25 Nisan 1915 ve 57. ALAY
29 April 2024, Monday 09:08Gelibolu Yarımadası’nda Çanakkale Savaşı'nın yaşandığı alanları gezenler iyi bilir, Kanlısırt’ta " 57. Alay Şehitliği " vardır.
57. Alay, Çanakkale Savaşı’nın başlangıcı kabul edilen Anzak Çıkarmasını durdurmak amacıyla 25 Nisan 1915 sabahı harekete geçen Türk birliğidir.
57. Alay, 25 Nisan 1915 sabahı, düşman çıkartmasını haber alır almaz Conkbayırı'na doğru hareket etmiş ve bizzat Mustafa Kemal'in yönetiminde kendisinden yaklaşık 6 kat daha büyük bir düşman gücüne karşı savaşmış, mevcudunun üçte ikisini burada kaybetmiştir.
Bu kahramanların anısına o günden beri Türk ordusunda 57. Alay bulunmamaktadır.
Her yılın 25 Nisan sabahında, Avustralyalı ve Yeni Zelanda’lı binlerce insan, dedelerinin ilk çıkarmayı yaptıkları bölgede "Şafak Ayini" yaparak ulusal kimliklerini, ülkelerinden binlerce kilometre ötede perçinlemeye ve canlı tutmaya çalışırlar.
Hoş geldiler, safa geldiler.
Hele Atatürk’ün düşman askerlerine ve ailelerine hitaben ;
“Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız.Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Göz yaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız, bizim bağrımızdadır.Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.” dedikten sonra başımızın üstünde yerleri var.
Ama o çıkartmada , emperyalist ittifaka karşı kendi ülkesini, vatanını savunmak için dünyanın en haklı savaşını yapan ve büyük kısmı şehit olan 57. Alay kahramanları vardı.
Misafirlerimizi yazıp çizerken onları da unutmayalım.
En azından hatırlayalım, rahmet ile dualar gönderelim.
“Bir hilal uğruna yarab ne güneşler batıyor” diyen şairin mısralarındaki o güneşler tüm mazlum milletleri bağımsızlık ateşiyle yakacaktır.
Sarsılmaz bir imanın karşısında hiçbir zalimin duramayacağını ı tüm dünyaya göstermişlerdi.
Kimisi lise son sınıftaydı, kimisi yedek subaydı…kimisi çoban veya çiftçi.
Kimisi yeni evlendiği eşini, beşikteki bebeğini bırakıp gelmişti…
Ama hepsi bu milletin “kınalı kuzu”larıydı
“Hak ve hakikat yolundan dönmem, bu uğurda canım feda olsun” diyen bir neslin çocuklarıydı onlar…Yürüdüler, hak için hakikat için…
Biri şehit oluyordu, diğeri hemen sancağı kapıyor tekrar yürüyordu…
Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal bu manzarayı şöyle anlatır:
“Karşılıklı siperler arası 8 metre, yani ölüm kesin. Birinci siperdekilerin hepsi kurtulmamacasına düşüyor. İkinci siperdekiler yıldırım gibi onların yerlerine gidiyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir soğuk kanlılıkla biliyor musunuz? Bomba, şarapnel, kurşun yağmuru altında öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor ve en ufak bir çekinme bile göstermiyor. Sarsılma yok. Okuma bilenler Kur' an-ı Kerim okuyor ve cennete gitmeye hazırlanıyor. Bilmeyenlerse Kelime-i şahadet getiriyor ve ezan okuyarak yürüyorlar. Sıcak cehennem gibi kaynıyor. İşte bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren dünyanın hiçbir askerinde bulunmayan tebrike değer bir örnektir. Emin olmalısınız ki Çanakkale savaşlarını kazandıran bu yüksek ruhtur.”
Çanakkale’yi bir günde geçeceklerini düşünenleri şaşırtan şey buydu işte…
Onlar dünyanan en teçhizatlı ordularıydı…Bomba yağdırıyorlar, mermi yağdırıyorlar, topla tüfekle Çanakkale’yi adeta cehenneme çeviriyorlardı…
Ancak bu yüce milletin evlatları ne mermi dinliyor, ne top dinliyordu…
Vatan, millet, bayrak, din uğruna kan veriyor, can veriyordu, gözünü kırpmadan…
Bu yüzden Doğu’nun büyük şairi İkbal rüyasında gördüğü Hz. Peygamber’e en güzel hediyeyi sunuyordu…
“Bana ne getirdin ya İkbal” diye soran Hz. Muhammed (SAV)’e
“Senin uğrunda Çanakkale’de savaşan bir avuç Türk’ün kanını getirdim” diyordu…
Bu nasıl sarsılmaz bir imandı, bu nasıl bir adanmışlık haliydi anlayamamışlardı İngilizler, Fransızlar, Anzaklar, yedi düvel…Anlayamazlardı da…
Çünkü Çanakkale’de savaşan Mehmetçik toprağa değil cennet bahçelerine düşüyordu…Çünkü Onları, “Ağuşunu açmış bekleyen” Kainatın Efendisi Hz. Muhammed’di (SAV) …
Anlayamazlardı çünkü onlar Müslüman Türk’ün tarihini bilmiyorlardı…
Çanakkale zaferi gibi pek çok zaferler yaşamış, Alparslanlar, Fatihler, Yavuzlar çıkarmış bir milletin çocuklarının neleri yapabileceğini bilmiyorlardı…
Çanakkale ruhunun, Malazgirt’te, Kosova’da, Varna’da nasıl kükrediğini, tekbir sesleriyle nasıl yankılandığını unutmuşlardı…
İşte O ruh, hala bu millette bugün de dipdiri duruyormu?…
Ne kadar, horlansa, ne kadar hırpalansa, ne kadar körelense de O ruh’u içimizden kimse alamayacak inşallah.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.