HAYATIMIN ROMANI
06 November 2024, Wednesday 06:431942 de Ortaokulu 18 öğrenci ile bende bitirdim.
Lise yoktu.
Konya, Adana, Ankara liselerine gitmekten başka çare yoktu.
Ben ise fakir bir ailenin tek evladı idim.
Kolum kanadım yoktu.
Bir köyü dahi bilmezdim.
O senelerde Ortaokul mezunu parmakla gösterilirdi.
Milli bayramlarda 130 mevcutlu ortaokul öğrencisi resmi geçit esnasında.
Büyük mektep geliyor,
Büyük mektep geliyor diye
Hoplaya zıplaya alkışlanırdı.
Liseye gitme imkanım olmayınca,
Maliye dairesi beni leblebi gibi kaptı.
Onbeş gün bedava çalıştırdılar.
Beğenildim.
39 lira 60 kuruş aylıkla katip aldılar.
İki yıl çalıştım.
Niğde Defterdarı Elazığlı İzzettin Tekin beni Ankara’da 2 yıllık maliye mektebine göndermek istedi.
Gitmedim.
Devleti tanımışlığım vardı.
Bir yıl fazla okur yedek subay olurum. Askerlikte rahat ederim diye kafama koymuştum.
Adana muallim mektebi müdürü rahmetli Mehmet Naci Bey’e mektup yazdım.
Okumak istiyorum dedim.
Gel alalım cevabını alınca Ziraat Bankasının oturduğu arsada Haşim Özgel’in beş tonluk dört tekerli kamyonu teknesine doluştuk.
Toprak yol, Tozdan adam olduk.
Taşpınar’ın yokuşuna varınca araba su kaynattı, durdu.
İnin...
Ne olacak?
Kakalayın.
Bir çeyrek saatte araba çalıştı.
Her on, yirmi dakikada istop eden arabayı iteliye iteliye altı saatte buraya vardık.
Sabah saat 4’de Toros ekspresi gelecek dendi. Aksaray oteline yattık.
Mum ışığı kadar elektriği söndürdük.
Ne kadar bit, pire, tahtakurusu varsa bedenimizi daladı.
Sokağa kendimizi zor attık.
Çırpın Allah çırpın.
Duvar dibine sığındık.
Toparlandık...
Bor tren istasyonunda Toros ekspresini bekle babam bekle. Dört saat rötarla geldi.
Koşuştuk.
Koridorda balık istifi sekiz saatte Adana’ya vardık.
Niğdeli olan müdür Mehmet Naci Ecer’in bir elini öptüm.
Geldim tekmilini verdim.
Kaydım yapıldı. Rahata erdim.
Tren istasyonu okula yakındı.
Her pazar tren istasyonuna gider,
Taşıyıcı, taşıyıcı diye bağırırdım.
İnen yolcuların bavul vs. eşyalarını alır aşağıda tek taşıt araçları iki atın çektiği faytonlara götürdüm mü,
100-150 kuruş hambaliye benim için büyük para idi.
Baba yok.
Emmi dayı akrabalar zor zoruna geçiniyorlardı.
Kimseden iki buçuk kuruş hediye aldığımı hatırlamıyorum.
Kapıda iki manda vardı.
Sütü yağ çökelek yapan ve satan rahmetli anam kendini bakıma muhtaç kardeşi ve hasta bacısını öylesine doyururdu.
Balkan savaşları, birinci cihan savaşları,
Hep yenilgi ile sonuçlandı.
Asker yorgun ve aç.
Çoluk çocuk ihtiyar da yokluk içinde gün sayardı.
İstiklal savaşına bu şartlarla girdik.
Ayağındaki çarığı ve kırk yamalıklı şalvarıyla cepheye koşan Türk milleti.
Öldü öldü dirildi.
Bu vatan işte böyle ne büyük fedakarlıklarla buralara geldi.
Gençler!...
Çok şanslısınız.
Önünüzü açan kefensiz yatan atalarımıza bir fatihayı esirgemeyin ne olur.
Kalın sağlıcakla...
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.