LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASININ 101 İNCİ İMZA YIL DÖNÜMÜ (2)
27 July 2024, Saturday 02:06İsmet Paşa'nın Lozan'da takip ettiği politikalardan biri de Sovyetler Birliği ile Müttefikler arasında Boğazlar'ın statüsü konusundaki görüş ayrılıklarından faydalanarak Türkiye'nin çıkarlarını savunmak olmuştu. Yunanistan ve Balkan ülkeleri ile olan sorunların çözümünde ise bu ülkeler Müttefik Devletler tarafından korunuyordu. Konferansa Lord Curzon hâkimdi. İngiliz heyeti başkanı Lord Curzon'un Türkiye'yi yalnız bırakma politikası başarılı olmuş ve Türkiye Konferans'ta önemli konuların çözümünde yalnız kalmıştı. İsmet Paşa, İngiltere'nin bu tutumunu şöyle açıklamaktadır: "İngilizlerle hep düşman durumunda bulunduk. Bizimle mücadele eden İtilâf Devletleri'nin tavırları İngilizlere bağlıydı. Yunanlıların İzmir'i ve Batı Anadolu'yu işgali bir İngiliz harekatı olarak yürümüştü. Bu dönemde gerek İstanbul Hükümeti üzerinde olan etkileri, gerekse Yunan savaşı süresince askerî harekatla ilgileri bakımından Türklerle uğraşan başlıca devlet İngiltere olmuştu. Yunanlıların savaşı kesin olarak kaybetmesinden sonra çıkan antlaşmazlıklarda da bizimle mücadele eden başlıca kuvvetin İngilizler olduğunu gördük. Fransızlarla fiilen savaştığımız hâlde sonuçta, Ankara Antlaşması ile yarı sulh olmuş gibiydik ve aramızda yakınlık vardı. İtalyanlarla aramızda hiç savaş geçmemişti. Onların Yunan istilasına taraftar olmadıklarını zannediyorduk. Japonya ve diğer Balkan Devletleri ile kolay anlaşacağımızı tahmin ediyorduk. Konferansta İngilizlerin bize karşı olan düşmanlığından zarar görmemek için diğer bütün Müttefiklerle beraber hareket etmek istedik. Lord Curzon bunun farkına vardı, ilk aylarda İngiltere hiçbir meseleden dolayı konferansı tehlikeye düşürecek kesin bir durum almıyordu. Büyük Müttefik Devletlerin önemli ve önemsiz her isteğini ve her sözünü bütün kuvvetiyle destekliyordu. Özel bir görüşmemizde bana benim çok manevraya alışkın olduğumu, ama düşündüklerimi tatbik ettiremeyeceğimi yarı şaka bir eda ile söylemişti. İngiltere'den başka bütün Müttefik Devletler benimle ayrı ayrı her pazarlığı yapmaya eğilimli idiler. Fakat, İngilizlerle anlaşmazlık içinde olduğumuz bir meseleyi öne sürünce onun İngilizlerle halledilmesi gerektiğini kendilerinin hiçbir şey yapamayacağını bildiriyorlardı. Lord Curzon, büyük meselelerden hiçbirini bütün Müttefikleri toplayıp, bir karara bağlamadan açıkça görüşmeye getirmiyordu. Bu şekilde Konferans'ta bir sonuca varamayacağımız anlaşılmıştı, İngiltere ve diğer Müttefik Devletlerin arzularının tatmin etmek mümkün değildi. Bütün Türkiye'yi versek kafi gelmiyordu. Buna karşılık, sona kalacak olan İngiltere ile ilgili meseleleri de hiçbirisi İngiltere'den farklı düşüneceğini söyleyemiyordu. Bu durum üzerine evvela taktiği değiştirdik. Birinci devrenin sonuna doğru barısın İngilizlerin elinde bulunduğu kanaatine vardım. Onların kopma yapabilecekleri konuları belirleyerek, bir sonuca varmaya çalıştım”.
