18 MART 1915, ÇANAKKALE DENİZ ZAFERİ -1-
18 Mart 2024, Pazartesi 09:04Çanakkale bir destandır. Çanakkale geçilmezdir. Çanakkale Türk milletinin yeniden uyanışıdır. Çanakkale muharebeleri, 1. Dünya Savaşı’nda İtilaf devletleri ile Osmanlı Devleti’nin savaştığı cephelerden sadece bir tanesidir. 1. Dünya Savaşı’nın “kilometre taşlarından” birisi olan bu savaş ve burada kazanılan zafer, hem Türk hem de dünya tarihinde bir dönüm noktası olmuştur. Bu cephede Türk askerleri, bir inanılmazı gerçekleştirerek, devrin en güçlü donanmalarını, ordularını durdurarak, onlara kanı ve canı pahasına Çanakkale’de geçit vermedi. Türklerin savaş boyunca en başarılı olduğu cephelerden biridir ve savaşın en kanlı safhası bu cephede meydana gelmiştir. Çanakkale savaşlarını iyi anlayabilmek için 1. Dünya Savaşı öncesinde Osmanlı Devleti’nin durumu ile savaşa girişi üzerinde kısaca durmak gerekmektedir.
1. Dünya Savaşı öncesinde dünyada görülen siyasi ve askeri gelişmeler aslında geniş çaplı bir savaşın habercisidir. Nitekim bu gelişmelerden endişe duyan Osmanlı Devleti, bir yandan Balkan Savaşlarındaki yenilgisinin etkisiyle ordu ve donanmasını ıslah etmeye çalışırken, bir yandan da iki bloka ayrılmış Avrupa’da siyasi yalnızlıktan kurtulmak için ittifak arayışına girmişti. Ancak şurası bir gerçektir ki, Osmanlı Devleti bir savaş çıkarsa mücadele edecek durumda değildi. Bir hayli toprak kaybetmiş, dağılmaya yüz tutmuştu. Bulgaristan bağımsızlığını ilan etmiş, Selanik, Girit ve Ege adaları Yunanistan’a geçmiş, İtalya Trablusgarp ve On iki adaya el koymuş, İngiltere Mısır’ı himayesine almış ve Kıbrıs’ı ilhak etmişti. Balkan Harbi’ndeki seri bozgunlar, Osmanlı ordusunu bir hayli sarsmıştı. Askerin maneviyatı bozuk, kıyafetleri eski, modern silah ve malzemelerden mahrumdu. Donanma eski gemilerden ibaretti. Boğazlar’ın korunması yetersizdi. Ülkenin maliyesi de çökmüştü.
Böyle bir durumdayken Osmanlı Devleti, ittifak yapmak üzere çabalıyordu. İngiltere ve Fransa için artık Almanya karşısında Rusya’nın müttefikliği Osmanlı’dan daha önemliydi. Özellikle Rusya’nın Fransa ve İngiltere ile müttefik olması ve bu devletin Boğazlar hakkındaki emelleri, endişeyi çoğaltmıştı. Osmanlı Devleti, İtilaf devletlerinin gizli emelleri doğrultusunda Almanya’nın yanına itilerek karşı cephede yer almaya mecbur bırakılmıştır. Zira savaşın gerçek sebebi; petrol gibi 20 nci yüzyıla damgasını vuracak önemli bir stratejik maddeyi elinde bulunduran, üstelik topraklarını koruyacak gücü de olmayan Osmanlı’yı paylaşmaktır. Artık Osmanlı Devleti için başka bir seçenek kalmamıştır. Nihayet 02 Ağustos 1914’te Almanya ile ittifak anlaşmasını imzalar.
Osmanlı Devleti, Almanya ile ittifak anlaşması imzaladığı gün genel seferberlik kararı alır ve tarafsızlığını ilan eder. Osmanlı Devleti’nin tarafsızlık isteğine İtilaf devletleri içinde en fazla Rusya önem veriyordu. Çünkü Rusya’nın müttefiklerinden Boğazlar yoluyla yardım alabilmesi ancak, tarafsız bir Osmanlı Devleti ile mümkündü. Bu nedenle İtilaf devletleri savaşa girene kadar Osmanlı Devleti’ne tarafsız kalması için bazı önerilerde bulunmuşlardır. Bu önerilere karşılık Osmanlı Devleti, kapitülasyonların kaldırılmasını, Ege adalarının kendisine verilmesini ve Mısır sorununun çözümlenmesini istemişti. Ama bu isteklerini İngiltere reddetmiştir.
