Birbirimizi sevememek
19 Aralık 2017, Salı 09:11Hani çoğu zaman diyoruz ya, “neyimizi bölüşemiyoruz” diye. Ah keşke bu sözün özünü bir bulabilsek. Eskiden saygı da vardı sevgide vardı. Bu cümleyide çok kullanıyoruz da, acaba şimdi neden yok onun cevabını bulmalıyız. Buluruz da bulamayız, ahlaki çöküntü ve saygısızlıkta had safhadayız da ondandır. Ahlaki çöküntü olunca ne büyük biliyoruz ne de küçük biliyoruz. Hele bu asırda birde haset ve çekememezlik varsa adamı öldürmenize gerek yok. Gizli düşmanı ve kin sahibi ol yeter.
Evet bunlara gerek var mı? Hiçte yok, Allahımız bir, Peygamberimiz bir, kitabımız bir ise neyi paylaşamıyoruz? O zaman maneviyat eksikliğimizi tamlamamız gerekli. Kendimizi maneviyatın dışına çıkarmamalıyız, bunu yaparsak her şey eskisi gibi olur.
İnsanı insan yapan değerlerin başında sevgi, saygı, hoşgörü, yardımlaşma, fedakârlık gibi erdemler; bununla birlikte dostluk, arkadaşlık, komşuluk, aile ve akraba ilişkileri gibi insanlar arasında kaynaşmayı ve birliği sağlayan duygular; doğruluk, ahde vefa, sabır, şükür gibi ahlaki faziletler gelir. Bütün bunlar insan olmamızı, insanca yaşayabilmemizi sağlayan değerlerdir.
Maalesef bugün bu değerlerden uzak olduğumuz için özel hayatımızda olsun, sosyal, ekonomik ve kültürel hayatımızda olsun sürekli sarsılmalar yaşıyoruz. Hayatımızı anlamlandıran, yaşadığımız çevremizi güzelleştiren, insanoğlunun huzur ve mutluluk reçetesi olan bu kavramların hayatımızdan çıkmasıyla birlikte yaşayacağımız felaketleri bile görmek istemiyoruz. Olayları akışına bırakarak gelecek nesillerimize kötü bir miras bırakıp onların da felaketlerine sebep olmuş olmayacak mıyız?
Her şey sevgiden geçer. Yunus Emre ne güzel demiş; “yaradılanı severim yaradandan ötürü” Yaradan yaratmaya değer kıldıysa, o değerlidir, bize yargılamak düşmez. İyi ve adil bir kul olmanın başında insanlara sevgi ve merhametle yaklaşma gelir. Sevgi bir hazine ise merhamet onun kapısıdır ve bu kapının anahtarını ise şefkat oluşturur. Sevgiye ulaşmadan önce merhameti iyi bilmek gerekir, çünkü sevgi merhametin acıma duygusunun bir getirisidir. Zaten merhameti olmayan bir insan, nasıl birini sever ki? Sevgili Peygamber Efendimizin şu hadisi şerifi sevgiyle alakalı konumuza ne de güzel bir örnek teşkil etmektedir: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız.”
Sevgi tohumunun yeşermesini istiyorsak, sevgi paylaştıkça çoğalır düsturundan hareketle birbirlerimize sevgiyle yaklaşmalıyız. Siz birine sevgiyle yaklaşırsanız, o da bir başkasına sizin verdiğiniz sevginin enerjisiyle, hazzıyla yaklaşır. Sonuç olarak sevgi çoğalır ve dalga dalga yayılır. Siz birine tebessümle yaklaşırsanız, o da diğerine, o da diğerine derken giderek yok olan insanlar arasındaki hoşgörüyü, merhameti hala içimizde diri tuttuğumuzu kanıtlamış oluruz.
Düşüncelerinden, dini inançlarından, siyasi görüşlerinden, ırkından, mezhebinden dolayı insanlar aşağılanamaz, kınanamaz, dışlanamaz. Bu tutum yaradılışımıza da aykırıdır. Zira bizleri yoktan var eden Allah (c.c), insanoğlunu tek tip insan ve tek millet olarak da yaratabilirdi. Bizleri çeşitli kabilelere, ırklara ve değişik düşünce ve görüşlere sahip topluluklar olarak yarattı. İnsanlar kendilerince doğru bildikleri şeyleri karşısındaki insanlarla paylaşırlar. Ancak hiç kimse şahsi fikirlerini karşısındaki insana kaba kuvvetle dayatamaz. Kimsenin böyle bir hakkı da yoktur. Yaradan da biz kullarına elçilerini bir baskı ve kaba kuvvet anlayışıyla değil, sadece tebliğ ve anlatımla vazifelendirdi.