ŞEYH SAİT DARBESİ (ŞUBAT - HAZİRAN 1925) -1-
27 December 2023, Wednesday 09:39Sizlere söz verdiğim üzere Seyh Sait olayını tüm boyutları ile anlatmaya başlıyorum . Türk Milleti kendi evlatları tarafından iç savaşlarla zayıflatılmadığı müddetçe yıkılmayacak kadar güçlüdür. Ancak birçok kez cehaletin verdiği güçle birbirini ezmekten de hiç vazgeçmemişlerdir. Tarihte kurulmuş olan Türk Devletlerinin nasıl yıkıldıklarına bakmanız bu konuda yeterli olacaktır. Şeyh Sait isyanını daha iyi anlamanız için günümüzde herkesin çok iyi bir şekilde öğrenmek zorunda kaldığı Fetö olayı ile ilişkilendirerek, benzerlikleri ortaya koyarak anlatacağım ki, akıllarda kalıcı olsun. Bu bilgilendirmeyi yaparken faydalandığım kaynaklar ise aşağıdadır.
FAYDALANILAN KAYNAKLAR:
1- Uğur Mumcu, Kürt-İslam Ayaklanması
2- Selahattin Salışık, Kürtçülüğün İçyüzü
3- Dr. Yaşar Kalafat, Şark Meselesi Işığında Şeyh Sait Olayı
4- Turgut Özakman, Cumhuriyet- Türk Mucizesi
5- Halil Şimşek, Şeyh Sait isyanı ve PKK
6- Ahmet Süreyya Örgeevren, Şeyh Sait İsyanı ve Şark İstiklal Mahkemesi
ŞEYH SAİT DARBESİ (ŞUBAT - HAZİRAN 1925)
Saltanat yani Padişahın yönettiği sistem kaldırılmış (01 Kasım 1922), Cumhuriyet 29 Ekim 1923'de ilan edilmişti. Halifeliğin de kaldırılmasından (03 Mart 1924) hemen hemen bir yıl sonra patlak verip, altı ay kadar süren ve ayaklanma, isyan gibi ifadelerle anılan, aslında bugünün tabiri ile tam bir ''darbe'' olan Şeyh Sait Olayını ne kadar biliyorsunuz?
(Darbe: Ülkede bir grup tarafından örgütlü bir biçimde, silah zoruyla baskı kurularak veya seçim dışındaki demokratik usulleri kötüye kullanarak mevcut hükümeti istifa ettirme veya rejimi değiştirecek biçimde yönetimi devirme işi.)
Aynanın ön tarafında, yeni kurulan Cumhuriyeti yıkmak ve yerine tekrar ''Saltanatı ve Halifeliği getirmek!'' yani ''İslamı kurtarmak!'' gösterilecekti. Ancak arka planda,
- Lozan'ı delerek Musul üzerindeki haklarımızı engellemek,
- Musul ile Türkiye arasına tampon bir devletçik olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu'yu da içine alan bir ''Kürdistan kurmak!''
gibi devrin en büyük emperyali İngilizlerin planları saklanmıştı.
Petrol denizi olarak ifade edilen Musul bölgesi, mutlaka İngiliz kontrolü altında olmalıydı. O günlerde yaşananları daha iyi anlamanız için konuyu bugün çoğunluğunuzun yakından tanık olduğu 16 Temmuz 2016, ''FETÖ'cü Darbe'' ile karşılaştırarak gidelim. Hani herkese yutturulmaya çalışılan ''Asrı saadet dönemini getireceğiz!'' yani ''İslamı kurtaracağız!'' yalanları ön planda olan, ancak arka planında günümüzün en büyük emperyali ABD'nin bulunduğu ve yine '' İsrail için bölge devletlerini bölüp parçalayacak ve gerektiğinde İsrail'in çıkarları için savaşacak bir kukla Kürdistan'ı kurmak!'', petrol kaynaklarının kontrolünü elde tutmak, bölgenin büyüyen ve kontrol edilmesi güçleşen ülkesi Türkiye'de, kendi kontrolünde bir yönetici kadro yaratmak gibi sebepleri de içinde barındıran darbe.