Bu sırada Osmanlı donanmasının güçlendirilmesi için son çare olarak görülen ve parası peşin ödenerek İngiliz tersanelerine ısmarlanan “Sultan Osman” ve “Reşadiye” zırhlılarına, savaş çıkınca İngiliz hükümeti el koymuştu. Bu olay Osmanlı hükümeti ve kamuoyunda büyük öfke ve düş kırıklığı yaratır. İngiltere’ye duyulan öfkeyi ve güvensizliği takip eden Almanya, el konulan iki harp gemisi ile oluşan kaybı telafi edebileceğini bildirdi. Bu gelişmeler Osmanlı Devleti’nin savaşa giriş sürecini de başlatacaktır.
Akdeniz’de İngiliz harp gemileri tarafından takip edilen Goeben ve Breslau adlı iki kruvazör önce Çanakkale’ye arkasından da Boğazlar’a girerek İstanbul’a gelirler. Bir süre sonra Osmanlı hükümeti bu zırhlıları satın aldığını açıklar. Yavuz ve Midilli adını alırlar, komutanları ve mürettebatı Türk donanmasına dahil edilir. Osmanlı Devleti’nin bir an önce savaşa girmesini isteyen Almanya için, ne Türk kahramanlığı ne de Boğazlar’ın kapalı tutulması önemliydi. Bizden beklenen, Rus ordusunun bir kısmını üzerimize çekmek, savaşı İngiliz ve Fransız sömürgelerine kadar götürüp padişahın ilan edeceği “KUTSAL CİHAD” ile ayaklanmalar çıkarmaktı. Böylece İtilaf devletlerini zor duruma düşürerek Almanya’nın yükü hafifletilecekti. Ancak Alman isteği bu CİHAD fikrinin tutmadığı, özellikle Arap coğrafyasında görülecektir.
27 Ekim 1914’te yeni katılan gemilerle Karadeniz’e çıkan Osmanlı donanması, 29 Ekim’de Rusya’nın Odesa, Sivastopol, Novorossisk gibi şehir ve limanlarını topa tutunca Osmanlı Devleti fiilen savaşa girmiş oldu. Osmanlı Devleti’nin savaşa girişi savaşın seyrini değiştirecektir. İşin ilginç yanı, Osmanlı’nın savaşa girdiği haberini alan İngiltere haberi sevinçle karşılamıştır. Fransa renk vermemiş, kaygılanan tek devlet Rusya olmuştur. Osmanlı Devleti 1. Dünya Savaşı’nın ilk cephesini Kafkas Cephesi’nde açmıştı. Çanakkale’de yeni bir cephenin açılması ise Rusya’nın isteği ve İngiliz Harp Meclisinin (savaş konseyi) kararı ile gerçekleşti. İtilaf devletlerini Çanakkale’de cephe açmaya iten faktörler şunlardır :
1- Batı cephesindeki Alman tazyikini azaltmak,
2- İstanbul’u ele geçirerek, Osmanlı Devleti’ni daha savaşın başında saf dışı bırakmak,
3- Rusya’ya cephane ve malzeme yolu açarak yardım ulaştırmak,
4- Süveyş ve Mısır üzerindeki Türk tehdidini ortadan kaldırmak,
5- Kararsız durumda bulunan İtalya ve Balkan devletlerinin İttifak devletleri yanında savaşa katılmalarını sağlamaktır.
Çanakkale’de yeni bir cephe açılması fikrinin tohumlarını atan Sir Louis MALLET; kararın verilmesi, geliştirilmesi ve icrasını sağlayan ise dönemin İngiliz Bahriye Nazırı ünlü Winston Churcill’di. O’na göre Çanakkale Boğazı donanma ile zorlanırsa, Boğazları ve İstanbul’u ele geçirmek mümkündü. Toplantıda haritanın başına geçen Churchill eliyle Çanakkale’yi göstererek : “Evet!.. Çanakkale!.. Türklerin gırtlağı burada... Bir sıkıldı mı?...” der demez; Savaş Konsey Bakanı Lord Kitchener : “Yok, hayır!.. Sıkmak işe yaramaz... İş uzar. Hayır!.. Hayır!.. Bu boğazı bir çırpıda keseceksin” der.
