ABAYLAR
Aksaray
29 Ocak, 2025, Çarşamba
  • DOLAR
    32.02
  • EURO
    35.01
  • ALTIN
    2419.0
  • BIST
    9618.83
  • BTC
    69294.62$

ERZURUM KONGRESİNİN 105. YIL DÖNÜMÜ KUTLU OLSUN

24 Temmuz 2024, Çarşamba 02:57

1.         KONGRE ÖNCESİNDE GENEL DURUM :

            Osmanlı Devleti 30 Ekim 1918’de, Mondros Ateşkes Anlaşması’nı imzalayıp Birinci Dünya Savaşı’ndan çekildi.           O günlerde, devletin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal şartlar son derece olumsuzdu. Sürekli savaşlar, yenilgiler ve toprak kayıplarıyla geçmiş olan yıllarda Osmanlı İmparatorluğu ekonomisi, 20 nci yüzyılda tamamen dışa bağımlı, borçlu ve sürekli açık veren bir durum içerisindeydi.

            Halk, her geçen gün daha da fakirleşmişti. Savaşların sonunda ortaya çıkan büyük göçler. sosyal dengeleri bozmuş, insanlar günlük hayatlarını sürdürmekte bile büyük güçlükler çekmeye başlamışlardı. Yol, su, elektrik, sağlık kuruluşları, okul gibi kamu hizmet ve tesislerinin birçoğu şehirlere bile ulaştırılamamıştı. Bilim, teknoloji ve eğitim, alanında ileri ülkeler ile aramızda çok büyük bir uçurum vardı. Halkın çoğu okuma yazma bilmiyordu. Kısacası Anadolu, 20 nci yüzyılın başında köyleri ve kentleriyle tam bir umutsuzluğun içine düşmüştü.

            Nihayet, 16 Mayıs 1919 günü İstanbul’dan hareket eden Mustafa Kemal Paşa, Yunanlıların İzmir’e asker çıkarmalarından dört gün sonra, 19 Mayıs 1919 sabahı Samsun’da Anadolu topraklarına ayak bastı. Bundan sonrasını Mustafa Kemal Paşa’dan dinleyelim:

            “1919 yılı Mayısının 19 ncu günü Samsun’a çıktım. Ülkenin genel durumu ve görünüşü şöyledir:

            Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu grup I nci Dünya Savaşı’nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes antlaşması imzalanmış. Büyük Savaş’ın uzun yılları boyunca millet fakir ve yorgun durumdadır. Milleti ve memleketi I.Dünya Savaşı’na sürükleyenler, kendi hayatlarını kurtarma kaygısına düşerek memleketten kaçmışlar. Saltanat ve halifelik makamında oturan Vahdettin soysuzlaşmış, Şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmaktadır.

            Ordunun elinden cephanesi alınmış ve alınmakta…

            Düşman devletler, Osmanlı devlet ve memleketine karşı maddi ve manevi saldırıya geçmişler. Onu yok etmeye paylaşmaya karar vermişler…Farkında olmadığı halde, başsız kalmış olan millet karanlıklar ve belirsizlikler içinde olup bitecekleri beklemekte…Komutanlar ve subaylar, I nci Dünya Savaşı’nın bunca çile ve güçlükleriyle yorgun, vatanın parçalanmakta olduğunu görmekle yürekleri kan ağlıyor, gözleri önünde derinleşen karanlık felaket uçurumunun kenarında beyinleri bir çare, kurtuluş çaresi aramakla meşgul…

            …Osmanlı Devleti’nin temelleri çökmüş ömrü tamamlanmıştı. Osmanlı memleketleri tamamen parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türk’ün barındığı bir ata yurdu kalmıştı. Son mesele bunun da taksimini sağlamaya çalışmaktan ibaretti. Osmanlı Devleti, onun istiklali, padişah, halife, hükümet, bunların hepsi anlamı kalmamış bir takım boş sözlerden ibaretti.”

            Bu durum karşısında ciddi ve gerçek karar ne olabilirdi?

            O da “Milli egemenliğe dayanan, kayıtsız, şartsız, bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak”

            Atatürk’e göre önemli olan, ”Türk Milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun istiklalden yoksun bir millet, medeni insanlık dünyası karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye layık görülemez.

            Yabancı bir devletin koruyuculuğunu kabul etmek, insanlık vasıflarından yoksunluğu, güçsüzlük ve miskinliği itiraftan başka birşey değildir.

            Halbuki, Türk’ün haysiyeti, gururu ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir!…

            O halde, YA İSTİKLAL, YA ÖLÜM!

            İşte, gerçek kurtuluşu isteyenlerin parolası bu olacaktır…

            Atatürk’e göre; “Türk ata yurduna ve Türk’ün istiklaline saldıranlar kimler olursa olsun, onlara bütün milletçe silahla karşı koymak ve onlarla çarpışmak gerekiyordu.”

            Mustafa Kemal için 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktıktan sonra, ilk amaç Türk Milletinin birlik ve beraberliğini sağlamaktır. Bunun için toplantılar yaptı. 25 Mayıs’ta geldiği Havza’dan, bütün yurtta işgalleri protesto etmek için gösteriler düzenlenmesini istemiştir.

            O sıralarda Anadolu ve Trakya’da düşmana karşı kurulmuş olan bazı cemiyetler vardı. Mustafa Kemal, bütün bu cemiyetleri birleştirerek, herkesin aynı amaç için güç birliği yapmasını istemiştir. Bunu sağlamak için milleti temsil eden bir kurul oluşturulmalıydı. Bu amaçla Mustafa Kemal Paşa, 22 Haziran 1919 günü, milli mücadelenin gerçek anlamda başlangıcı sayılabilecek olan Amasya Genelgesi’ni yayınladı. Bu genelgede yer alan konulardan bazıları şunlardır:

            - Vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı tehlikededir.

            - İstanbul’daki hükümet, üzerine aldığı sorumluluğun gereklerini yerine getirememiştir.

            - Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.

            - Milletin haklarını savunmak için milli bir kurulun varlığı çok gereklidir.

            - Sivas’ta milli bir kongre kurulacaktır.

            - Bu kongreye halkın güvenini kazanmış kişilerin seçilip temsilci olarak gönderilmesi gerekmektedir.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.