ABAYLAR
Aksaray
11 July, 2025, Friday
  • DOLAR
    32.02
  • EURO
    35.01
  • ALTIN
    2419.0
  • BIST
    9618.83
  • BTC
    69294.62$

105 yıl önce 8 Temmuz 1920'de (1)

11 July 2025, Friday 06:00

Venizelos’un oğlu Sofokles’in başında bulunduğu Yunan ordusu Bursa’ya girdi.

Sofokles bir fotoğrafçıyı da yanına alarak bir manga askerle birlikte Osman Gazi’nin türbesine yöneldi. Venizelos’un askerleri, bir askeri karargaha saldırır gibi türbeye ateş ederek saldırmış, türbe kapısına yüklenmiş ve tahta kapının çatırdayıp devrilmesiyle birlikte, Sofokles önde, fotoğrafçı arkada türbeye girmişlerdi.

Osman Gazi’nin sandukası, başındaki sarığıyla öylesine vakur ve öylesine haşmetliydi ki; askerler ister istemez irkilmişlerdi. Sofokles, şaşkın bakışlar arasında sandukanın yanına gelerek, önce askerleriyle beraber bir içki alemi tertiplemiş, sonra da iyice kendinden geçtiği bir esnada mahmuzlu çizmelerini kaldırıp sandukaya üst üste üç tekme savurmuştu. Ardından Sofokles, kılıcını, hayali düşmanına doğru hamle yapar gibi sallayarak küfürle karışık şu narayı atacaktı:

-Kalk koca Türk! Senden ırkımın intikamını almaya geldim. Bak kurduğun devlet parça parça oldu. Bursa’yı eski sahibine iade ettik. Zelil neslin şimdi elimizde bir köle durumunda bulunuyor. Kalk! Seni bir kere daha öldüreyim de ırkımın intikamını alayım!

Bir müddet türbenin içinde kılıcını sallayarak dolaştıktan sonra zafer kazanmış bir kumandan edasına bürünen Venizelos’un oğlu, ayağını sandukanın üzerine koyup kılıcına dayanarak fotoğrafçıya şöyle seslenmişti:

-Çek bakalım bir Bursa hatırası.

Sofokles, yel değirmenlerine saldıran Don Kişot'a benzer ama onun kadar masum olmayan emellerle çektirdiği bu fotoğrafı Atina’ya gönderirken arkasına ise şu satırları yazacaktı:

Ordularımız Bursa’ya hakimdir. Şu anda Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman ayaklarımın altındadır. Bizans’ın intikamını aldım.

Aynı Osman Gazi Türbesi'nde olduğu gibi Yunanlı subayların yedi asır evvel Osmanlı Sultanı Orhan Bey’le evlenen Rum kızı (Horofira) Nilüfer Sultan’ın kabrine giderek,

Vaktiyle sen bir Türk ile evlendin demek suretiyle kabri tekmelemiş ve tahrip etmişlerdir.

Söğüt'ü işgal eden Yunan birliklerinin ilk hedeflerinde biri de Ertuğrul Gazi Türbesi olmuş ve sandukası parçalanan Ertuğrul Gazi'nin mezar taşları da kırılmıştır. Türbenin demir pencere muhafazalarındaki kurşun izleri günümüzde dahi görülebilmektedir. Canlı bir insan ateş eder gibi bir ölünün kabrine yaylım ateşi açmışlar adeta Ertuğrul Gazi'yi bir kez daha öldürmeye çalışmışlardır.

Bursa'nın toplam 2 yıl 2 ay 2 gün süren işgali boyunca TBMM Başkanlık Kürsüsü'ne siyah bir şal örtülmüştür. Bu şal ancak Bursa düşman işgalinden kurtarılınca kaldırılmıştır.

Tüm bu işgaller ve Ankara üzerine yürüyen düşman, TBMM'de Burdur Mebusu olarak vazife alan Mehmet Akif'in de ruhunda fırtınalar estirmiş ve Tacettin Dergahı'nda bir gece keder içinde Bülbül şiirini tamamlar;

Bütün dünyâya küskündüm, dün akşam pek bunalmıştım;

Nihâyet, bir zaman kırlarda gezmiş, köyde kalmıştım.

Şehirden kaçmak isterken sular zâten kararmıştı;

Pek ıssız bir karanlık sonradan vâdîyi sarmıştı.

Işık yok, yolcu yok, ses yok, bütün hilkat kesilmiş lâl...

Bu istiğrâkı tek bir nefha olsun etmiyor ihlâl.

Muhîtin hâli «insâniyyet»intimsâlidir, sandım;

Dönüp mâzîye tırmandım, ne hicranlar, neler andım!

Taşarken haşrolup beynimden artık bin müselsel yâd,

Zalâmınsînesinden fışkıran memdûd bir feryâd,

O müstağrak, o durgun vecdi nâgâh öyle coşturdu:

Ki vâdîden bütün, yer yer, eninler çağlayıp durdu.

Ne muhrik nağmeler, yâ Rab, ne mevcâmevc demlerdi:

Ağaçlar, taşlar ürpermişti, gûyâSûr-i Mahşer’di!

Eşin var, âşiyânın var, bahârınvar, ki beklerdin;

Kıyâmetler koparmak neydi, ey bülbül, nedir derdin?

O zümrüd tahta kondun, bir semâvî saltanat kurdun;

Cihânın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun.

Bugün bir yemyeşil vâdî, yarın bir kıpkızıl gülşen,

Gezersin, hânümânın şen, için şen, kâinâtın şen.

Hazansız bir zemîn isterse, şâyedrûh-i ser-bâzın,

Ufuklar, bu’d-i mutlaklar bütün mahkûm-i pervâzın.

Değil bir kayda, sığmazsın -kanatlandın mı- eb’âda;

Hayâtın en muhayyel gâyedirahrâradünyâda.

Neden öyleyse mâtemlerleeyyâmınperîşandır?

Niçin bir damlacık göğsünde bir umman hurûşandır?

Hayır, mâtem senin hakkın değil... Mâtem benim hakkım:

Asırlar var ki, aydınlık nedir, hiç bilmez âfâkım!

Tesellîdennasîbim yok, hazân ağlar bahârımda;

Bugün bir hânümansızserserîyim öz diyârımda!

Ne hüsrandır ki: Şark’ın ben vefâsız, kansız evlâdı,

SerâpâGarb’a çiğnettim de çıktım hâk-i ecdâdı!

Hayâlimden geçerken şimdi, fikrim hercümerc oldu,

Salâhaddîn-i Eyyûbî’lerin, Fâtih’lerin yurdu.

Ne zillettir ki: Nâkùs inlesin beyninde Osmân’ın;

Ezan sussun, fezâlardan silinsin yâdı Mevlâ’nın!

Ne hicrandır ki: En şevketli bir mâzîserâb olsun;

O kudretler, o satvetler harâb olsun, türâb olsun!

Çökük bir kubbe kalsın ma’bedinden Yıldırım Hân’ın;

Şenâ’atlerle çiğnensin muazzam kabri Orhan’ın!

Ne haybettir ki: Vahdet-gâhıdînin devrilip, taş taş,

Sürünsün şimdi milyonlarca me’vâsız kalan dindaş!

Yıkılmış hânümanlar yerde işkenceyle kıvransın;

Serilmiş gövdeler, binlerce, yüzbinlerce doğransın!

Dolaşsın, sonra, İslâm’ın harem-gâhındanâ-mahrem...

Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâtem!

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.