En çok kimi seversiniz?
24 Nisan 2019, Çarşamba 08:58Evet gerçek bir baba ve anne en çok evlatlarını sever. Evlat sevgisi bana sanki babadan yadigar kalmıştır. Kendisini ziyarete giderdim şehre gelmeden üç beş sefer arardı. Hemde 35 yaşında olmama rağmen. Üç yavrum gurbette olması hasebi ile hiçbirisinin sevgisi birbirisinden ayrı değil. Yanımda olan evladımı da her gün işyerine giderek ziyaret eder hal hatırını sorarım. Onlar sizi sevmese de siz evlatlarınızı karşılıksız seversiniz. İnsanın tek kıskanmadığı kişi evladıdır. Evladınızı kıskanmaz onlarla iftihar edersiniz. Tabi babanın yüzünü ak edenden evlatlarıdır. Hani dersiniz ya, “akıllı evladın var malı neyleyim. Akılsız evladın varsa malda sana zehir mülkde sana zehir.” Gelin evlat sevgisine şöyle bir bakalım.
Küçücük bir can. Anne karnında hayat bulan ;aslında doğumla başlayıp,ölene kadar sürecek olan bir mucize!...Yüce Yaradan’ın bizlere hem en güzel hediyesi,hem en kuvvetli terbiyecisi…Anne veya baba…Her ikisi için de aşkın,sevginin,merhametin,acının ve sabrın sınanması…Minicik bedeniyle,küçücük yüreklere sığabilen devasa bir sevgi…Vazgeçilemez ve neredeyse paylaşılamaz bir tutku,bir bağımlılık…
Tüm bunlar evlat sevgisini dillendirmede yine de yetersiz kalıyor.Çünkü bu sevgi anlatılamaz,yaşanır!...O evladın gözlerinde,küçük ellerinde,tatlı dillerinde hayat bulur…Yaşamın keşmekeşi içinde,sığınılacak bir limandır evlat!… Tüm yorgunluğunu,stresini alır…Öyle bir söz söyler,öyle bir hareket yapar ki bir anda her şeyi unutursun…Sorunlardan kararan kalbinde bir ışık yanar sanki…Mutlu olursun…
Yavruna ait her şey kutsal bir emanet gibidir senin için…Kesilen ilk saçlarını bir peçeteye sarıp saklarsın…Sonradan ne işine yarayacaklarsa?...En önemlisi de göbek mandalını bir türlü atamazsın..Ya çocuğum işsiz güçsüz olursa?En iyi üniversitenin bahçesine gömdürürsün onu…Çoğunlukla da bir cami duvarının arasına sıkıştırırsın…Ne kadar doğrudur bilinmez?Kuru bir et parçasından bile medet umarsın evladın için…En güzel günler,en güzel yarınlar onun olsun diye…
Her gece koynuna alıp uyumak istersin…Başını ellerinle okşamak,sıcak nefesini hissetmek ve sen dalıncaya kadar da saatlerce saçlarını koklamak istersin…Bambaşka bir duygudur bu…O’nun masum yüzünde Yaradan’ın kudretini görürsün…Bazen olur ki içindeki coşkun sevgi kabarır…Kendini tutamaz,poposuna bir ısırık atarsın…Ağladıkça daha sevimli olur sanki!...Ya da sımsıkı sarılır,ciğerine sokmaya kalkarsın…Tüm bunların ardından Yaradan’a bin kere,milyon kere şükredersin.Ve,o tadı,olmayanların da tatması için dua edersin…
Artık komşu çocuğunun yaramazlıkları batmaz gözüne…’’Çocuktur,doğası gereği yapacak tabii…’’diyebilirsin, düne kadar kızdığın velede…Sokakta görüp de,hiç tanımadığın yaşıt çocukların yüzlerinde kendi çocuğunu görürsün.İçin ılık ılık olur.Hele de uzaktaysa yavrun?...Her gün bir çimdik et koparırlar vücudundan,acı duyarsın…Bu aşk,ne ananınkine,ne sevdiğininkine benzer…Kor eder insanı,yanarsın!...
Işıklar kesildiğinde bile, sırf O korkmasın diye,en korktuğun karanlıklara dalarsın cesurca, mum bulabilmek için!…Hayat sinemasının aktörüyken,onunla yönetmenliğe terfi edersin…Çünkü hayatını yönlendireceğin bir baş oyuncu çoktan gelmiştir senin yerine…
Aşk,bağlılık,ya da annelik içgüdüsü… Adı her ne olursa olsun. Sonsuz bir sevgi ve fedakarlık hissi ile büyütürsün evladını…Defalarca aynı şeyi sorsa, sabırla cevaplarsın…Düştüğünde yüreğin toplanır,hastalandığında hep kaybetmek korkusuyla kaygılanırsın…Gecen gündüzün birbirine karışır…Belki de benim gibi ağlarsın…Hayatının merkezin de hep ‘’O’’ vardır.Herşeyi O’na göre endeksler, yaşantını sonsuz bir hizmetkarlık hissi ile O’na adapte edersin…Büyüyüp de kendi kanatlarıyla uçmaya başladığında bile sen hiç kabullenmezsin…Kaç yaşında olursa olsun,O senin küçük bebeğindir…
Bir gün bir bakımevine de bıraksa seni hiç hayıflanmazsın… ’’Canı sağolsun.’’dersin hep. Kırılsan da küsemezsin hiç…ÇÜNKÜ SEN EVLADINI KARŞILIKSIZ SEVERSİN…