ABAYLAR
Aksaray
01 July, 2025, Tuesday
  • DOLAR
    32.02
  • EURO
    35.01
  • ALTIN
    2419.0
  • BIST
    9618.83
  • BTC
    69294.62$

Kurtuluş Yolunda  Liderlik Etmek (2)

14 September 2024, Saturday 06:31

14 Eylül 1922.  İngilizler diretiyordu. Sanki savaşı çıkaranlar onlar değil, Yunanlılar gibi davranıyorlardı. İngiliz Yüksek Komiseri Rumbold, ingiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a telgraf çekti: “Savaşan tarafların artık birbirleriyle temasları kalmadı. Konferans çağrısı için şimdi en uygun zamandır. Ordularına “ilk hedefiniz Akdeniz’dir!” diyen Mustafa Kemal’in ikinci hedefi Trakya’dır. Konferans olmazsa Trakya’ya geçmeye çalışacaktır. Gecikirsek güç durumda kalırız”

16 Eylül 1922. İngiliz Hükümeti Çanakkale’de tarafsız bölgeye tecavüz edilmemesi için üç devlet tarafından Atatürk’e bildirimde bulunulması ve Doğu meselesinin halli için bir konferans toplanması kararı aldı… İngiliz Savunma Bakanlığı, İstanbul’da bulunan işgal kuvvetleri komutanı General Harington’a gizli telgraf çekti:  “Kabine, iki tümeni daha seferber edip Mustafa Kemal’e karşı koymak niyetindedir. Mustafa Kemal Müttefiklere saldırıya geçecekse önce Çanakkale Boğazı’nın Anadolu kıyılarını işgal edecektir, sanıyoruz”

İngiliz Yüksek Komiseri Rumbold İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a telgrafla haber ulaştırdı: “Padişah Hükûmeti, Müttefiklerin tez elden konferans toplamalarını arzuluyor. Mustafa Kemal’in istanbul’a yaklaşmasından kaygılanıyor. Padişahın geleceği karanlık. Padişah, zaferden dolayı Mustafa Kemal’i kutlamayı reddetti”

18 Eylül 1922.Ankara da hareketliydi İcra Vekilleri Heyeti Başkanı Rauf Orbay ve Hariciye Vekili Yusuf Kemal Tengirşenk İzmir’e doğru yola çıktı. Aynı gün İstanbul’dan bir torpido ile İzmir’e gelen Fransız Yüksek Komiseri General Pelle Atatürk ile görüştü…Savaş alanının dumanı tüterken bile diplomasi hamleleriyle sadece İzmir’i değil tüm Anadolu ve Trakya’yı düşmen işgalinden temizlemek niyetindeydi. Chicago Tribün” muhabiri John Clayton’a demeç verdi: “..Misak-ı Millîmizde sebat ediyoruz. Bütün Türk toprağnda gerçek bağmsızlık istiyoruz. Bizim için artık kapitülâsyonlar mevcut değildir”

Verdiği her röportajı ses getiriyordu. İstanbul’da İngiliz Orduları Başkomutanı General Harington, Savunma Bakanlığı’na telgraf çekti: “Kararlı bir tutumla Mustafa Kemal Boğazları ve İstanbul’u ele geçirmekten caydırılabilir. Çanakkale mevzilerimizi durmadan güçlendiriyoruz. Donanmanın topları da bana epeyce yardım edecek!”

İngiliz parlamentosu, “Akdeniz Orduları Başkomutanı, Mustafa Kemal’in Anadolu’dan Trakya’ya kuvvet geçirmesini önlemekle görevli olacaktır. Savunma Bakanlığı, General Harington’a takviye yetiştirmek için gerekli önlemleri alacaktır” kararı çıkarttı. Akşam olduğunda İkdam gazetesi muhabiri Yakup Kadri Karaosmanoğlu ile sohbet ederken bir ara, “Millî Mücadelemizin bu safhası kapanmıştır. Şimdi ikinci safhasını açmamız gerekiyor!” dedi.

19 Eylül 1922.    İşgal altındaki İstanbul’da cesur yürekli profesörler de vardı. Darülfünunu Edebiyat Fakültesi Profesörler Kurulu Atatürk’e “fahri profesörlük” unvanı verdi.

20 Eylül 1922.   Uşakizade Köşk’ünde yine önemli bir gün yaşanıyordu. Köşkün başodasında çalışıyordu. O sırada, İzmir limanında İngilizlere ait 64 parça savaş gemisi bulunuyordu. Büyük kurtarıcı İzmir Limanı’nda bulunan İngiliz donanmasının gerçekleşen büyük zaferden sonra artık bir vazifesi kalmadığından yirmi dört saat zarfında limanı terk etmeleri için bir nota yazmalarını Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal (Tengirşek) Bey’den istemişti. Fakat Yusuf Kemal Bey kendi düşüncesine göre, bu emri endişeli bulduğu için bir türlü çabuk yazıp getirememiş. Atatürk bu nedenle kendisine öfke duymuş:

-‘Ültimatom hala yazılmadı mı?’ diye bir iki defa sormuş, Latife Hanım’a dönerek: -‘Siz Fransızca bir ültimatom yazar mısınız?’ Aldığı olumlu yanıt üzerine: -‘Müttefik donanmasının İzmir limanından çıkıp gitmesi için filo Komutanı’na bir ültimatom yazınız.’ dedi. Latife Hanım, köşkün koridorunda duran masanın üzerinde şu ültimatomu yazdı: “24 saat içinde İzmir’i terk edeceksiniz.”

Aynı gün İngiliz donanma komutanı köşke ziyarete geldi. Türk misafirperverliğinden ödün vermeyerek komutanı bizzat karşıladı. Sohbete geçtiler…General sohbet sırasında kendi vatandaşları ile azınlıkların durumlarını sordu. Kendisine suç işlememiş tüm İngiliz ve azınlık vatandaşlarının İzmir'de kendisi kadar güvende olacaklarını, suç işleyenlerin adaletin huzuruna çıkacaklarını söyledi. Hava bir anda gerildi. General, Atatürk’e dönerek, “Fakat Paşa hazretleri, fevkalade günler geçirdik. Yunan ordusundan cesaret alan bazı Rum ve Ermeniler şımarıklık yapmış olabilir. Bunlar, fevkalade günlerin olaylarıdır. Hoş görülmesi gerekir. Eğer bu kimseler, halkın husumetine bırakılacak olursa, bütün dünya aleyhinize kıyameti koparır!’ dedi.

General kiminle konuştuğunun farkında değildi. Atatürk’ün yüzü gerildi gözlerinden şimşek çakarcasına Genaralin gözlerinin içine baktı: “Şu ‘efendi - devlet’ rolünü bir kenara koyunuz amiral! Milletimizi de tehdit etmekten vazgeçiniz! İngiltere ve müttefiklerinin kıyameti koparıp koparmayacağını düşünmem! Bunlar memleketimin iç işleridir, kimsenin bu işlere karışmasına müsaade etmem! İngiltere Hükümeti’nin tebaasını her yerde koruma hakkı, devletler hukukunun teminatı altındadır. Avrupa devletleriyle birlikte arkaladığımız Rum ve Ermenilerin güven içinde bulundurulmasını sadece rica ettik. Yoksa biz bu güvenliği sağlayacak güçteyiz... Arkaladığınız Yunan ordusunun denizde yüzen leşlerini herhalde görmüş olmalısınız! Türk ordusu asayişi sağlayacak güçte olduğu gibi, limanı boşaltacak güçtedir de... Donanmanızın en kısa zamanda limanı terk etmesini istiyorum!’

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.