Okudukça hiçbir şeyin tesadüf olmadığını anlayacaksınız. Ortadoğu'da çıkarlarını korumak isteyen emperyalist devletlerin yüzyıllardır aynı oyunu nasıl da güzel oynadıklarını göreceksiniz.
Bu oyunu en güzel anlatan cümlelerden biri bence şudur: Bizim Reşit Paşa sandığımız, Padişah ile yakın dostluk kurmayı başarmış İngiliz Casusu Arminius Vambery, 1860'lı yıllarda Anadolu'dan Türkmenistan'a kadar tüm bölgeyi karış karış gezmişti. Anılarında; '' Türkler o kadar saf ve mert insanlar ki, karşısındaki kişiyi de kendileri gibi bilip, yalan söyleyeceğini akıllarına bile getirmezler. İçlerine karışıp imamlık yaptım, namaz kıldırdım. Beni ulema olarak gördüler. Kimi benden nefes istedi, kimi elini yüzünü bana sürdü. Kimisi içtiğim suyun şifalı olduğunu kabul edip sakladı. Gerçekte dinlerinin gereğini bilmeyen bu insanlara biraz dinden bahseden birisi kolayca onları istismar edip başlarına imam olabilirdi. Nitekim ben de öyle yaptım.'' demektedir. (F. Gülen denen alçak da salya sümük ağlarken öyle yapmamış mıydı?)
Savaş meydanlarında yenemedikleri Türkleri en kolay yoldan nasıl istismar edeceklerini, kendi çıkarlarına göre nasıl kullanacaklarını ve birbirlerine düşüreceklerini çok iyi öğrenmişlerdi. Bu konu da en büyük akıl hocaları da bizi çok iyi tanıyan içimizdeki hainler olacaktı. İstanbul Ortodoks Rum Patriği Grigoryos 18 nci y.y.’da onlara şöyle öğüt veriyordu: ‘’ Türkleri maddeden ezmek ve yıkmak mümkün değildir. Çünkü maneviyatlarına, liderlerine, büyüklerine bağlıdırlar. Çalışkan ve zekidirler. Türkleri yıkmak için evvela bu özelliklerini yıkmak gerekir. Bunun da yolu; halkın örf, adet, dini ve milli hasletlerini tahrip etmektir. Maneviyatları yıkıldığı zaman, maddi vasıtaların üstünlüğüne dayanılarak Türkleri yıkmak mümkün olacaktır. ’’
''Tarihten ibret almak!'' herkesten önce devleti yönetenlerin en büyük sorumluluğudur. Ama böyle bir derdimizin olmadığını da ibretle göreceksiniz. Kazanılacak bir kaç oy uğruna, o günlerin F. Gülen'i olan güya Şeyh sıfatlı Sait'in, bugün ''islamiyeti savunmuş ve kıymeti bilinememiş bir din büyüğü!'' olarak anılıyor olması ve idam edildiği Diyarbakır'da cadde ve sokaklara isimlerinin verilmiş olması sizce yeterli değil mi? Hatta kendilerine verilecek her oy ile ''Şeyh Sait ve adamlarına bir Fatiha gönderilmiş olacağını iletmek!'' nasıl anlaşılmalı, nasıl değerlendirilmeli? Gafletten ne zaman uyanacağız? Bu olayların bir benzerini daha yaşamaktan kurtulmamız mümkün mü? Elbette mümkün kardeşim! Her şey senin gayretine bağlı. Ben bal yapmak için yola koyuldum. Çiçeklerden derlediğim, şeker ve yalan katılmamış bu saf balı hazırladım. Sana düşen de vatanına, milletine olan sevgini yüceltmek için bu balı yemek ve o enerji ile daha bilinçli olarak çalışmak, çevreni aydınlatmak olacak. Gayret bizden, takdir sizden ve yüce Allah'tan.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.