Burada da anlaşıldığı gibi Türkiye için hiç de kolay olmayan bu koşullarda konferans devam etmiştir. 31 Ocak 1923 tarihinde de Barış Antlaşması tasarısı imzalanmak üzere Lord Curzon tarafından İsmet Paşa'ya verilmiştir. Lord Curzon'un açıklamalarına göre, imzaya sunulan Barış Antlaşması'nın hedefi sekiz yıldan beri süren savaşa son vermek ve barışı sağlamaktı. Müttefiklere yenik düşen fakat Yunanistan'ı yenen Türkiye'nin güçlü bir devlet olarak Asya ve Avrupa'da yerini almasını sağlamak, Türkiye ile Avrupa arasında ilişkilerin kurulmasını gerçekleştirmekti. Yine Lord Curzon'a göre, antlaşma tasarısının birçok maddeleri görüşülmüş, tartışılmış ve bir kısmı da kabul edilmişti. Bundan böyle Konferans çalışmalarından artık bir şey beklenemeyeceği inancı doğduğu için antlaşmanın kesin şekli kaleme alınmıştı.
Tasarıda imzası bulunan devletlere göre, Türkiye'nin pek çok isteği kabul edilmişti. Barışın sağlanabilmesi için, Türkiye tasarıyı kabul etmeliydi. Ancak yeterli güvence sağlanmaz ise Türkiye'nin istediği gibi kapitülasyonları kaldırmak mümkün olmayabilirdi. Türkiye, Lozan'da çok şey elde etmişti. Türkiye tutumunu iyi tartmalı ve çıkarlarının kuruntu ve varsayımlara feda etmemeliydi. Barışı geciktirmenin tehlikelerini düşünüp, ona göre hareket etmeliydi. Bu beklentiler karşısında, İsmet Paşa tasarıyı incelemek üzere bir hafta süre istedi. Lord Curzon süre istenmesini akla uygun bulmakla birlikte acele imzalanması gerektiğini bildiriyordu. Türkiye ya tasarıyı imzalayacak barış olacaktı, ya da imzalamayacak barış olmayacaktı. Bundan doğacak sonuçlara katlanmayı da göze alacaktı.
Görüşmeler sırasında Müttefik Devletler, başta Fransızlar, kapitülasyonlardan kabul ettirebildikleri kadarını kurtarmak, Türk heyeti ise kendilerini bağlayan bütün antlaşma ve bağlardan kurtulmak amacındaydı. Lord Curzon bazı meslektaşlarının aksine, İsmet Bey'in pazarlık ede ede sonuna kadar dayanacağını, sonunda her şeye evet diyeceğini düşünüyordu. Konferansta Lord Curzon'un bir türlü kavrayamadığı yeni bir şey vardı: O da şimdiye kadar hiçbir Doğu ülkesinde görülmeyen, ancak Türkiye'de gelişen ve her şeyin üstünde tutulan Mustafa Kemal öncülüğündeki bir hareket idi. Lord Curzon, yeni Türk yöneticilerinin, önceden çizilmiş programı gerçekleştirme yolundaki azim ve kararlılığını önemsemez görünüyordu. Antlaşma taslağı 31 Ocak 1923'te İsmet Paşa'ya verilmiş İsmet Paşa Türkiye'nin cevabını hazırlaması için sekiz günlük süre istemiştir. Lord Curzon bu isteği, Fransız ve İtalyanların ricasına rağmen kabul etmemiş ve 4 Şubat'ta Lozan'dan ayrılacağını belirtmiştir. Bu durum, ufukta Konferansın kesilmesi tehlikesini doğurmuştu, İsmet Paşa'nın kararlılığını gören Müttefikler 3 Şubat'ta barış taslağında bazı ödünlerde bulunabileceklerini bildirince, İsmet Paşa görüş birliği sağlanan konularda barışın imzalanmasını diğer konuların daha sonra görüşülmesini önermiştir. Ancak Lord Curzon bu öneriyi reddetmiştir.
Barış Antlaşması tasarısında Türkiye için kabul edilebilecek hükümlerin yanında kabul edilmesi imkânsız maddeler de vardı. Bunların başında Doğu Anadolu'da Ermenilere toprak verilmesi ve kapitülasyonların devam ettirilmesi konusu geliyordu. Bu yüzden 4 Şubat 1923 tarihinde Türk heyeti antlaşma tasarısını imzalamayı reddedip toplantıyı terk etti. Türk heyeti konferansın kesilmesi sorumluluğunu yüklenmemişti. Tüm sorumluluk, Türk görüşünü anlamamakta ısrar eden karşı tarafındı. Türk heyeti toplantıyı terk etmekle, sadece Müttefik Devletlerin kararına direnmekle kalmamış, aynı zamanda zor ve baskıya boyun eğmeyeceğini de göstermişti.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.