ABAYLAR
Aksaray
21 Kasım, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.02
  • EURO
    35.01
  • ALTIN
    2419.0
  • BIST
    9618.83
  • BTC
    69294.62$

Çokmu haklıyız?   

06 Mart 2018, Salı 09:18

  Bazen öyle bir kisveye gireriz ki yaptığımız ne kadar haksızlığımız varsa bir tarafa atar bir numaralı hak perest olur çıkarız. Öncelikle ben kendi nefsimden başlayım kendimi de işin içinden çıkarmadan konuşmamız lazım. Hak deyince sadece birisinin elinden kolunu kıvırıp aldığımız bir mal zannederiz. Hâlbuki hak sadece insanların hakkettiklerini elinden almak değildir. Maddi, manevi, bedeni, komşuluk gibi sayamacağımız kadar üzerimizde haklar var.

      Birisinin hakkı olan bir yeri elinden çeşitli alavere dalavere ile elinden alıyorsak bu hak değil mi? Haksızlık hayatımızın her safhasında olmaktadır. Namazda bile hak etmediğin halde yer kaplayıp diğer kişiye aynı safta yer vermiyorsan buda bir kul hakkıdır.

     Hele bunu birde yapan din kisvesine girerek yapıyorsa Allah onu ahirette korusun. Hak etmediğin bir yeri dini kullanarak atlama yeri yapıyorsan vay haline senin. Yüce dinimiz artık bir şeyler ve haksızlıklar için basamak olmaktan çıkarılmalı. Adam falan partili yada başka bir muhafazakâr partili olunca dört dörtlük Müslüman mı oluyor. Muhafazakâr geçinip de haksızlık yapan ve hatta dini bir hayatı olmayan onca insan tanıyorum. Ben falancıyım deyince şeri düşünceye mi sahip oluyor?

     Sizlere Resulullah efendimizin hutbesinden bir örnek ve bir kıssa ile baş başa bırakıyorum.

     Resulullah efendimiz son saatlerinde ümmetine bakın neler söylüyor: “Sizden ayrılma vaktim oldukça yaklaşmıştır. Sizden birine vurmuşsam; işte sırtım, gelsin vursun..!

      Birinizin malını almışsam; işte yüzüm, gelsin hakkını alsın..! Sakın; "şayet kısas talebinde bulunursam, Resûlullah bana darılır" diye düşünmesin hak sahibi olan herkes...!

      Bilmelisiniz ki; benden hakkını isteyene darılmak, benim fıtratımda yoktur. Benim nazarımda en sevimliniz, hakkı varsa, gelip benden onu isteyen yahut helâl edendir.

      Ben, Rab¬b’imin huzuruna, üzerimde kul hakkı olmadan varmak istiyorum..!” diyor. Buyurun bakalım Resulullah ne diyor bizler ne yapıyoruz bir kıyaslayalım bakalım.

     İbrahim Hakkı’yı Babası oğlunu Fikirullah hazretlerine teslim ederler. İyi bir terbiye alması için çocukluğunun mühim bir devresini Fakîrullah hazretlerinin yanında geçiren İbrahim Hakkı hazretleri, bir gün eline aldığı bir testiyle çeşmeye gider, doldururken oraya gelen bir atlı:

       Çekil bakayım önümden be çocuk! diye İbrahim Hakkı hazretlerini azarlayarak atını çeşmeye sürer. O da testisini alıp bir kenara çekilmeye uğraşırken atını mahmuzlayan adam, onu bir köşeye sıkıştırır. Testisini bırakıp kendisini kurtarmak zorunda kalır İbrahim Hakkı hazretleri… Bu esnada at da üzerine basıp testiyi kırar. Ağlayarak hocasının huzuruna gelir ve:

     Çeşmeden su alırken atını koşturarak gelen biri, atını üzerime sürdü. Can havliyle kendimi kurtarmaya çalışırken testimi de tepeletip kırdı! der. Hocası sorar:

    Testini kıran atlıya sen bir şey söyledin mi?

    Hayır, der, hiçbir şey söylemedim.

    Çabuk git ve o adama bir-iki laf söyle, der. İbrahim Hakkı hazretleri gider, çeşmenin başında atını tımar etmeye başlayan adamın yanına varıp bekler. Fakat bir türlü terbiyesini bozup da:

    Benim testimi niye kırdın zâlim adam! diyemez. Dönüp geldiğinde hocası Fakîrullah hazretleri sorar:

Ona bir şeyler söyleyebildin mi?

     Söyleyemedim efendim; niyetlendim, lâkin bir türlü dilimi çevirip de ağır bir söz sarf edemedim! Hocası bağırır:

      Sana diyorum, çabuk git ve o adama bir şeyler söyle, mukabele et! Yoksa sonu felâket!.. İbrahim Hakkı hazretleri bu defa kararlı olarak koşup çeşmenin başına gelir. Bir de bakar ki, testisini kıran adamı, kendi atı, attığı çiftelerle çeşmenin havuzuna yuvarlamış, ölüsü yatmaktadır!

    Koşarak gelip, hocası İsmail Fakîrullah hazretlerine bu vahim vaziyeti anlatır. Hocası bu hâle üzülür:

Vah vah! Bir testiye bir adam! Üzüldüm buna doğrusu! der. Huzurundakiler bundan bir şey anlamadıklarını söyleyince, büyük velî şöyle îzah eder: ´O atlı adam, İbrahim Hakkı´ya zulmetti. Zulme uğrayan da tek kelimeyle olsun mukabelede bulunmadı, zâlimi Allâh´a havâle etti. Allâh Teâlâ´nın da    gayretine dokunup zâlimi cezâlandırdı. Şayet İbrahim Hakkı da onun zulmüne karşılık verip, ona bir şeyler söyleseydi, ödeşeceklerdi. Fakat İbrahim, büsbütün mazlum oldu. Bense ödeştirmek için uğraşıyordum, maalesef muvaffak olamadım!´ der.