ATATÜRK’ÜN KARA HARP OKULUNA GİRİŞİ (1)
13 Mart 2024, Çarşamba 09:32Osmanlı İmparatorluğu, 19 ncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren geri dönülmez bir çöküş içine girmişti. Üç kıtaya yayılmış olan toprakların idaresi gittikçe zor bir hal almaya başlamış ve çeşitli milletlerin ayaklanmaları, devletin teknolojide hızla gelişen batıya ayak uyduramaması çöküşü hızlandırmıştı. Devlet adamlarının teslimiyetçi tutumları, saraya kapanarak halktan ve olaylardan uzak durma eğilimleri olayları büsbütün içinden çıkılmaz bir duruma sokmuştu. Esaret altında inleyen halkı dikkate almadan yapılan bir kaç sözde yenilikçi harekette bir sonuç vermemişti.
Artık çökmekte olan devletin, bu acizlik içindeki durumundan yararlanmak isteyen batılı devletler, ya kışkırtmalar sonucu ayaklanmalar çıkararak ya da bizzat taarruz ederek İmparatorluk topraklarını ele geçirmeye başlamışlardı. Artık İmparatorluğun başkenti İstanbul dahi tehdit altındaydı. Köyleri haraca bağlayan, camilere dahi kendi bayraklarını diken işgalciler, milletin canına, malına ve namusuna saldırmaya başlamışlardı. Çocuk ve yaşlı gözetmeden herkesi katleden, mallarına el koyan, onları göçe zorlayan işgalciler, önlerine gelen her şeyi yakıp yıkmaya başlamıştı. Bu kadar olumsuz durum karşısında ise halk, ümidini tamamen kaybetmeye başlamış, kaderine razı bir durumda olan idarecileri izliyordu. Ancak, bunca sıkıntının içinde bir kaç kişi, olup bitenleri asla kabul etmeyecek, ezilmekte olan halkı kurtarmanın çarelerini arayacak ve insanüstü bir çaba ile yıllar sürecek bir mücadelenin içine girecektir. O kişilerden biri de, Mustafa Kemal’den başkası değildi.
O, ölmekte olan bir devlete ve yitirilmekte olan bir millete hayat vermeyi düşlüyordu. Çağdaş, demokratik bir devletin temellerini asla sarsılmayacak bir biçimde atmak, milletin iradesine dayanan bir yönetimi esas alan, ekonomik alanda güçlü, çağın bilimini yakalamış bir devlet yaratma sevdasını her zaman içinde canlı tutmaktaydı. O’nun harp okuluna girişi, var olmak ve yok olmak arasındaki çizgide bulunan bir ulusun kaderini değiştirmiş, özgür ve modern Türkiye’nin temellerinin hazırlandığı bir döneminde başlangıcı olmuştur.
Mustafa Kemal, 1898 yılı Aralık ayının ortalarında Manastır Askeri İdadisi'ni, notları kendisiyle aynı olan Selanikli Ahmet Tevfik'le birlikte birinci olarak bitirerek orta öğrenimini tamamlamıştır. 1899 yılının Mart ayı ortalarına kadar Selanik'te tatilini geçiren Mustafa Kemal, İstanbul Pangaltı'daki Harbiye Mektebi'nde yüksek öğrenimine devam etmek için Selanik'ten vapura binmiş ve İstanbul'a, payitaht'a hareket etmiştir. Böylece bütün çocukluğu ve ilk gençlik yıllarının geçtiği Makedonya'dan ilk kez ayrılmıştır.
Mustafa Kemal’in, yeni bir hayata atılacağı, kişiliği ve düşüncelerinin daha da olgunlaşacağı Harp Okulu'na girişi 13 mart 1899, apolet numarası 1283'tür."Harbiyeli Mustafa Kemal", buradaki künye defterine "Selanik'te koca Kasımpaşa mahalleli gümrük memurlarından müteveffa Ali Rıza Efendi'nin mahdumu uzun boylu, beyaz benizli Mustafa Kemal Efendi Selanik " olarak kaydedilmiştir. Mustafa Kemal, o sene sınıf mevcudu bazı hatıralara göre 900'ü geçen, bazı kaynaklara göre de 736 olan Harp Okulu'nda altı kısma ayrılan birinci sınıfların birinci kısmında öğrenim görmeye başlamıştır.
İlk günler Harbiye'ye pek ısınamaz ve ders çalışamaz. Fakat daha sonraları vatanın derdiyle o kadar dertlenir ki gözünü hiçbir şeyi görmez olur. O’nun düşündüğü tek şey milletin selametidir. Yıllardır her türlü zorluğa rağmen vatanı için fedakar, cesur, alçak gönüllü şahsiyetler yetiştiren kutsal yuva Harbiye'de Mustafa Kemal bir ışık gibi doğmuş, maddi ve manevi bakımdan çökmüş olan yurdun her mekanına bağımsızlık getirmek için fikirler üretmeye başlamıştır.. Mustafa Kemal'in birinci sınıftaki durumunu en iyi nakleden arkadaşı Ali Fuat'tır. Ali Fuat Paşa hatıralarında Mustafa Kemal'le tanışmasını ve "Harbiyeli Mustafa Kemal"i şu şekilde anlatmaktadır:
"O zamanki adı "Mekteb-i Harbiye-i Şahane" olan Harp Okulu'nun dahiliye müdürü Albay İbrahim bey, nöbetçi subaylarından birini çağırdı: "Salacaklı Ali Fuat efendi, sınavlarını vererek mektebe kabul edildi. Kendisini birinci sınıfın birinci kısmına götür." emrini verdi. Sonra neden gerek gördü bilmem, ilâve etti: "Fuat efendi, Müşir Şehit Mehmet Ali Paşa'nın torunudur. Dedem Mehmet Ali Paşa, 93 Savaşı'nda (1877-1878) Tuna Orduları Başkumandanı iken şehit düşmüştü". İçimde tatlı bir heyecan vardı. Düşlerim gerçekleşmiş, ben de dedem, babam, eniştelerim ve ağabeyim gibi asker olmuştum. Bu uğurda sarf ettiğim çabalar boşa gitmemişti. Kendi odasına geldiğimiz zaman nöbetçi subayı hademelerden birine:
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.