ABAYLAR
Aksaray
27 June, 2025, Friday
  • DOLAR
    32.02
  • EURO
    35.01
  • ALTIN
    2419.0
  • BIST
    9618.83
  • BTC
    69294.62$

YAŞAMIN TADI

05 July 2024, Friday 01:52

Hayat standardı yükseldi.

Vatandaş, iyi yemeği, iyi giymeyi, iyi gezmeyi, yaşamın tadını almayı öğrendi.

Ve şimdiyi gördükçe gözü açılıyor.

Bir adım daha öteyi özlüyor.

Daha iyi bir hayata koşuyor.

Çocuklağumdaki yaşamı.

Şimdiki ile bir düşünüyorum da,

Arada dağlar kadar fark var.

Bütün Avrupa orduları,

Bağırlarında Haç arması ile bişleşip,

Osmanlıyı Avrupa’dan ve hatta Anadolu’dan Asya’ya sürmek için yüz yıllarca savaş edip Türkleri meşgul etmelerini düşünüyorum da,

İlim, bilim, teknonojide çok  gerilerde kaldığımızı anlıyorum.

1942’de ortaokul mezunu parmakla gösterilirdi.

Fakir bir ailenin çocuğu idim.

Lise tahsili için Konya, Adana, Ankara, İstanbul’a gidip okumak benim için bir hayaldi.

Daha 15 yaşımda mal bulmuşcasına maliyeye katip aldılar.

Maaşım da 39 lira 60 kuruş idi.

İki yıl çalıştım.

39 lira 60 kuruşların yarısını anamın ceyiz sandığında sakladım.

Eylül sonunda rahmetli Haşim Özgel’in dört tekerli küçük kamyonu teknesinde,

Ve toprak yolda 6 saatte Bor’a varabildik.

İkide bir duruyordu kamyon.

İnin...

İteleyin...

Bir on kilometreden sonra gene çalışmazdı kamyon.

İteleye, kakalaya vardık Bor’a.

Sabah saat 4’de Toros ekspiresi gelecek, gideceğiz Adana’ya.

Dört saat tehirle geldi tren,

Koşuştuk.

Koridorda, 8 saat ayakta gitmek ne demek.

O Adana’nın sıcağında bayılıp bayılıp düştük.

Eskinin yaşamından başka bir kesit sunuyorum.

Bir nolu hükümet caddesinde leblebici rahmetli İzzet Ağa kırık leblebi savururdu.

Gerçekten şöyle bir bakardık.

Yüz gram kırık leblebi almaya gücümüz yetmezdi.

Daha, otuz yıl bile olmadı.

İş Bankası karşısında Tofaş bayii sevgili Turan Polat sabahtan Ankara’ya yıldırım telefon yazdırmış.

İkindi oldu daha sıra gelip konuşamadı.

Telefon makinasını kaptığı gibi,

Allah belasını versin böyle postanenin diye,

Sokağa fırlatmasına şahit oldum.

Şimdi ise haberleşmedeki kolaylığa bakınız.

Saniyesi saniyesine dünyanın öbür ucu ile konuş.

Hey benim gariban çiftçim...

At, eşek, öküz, manda ile senenin altı ayında, tarlayı nadas ek, tohum saç, tırpan ve orakla biçip harman yerine sap taşı, düvenle aylardır kıvran babam kıvran,

Hem de kuru ekmek ve ayranla.

Sonra da alın teri mahsulü, pazara getir.

Bir hafta bekle, müşteri gelsin de satayım diye.

Ekmekçi Zilfügar’ın kara fırından ürke korka bir pide alıp, dağarcığındaki yufka köy ekmeğine katık diye sardığın günleri bu gözler çok gördü.

Köşe dönüşte;

Baba helva getirdin mi diye çocukların koşuşması...

Allah o günleri bir daha göstermesin.

Şu günümüze şürketmesini bilelim.

Dünyanın hızla döndüğü bir devirde yaşıyoruz.

Bu vatan uğruna canlarını seve seve veren atalarımız sayesinde buralara geldik.

Bizim sayemizde daha çok refaha kavuşmaları için evlatlarımız, torunlarımız için çalışmak boynumuzun borcudur.

Biz nasıl geçmişimizi dualarla anıyorsak.

Torunlarımız da şükran duaları ile bizlere cennet kapısını açsınlar.

İlim, bilim ve teknolojiyi, İslam ahlak ve fazileti ile kucaklaşmasından korkan Hıristiyan kulübünü gerilerde çok çok gerilerde bırakalım.

Damarlarımızdaki asil kanda bu kuvvet bu heyecan mevcuttur.

İleriii...

Büyük Türkiye bizi bekliyor.

Kalın sağlıcakla.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.