yeni bir devrin başladığını gösteren bir yangındır.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.