30 AĞUSTOS BİR TÜRK MUCİZESİDİR KUTLU OLSUN (1)
24 Ağustos 2024, Cumartesi 06:4723 Ağustos-13 Eylül 1921 tarihleri arasında 22 gün ve 22 gece süren ve şanlı bir direnişin ardından kazanılan Sakarya Meydan Muharebesisonrası Türk Ordusu'nun morali yükselmiş; Türk milletinin hükümete ve orduya güveni artmıştır. Ayrıca elde edilen askeri başarıyı diplomatik alandaki başarılar takip etmiştir. Bu başarıları; 13 Ekim 1921’de Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan, Rusya ile Türkiye arasında imzalanan Kars Antlaşması ve 20 Ekim 1921’de Fransızlarla imzalanan Ankara Antlaşmasıdır. Bu antlaşmalar neticesinde Doğu Anadolu ve Güney sınırlarımız güvence altına alınarak, buralardaki ordu ve malzemenin bir bölümünün batıya kaydırılması sağlanacaktır.
İtilaf Devletleri 22 Mart 1922’de Ankara ve Atina Hükümetlerine mütareke teklifinde bulunmuşlardır. Ankara Hükümeti Anadolu’nun hemen boşaltılmasını istemiş, fakat müttefikler şartları Sevr Antlaşması’nın çok az hafifletilmiş hali olan bir barış antlaşmasından sonra boşaltmayı yapabileceklerini belirtmişlerdir. Fakat Türk milleti bunu hiçbir zaman kabul etmemiş ve silahlı mücadeleye devam etmiştir.
Sakarya Zaferi’nden hemen sonra Başkomutan Mareşal Gazi Mustafa Kemal, meclisteki muhalif grupların hemen taarruza geçilmesi isteklerine karşın hazırlıkları tamamlamadan taarruza geçilemeyeceğini açıklayarak genel seferberlik ilan etmiştir. Türk ordusu taarruz yapabilecek güçte değildir. 1922 yılı yazına kadar ordunun eğitim, subay, er, silah ve araç eksikliğinin tamamlanmasına çalışılacaktır.
Büyük taarruz için gerekli olan askeri malzeme ve tüm ihtiyaçlar ''Tekalif-i Milliye Emirleri ve Harp Encümeni Kararları'' uyarınca çoğunlukla memleketin öz kaynaklarından sağlanacaktır. Türk milleti, ordunun hazırlığı için elindeki bütün olanaklarını ve insanüstü çalışmasını ortaya koyarak yarışırcasına ordusunu teçhiz etmiştir. Bir çok yabancının “Türk mucizesi” diye baktıkları Kurtuluş Savaşı’nın gerçek başarısı, toplu tüfekle yapılan savaş kadar, bu yeniden yaratılan ordu için Türk milletinin gösterdiği inanılmaz çabada, dökülen terde ve kağnı seslerinde saklıdır.
(Fransız yetkilisi F. Bouillon Sakarya Zaferi sonrası M. Kemal'e ''Hem İngiliz, hem de bizim tüm planlarımızı alt üst ettiniz. İnanılmaz şeyler oldu. Kağnı kamyonu yendi.'' demişti. O gün 840 Yunan kamyonu cepheye ikmal yaparken bizim sadece kağnılarımız ve onları kullanan kahraman, cefakar kadınlarımız vardı.)
Gerçek mucize, elindekini avucundakini vererek, gerektiğinde cephaneyi sırtında taşıyarak milletin kadını ve erkeği ile topyekun katlandığı fedakârlıkla pırıl pırıl bir ordu yaratılmasıdır. Türk Kurtuluş Savaşı’nın gerçek kıymeti, gerçek büyüklüğü göğüs göğüse mücadelesi kadar bu yoktan varoluşta yatar. Bu önemli nokta yeterince kavranmadıkça da, Kurtuluş Savaşı’nın ruhunu ve büyüklüğünü anlamak mümkün değildir.
(Tekalif-i Milliye Emirleri'ne göre; halk, elindeki silah ve cephaneyi 3 gün içinde orduya teslim edecek, her aile birer takım çamaşır, birer çift çorap ve birer çarık verecek, karşılığı daha sonra geri ödenmek üzere halkın elindeki yiyecek ve giyecek maddelerinin %40'na el konulacak, tüccarların elindeki her türlü giyim eşyasının %40'na el konulacak ve bunların karşılığı daha sonra geri ödene- cek, her türlü makineli aracın %40'na el konulacak, halkın elindeki binek hayvanlarının ve taşıt araçla- rının %20'ne el konulacak, tüm demirci, dökümcü, nalbant, terzi ve marangoz gibi iş sahipleri ordu nun emrinde çalışacak, halkın elindeki araçlar, ordu ihtiyaçları için her ay 100 km. taşıma yapacaktır.)
Sakarya Zaferi'nden sadece bir ay sonra Türk Ordusu'nun Eskişehir-Afyon hattına henüz ulaştığı sıralarda birlik komutanı Ali İhsan Paşa’nın Cephe Komutanlığına verdiği 15 Ekim 1921 tarihli rapor, askerin o günlerdeki halini çok açık bir şekilde gözler önüne serer: “Dün 8'inci Tümenin bütün birliklerini teftiş ettim. Birlikler, âdeta ellerine çıplak ve kirlibir tüfekverilmiş bir yığın fukara halindedir. Askeri üniformalı yüzde beş (%5) insana rastlamadım. Köylü kıyafetleri ile bile olsa, vücutlarını koruyacak bir halde olsalar yine şükredeceğim, fakat yarıdan fazlası yırtık kıyafetler içinde ve tamamen mevsimin şiddetine maruz, mahkûmdur. Kaput, ancak yüzde beş (%5) oranında var. Ayakkabıların yarısı kullanılmayacak durumda. Don, gömlek, pamuklu ve çorap gibi bol olması gereken şeylerde bile ihtiyacın yarısı mevcuttur. Tüfeklerin dörtte biri süngüsüzdür. Savaşçıların ancak yüzde onunda (%10) matra, çanta, torba, beylik, karavana ve siper yapmaya yararlı küçük kazma ve kürek vardır. Askerlerin yarısında fişeklik yoktur. Hayvanların semer ve koşum takımı ihtiyaçları çok büyüktür. Birçok birlikte ağırlıkları taşımak için sadece kağnılar vardır. Çadır bezi, ''Anka Kuşu'' nevinden ismi işitilen, cismi bilinmeyen bir şeydir. Subayların bir kısmı bile çadırsızdır. Kıtaları yürüterek önümden geçirdim. Dururken yine bir anlam ifade eden bu yığınlar, yürüyüşte bütün kusurlarını gösterdiler. Bugün havanın iyi olmasına rağmen, erlerden açık havada durmaya tahammül edemeyerek titreyenler , hasta olanlar çoktu...”
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.