Bu düşüncelerle toplanan savaş konseyi, “Denizlere hakim olan dünyaya hakim olur.” düşüncesiyle hareket ederek, kesin sonucun deniz harekatıyla alınacağına inanıyordu. Bu fikri gerçekleştirmek üzere Akdeniz Filosu Komutanı Amiral Carden’in hazırladığı dört aşamalı bir plan uygulamaya konuldu. Buna göre;
- Önce Boğaz dışındaki kale ve istihkamlar, donanma topçusu tarafından tahrip edilecek,
- İkinci olarak Kepez Köyü’ne kadar uzanan Türk savunma hatları yine deniz bombardımanları ile yok edilecek,
- Arkasından Boğaz boyunca uzanan istihkamlar yıkılacak,
- Mayınlar arasından bir kanal açıldıktan sonra müttefik donanması bu kanaldan Çanakkale Boğazı’nı geçerek Marmara’ya çıkacaktı.
Artık her şey tamamdı. Müttefikler mutlak bir zafer bekliyordu. Başkomutan General Hamilton taarruzdan hemen önce hatıra defterine şunu yazdı: “Mağrur Enver Paşa’nın bizimle alışverişi bu gidişle çok kısa sürecektir. Taarruzdan en geç bir hafta sonra İstanbul sokaklarından geçişimizi, Enver Paşa muzaffer bir komutan olarak değil, tutsakların arasında seyredecektir.”
Oysa General Hamilton Enver Paşa’yı düşünürken Yarbay Mustafa Kemal’i tanımıyor ve hesaba katmıyordu. “Türklerin öldürülebileceği fakat yenilemeyeceği, yok edilemeyeceği” gerçeğini unutuyordu. Aynı hataya düşen Churchill, İngiliz Başbakanına şu müjdeyi veriyordu: “Başbakanım, müttefik donanmasının büyük ve tarihi görevi bu sabah başladı. Majestelerin donanması zafere gidiyor.”
Müttefik donanması, Çanakkale Boğazı’na yönelik ilk deniz harekatını 03 Kasım 1914 tarihinde gerçekleştirmiştir. 18 savaş gemisinden oluşan Birleşik Filo, Boğaz’ın giriş tahkimatını bombardımana tabi tutmuştur. Savaş konseyinin hazırladığı plana göre harekete geçen müttefik filosu, İngiliz ve Fransız gemilerinden oluşuyordu. Birleşik Filo’nun mevcudu kuşkusuz bunlardan ibaret değildi. Bu filonun kadrosunda 16 muharebe gemisi, 4 hafif kruvazör, 1 depo gemisi, 1 uçak gemisi, 14 muhrip, 14 denizaltı, 21 MKT gemisi, 30 MKT botu, 1 muhrip ana gemi, 1 gambot ve çeşitli yardımcı gemiler olmak üzere, toplam 100’ün üzerinde gemi mevcuttu. Queen Elizabeth ise daha kızaktan yeni inmiş, o tarihe kadar yeryüzünde yapılmış harp gemilerinin en muhteşemiydi. Kısaca filo, bu haliyle, Akdeniz sularında görülen o dönemin en muazzam deniz gücüydü. Buna karşılık Osmanlı donanması seferberliğin ilan edildiği gün Çanakkale’ye gelen torpidodan oluşan hafif filodan ibarettir. Daha sonra bu filoya bir gambot ve iki muhrip katılmıştır.
Osmanlı Devleti harpten önce ihmal ettiği Çanakkale Boğazı savunma sistemini geliştirmeye başlamıştı. Mevcut topların çoğu eski, atış mesafeleri kısa, cephaneleri yetersizdi. Bu nedenle önce kıyı bataryaları elden geçirildi. Bu bataryalar iç, dış ve esas savunma hattı olmak üzere üç grupta toplandı. Gemilerinden sökülen toplardan set bataryaları kuruldu. Kilitbahir'e de torpido kovanları yerleştirildi. Set bataryalarının kurulma-sına paralel olarak 18 Mart 1915'e kadar Selanik, İntibah, Sivrihisar ve Nusrat gemileri ile Çanakkale boğazına toplam 403 mayın, geçiş yoluna dik 11 hat halinde döşendi.
27 Şubat 1915 günü, 53 mayın, Nusrat Mayın Gemisi tarafından Çimenlik kalesi ile Değirmenburnu arasında tesis edildi. Ancak burada kullanılan mayınların bir kısmının, İzmir civarındaki Köstenağzı’nda batırılan mayın yüklü bir Fransız gemisinden çıkarılan mayınlar ile, Rusların Yavuz ve Midilli'yi batırabilmek için, Karadeniz'e, İstanbul Boğazı’na doğru bıraktıkları ve akıntı ile Boğaz’a doğru sürüklenen ve oradan toplanan mayınlar olduğunu belirtmekte yarar vardır.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.