105inci YIL DÖNÜMÜNDE 19 MAYIS’I ANLAMAK (5)
16 Mayıs 2024, Perşembe 09:09
Mustafa Kemal Paşa, 15 Mayıs akşamı annesini ziyaret etti. ‘’Yarın Anadolu’ya gidiyorum.’’ dedi. Kendisini bırakmak istemeyen annesine 'Gitmem lazım anne, çünkü buraların da Selanik gibi olma ihtimali var.' dedi. Vatan kaybetmenin ne demek olduğunu çok iyi bilen Zübeyde Hanım çaresiz göz yaşlarını silecekti. Paşanın gözüne sabaha kadar uyku girmeyecekti. Altı ay evvelinden bu yana kafasında kurduğu planları bir bir tekrar düşündü.
13 Kasım 1918’de, Birinci Dünya Savaşı’nın galibi İtilaf Devletleri Donanması’nın Boğazlar üzerinden İstanbul’u işgal etmesi üzerine Mustafa Kemal Paşa, tarihe kazınacak o ünlü sözünü söyleyecekti: “Geldikleri gibi giderler.”
Mustafa Kemal Paşa, Adana’dan 13 Kasım 1918 günü öğle saatlerinde trenle İstanbul’a gelir ve Haydarpaşa Garı’ndan bindiği ‘Kartal’ istimbotuyla Galata’ya doğru giderken, 55 parçalık işgal donanmasının arasından geçer. O sırada yaveri Cevat Abbas hem boğaza giriş yapan düşman zırhlılarını hem de Marmara yönünü işaret ederek ağır ağır arkadan gelen gemileri gösterir, hüzünlü, biraz da ürkek bir sesle, "Geliyorlar" der. Mustafa Kemal Paşa yaverinin gösterdiği yana bakar; İngiliz donanmasına bağlı, aralarında Yunan zırhlısı Averof’un da bulunduğu gemiler ağır ağır Marmara’dan boğaza doğru ilerlemeye devam etmektedir. Mustafa Kemal Paşa bu gemilerin buraya gelmemesi için Çanakkale’de verilen savaşları, akıtılan kanları, yitirilen canları hatırlar; sonra da öfkeli, aynı zamanda azimli bir sesle: "Evet gelirler, gelirler ama , geldikleri gibi giderler” der..
Bütün gençliğini savaşlarda, cephelerde harcamış bir asker olarak geldiği İmparatorluğun başkenti, işgal altında teslim olmuş bir şehirdi.
Buna rağmen tek bir an bile umutsuzluğa kapılmadı.
İstanbul'a geldiği anı, not defterine şu satırlar ile kaleme aldı:
'İşgal zırhlıları arasından geçip limana çıktım. Tek başıma bir süre yürüdüm. Fazla param yoktu. Pera Palas'ta bir odaya yerleştim. Her şeyin mahvolduğunu gören bir adam gibi üzülüyor, mahvolan her şeyin toparlanabileceğini bilerek umutlanıyordum.'
Ordu lağvedilmişti. Asker sayısı 40.000 e indirilmiş ve ağır silahlara el konulmuştu. Milletin geleceğini değil, İstanbul’u ve saltanatını koruma derdinde olan 6. Mehmet (Vahidettin) saraydan dışarı çıkmıyordu. Ablasının kocası ve Başbakan Damat Ferit, ‘’Bütün umudum Allah ve İngilteredir.’’ diyordu. İngiliz Muhipleri (Dostları) Cemiyeti kurulmuştu. İlk gün Vahidettin dahil kırkbine yakın üye imza vermişti. Kurucusu Sait Molla İngiliz ajanı olarak iş görüyordu.
( Sait Molla, Kurtuluş Savaşı sonrası İngiliz pasaportu ile Yunanistan’a kaçtı ve onlar adına casusluk yaparak yaşadı, orada geberdi.)
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.