ABAYLAR
Aksaray
06 November, 2025, Thursday

Evliya Çelebi’nin Aksaray ziyareti -2-

06 November 2025, Thursday 05:50

Seyahatname’nin yazılışına dair şu önemli bilgileri de iktibas etmenin elzem olduğuna inanıyoruz: “Seyahatname’nin özgün nüshası rik’a hatla aharlı kağıda yazılmıştır. Her cildin sayfalan çok ölçülü ve düzgündür. Sayfalar genelde 36 satır olarak düzenlenmiştir. Bazı ciltlerde satır sayısı 40’a kadar çıkmaktadır. Seyahatname 5. cilde kadar çok dikkatle yazılmış, noktalar konulmuş ve keşideler düzgün olarak çekilmiştir. Evliya Çelebi, hassas olduğu veya doğru okunmasını İstediği kelimelerde hareke koymuştur. Bölge ağzını ve söylenişini belirtmek için nokta ve harekelere dikkat etmiştir. Ancak 5. ciltten itibaren harflerin keşideleri ve kulakları çoğu zaman eksiktir. Hele bazı keşide ve noktadan eser yoktur. Bu durum, yazarımızın yaşlılık dönemine rast geldiğinden fırsat bulamadığını düşündürmektedir. 9 ve 10. ciltlerin, Evliya’nın el yazısı nüshası olmadığından yıpranmış olan nüshadan çoğaltılmıştır. Hattatlar, eksik ve yıpranmış olan yerdeki bazı kelimeleri kendilerine göre yorumlamışlar, bazen de cümlenin gelişine göre kendiliklerinden eklemeler yapmışlardır.”

Evliya Çelebi’nin bu meşhur eserinin 3. Cildinde Aksaray’ımız da anlatılmaktadır. Seyyahımız, Aksaray’a 1649 yılında gelmiştir. “Menzil-i Ortaköy: Aksarây sancağında yüz elli akçe pâyesiyle başka kazâdır. Bir vâsi‘ mahsûldârfezâdabâğlı ve bâğçeli ve câmi‘ ve mesâcidli kasaba-misâlma‘mûr köydür. Bu karyeye tâbi‘ cümle otuz altı pârenâhiyekurâlarıdır. Andan yine cânib-i şimâlema‘mûr [u] âbâdânkurâlarıubûr ederek bir menzilde” diye Aksaray’a dair bilgi vermeye başlar ki birçok kişi bu Ortaköy’ü şimdiki ilçe zanneder. Halbuki Ortaköy dediği Niğde’nin Altunhisar ilçesidir. Seyyahımız yol güzergahındaki Helvadere’ye uğrar. O zamanki adı bilindiği gibi Hırvadalı’dır. Helvadere’yi şöyle anlatır: “Karye-i Hırvadalı: Bu dahi bir ferah-fezâ yerde gâyetma‘mûr u müzeyyen hân u câmi‘limüselmân karyesidir ve Aksarâykazâsı

nâhiyelerikurâsındandır.”

Helvadere’den sonra Aksaray’a gelmiştir. Helvadere ile Aksaray arasındaki yerleşimlerden bahsetmemiştir. “Evsâf-ı dâr-ı sulehâ-yışehr-i bây, ya‘nî belde-i iremkal‘a-i Aksarây” başlığından sonra Aksaray’ı anlatmaya başlar: “Nice müverrih-i Yunaniyân bu şehrin ibtidâbânîleri hakkında tâ Hazret-i İsâ asrında havâriyyûndanŞem‘ûn-ı Safâre’yiyle bu şehrbinâolunmuşdur. Niçemülûkdenmülûkeintikâledüpâhirkayâsıralardan kör Harkil'inveled-i nâ-kâbiliHelinânâm kral-ı bî-nâm tevsi üzrebinâedüpArabkavmi üzre seferler etmeğe mübâşeretedüpniçe bin cünûd-ı cünübüyle Şâmüzre giderken Sufrâznâm mahalde askeriyle münhezim olup ol savaş-ı perhâşdaHelinâ kral-ı dâll dahi muzmahill olup anın

veled-i pelîdiMikâle kral olup âhir anın destinden Âl-i Selçukıyân'danSultânİzzeddîn Kılıç Arslan ibn Melik Mes‘ûd, sene tis‘a ve sittîn ve hamse mi’etârîhindeküffâr-ı Rûm destinden dest-i kahr ile kefere-i Rûm'ı kıra kıra amânvermeyüpfethetdiklerindeceyş-i Nasârâ'dan bir ferd-i anîd u pelîd kalmaz. Meğer bu feth-i zafer-me’âsirde yetmişadedkibâr-ı evliyâ-yıkümmelînhâzırlar imiş. Ba‘de'l-fethibtidâ salât-ı cum‘ada eş-Şeyh Kerîmeddîn-i Kirmânî el kaldırupcemî‘ihuzzâr-ı meclis, âmîn dediklerinde Şeyh Kerîmeddîn hazretleri eydür: "İlâhî bu şehr-i İslâm'da küffâr-ı hâksârdan biri sâkin olmaya. Ve ticâret ile gelüp gide ve karâr ederse mu‘ammer olmaya!" deyücemî‘ikibâr-ı evliyâdu‘â ederler. Anın içün ilâ haze'l-ân Şehr-i Aksarây'da hâlâ küffârdannâm u nişânyokdur. Tavattun etmek istese ahâlî-i beledkomazlar ve hâkim kuvvetiyle kalırsa aslâmu‘ammer olmazlar. Andan ba‘de'l-feth bu şehirde yedi yüz kibâr-ı evliyâullâh lenger-i ikâmetbırağup kaldılar. Anın içünba‘zı müverrihler bu şehre "Dâr-ı sulehâ" deyütavsîf etmişler. Ba‘dehû fâtih-i Aksarây, Kılıç Arslan Şâh bu şehri mezkûr evliyâullâhların nazarıyla eyle imâr eder kim güyâ Konya Merâmı olur.”

Seyyahımızın, Aksaray’a dair yazdığı bu ilk kısım için ben yıllar önce şöyle bir açıklama yapmıştım: “Aksaray’ın tarihçesi yazılırken milattan öncesinden başlanır, buraya hakim olan tüm devletler, kavimler ve bu devletlerin hükümdarları yazılır ama bu isimler içerisinde ‘Şem’un Safa’ ismi geçmez. Zaten Şem’un Safa bir idareci, bir komutan değildir. Hz. İsa aleyhisselam’ın üçüncü elçisinin adıdır. Roma halkının hak dine inanmaları için gönderilen üç elçiden üçüncüsü Şem’un Safa’dır. Diğerleri Yuhanna ve Pavlos’tur. Şem’un Safa’nın kabri inanışa göre Antakya’da bulunan Habib-i Neccar caminin içerisindedir.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.