KORE SAVAŞI'NIN 74.YILINDA UNUTULMAZ TÜRK KAHRAMANLIĞI
19 Şubat 2024, Pazartesi 09:0974 yıl önce, 25 Haziran 1950'de başlayan ve BM bayrağı altında bir tugayımız ile savaştığımız Kore topraklarında, 27 Temmuz 1953'e kadar, 741 şehit, 2068 yaralı, 163 kayıp, 244 esir vermiştik. (Birleşmiş Milletlerin toplam kaybı; 167 bin kişidir. G.Kore, ABD ve İngiltere'den sonra en fazla kaybı biz verdik.)
Bu savaşta, 570 bin Koreli ölmüş, 460 bin Koreli kaybolmuş, 84 bini esir düşerken; 950 bin Koreli de yaralanmıştı. Aylarca süren bombalama sonrasında 5 milyondan fazla insan da evsiz barksız kalmıştı.
Bugün Güney Kore’de, Pusan'daki şehitliğin yanı sıra, bir de Türk Zafer Anıtı bulunuyor: Anıtın kaidesinde Türkçe ve Korece şunlar yazıyor:
”Türk Silâhlı Kuvvetleri'ne ithaf edilmiştir. BM bayrağı altında Türk Piyade Tugayı, Kore'nin hürriyeti ve dünya barışı için saldırgana karşı savaşmıştır. Bu topraklara, Türk şehit ve yaralılarının mübarek kanlarının aktığı asla unutulmayacaktır.”
Bu anıtın dikilmesine sebep olan; 25-27 Ocak 1951 Kumyangjang Savaşı'dır. BM içinde yer alan Türk Tugayı'nın, Çin birliklerine karşı kazandığı ilk zaferdir. Askeri kaynaklar bu savaşı şöyle tanımlamaktadırlar:
“Çok güçlü tahkim edilmiş, top mermisi ve uçak bombalarının tesirsiz kaldığı Çin mevzilerine taarruz eden Türk Tugayı, düşmanla yaptığı çok çetin ve göğüs göğüse muharebelerle, düşmana 1.734 ölü ve 27 esir zayiatı verdirmiştir. Tugay’ımızın kaybı ise; 1 astsubay, 11 er, toplam 12 şehit ve 31 yaralıdır. Bu muharebe -10 derece soğukta ve 30 cm. kar altında yapılmıştır.”
13 Şubat 1951'de, tugayımızı özel olarak ziyaret eden BM Kuvvetleri Başkomutanı General Mac Arthur, askerlerimize şöyle hitap etmiştir:
“Sizleri görmekten memnunum. Siz Türklere herkes, 'Kahramanlar kahramanı!' diyor. Kunuri'de 8 nci Ordu'yu kurtaran, Kumyangjang'de düşmanı mağlup ve perişan eden Türkler, kahramanlar kahramanıdır. Türk Tugayı için yok yoktur.”
Koreli kadın yazar Jeon, Türk Askerleri için bir yazısında şunları vurguluyordu:
“ Mükemmel savaşçı Türk Askerleri, savaş sırasında aç, çıplak, kayıp, yalnız kalmış küçücük çocukları toplayıp yedirmiş, giydirmiş ve bakmışlardır. Bunu yalnız Türkler yapmıştır. Bu asil askerlerin aslında, ne kadar merhametli ve yufka yürekli olduklarının ifadesidir. Kurulan Ankara Okulu'ndan, pek çok yetim öksüz yetişmiştir.”
2 nci Dünya Savaşı’nın bitmesiyle (1945), Soğuk Savaşın kurumsallaşması (1947) arasındaki geçiş sürecinde, dönemin iki büyük gücü, farklı düşünsel yaklaşımlarına rağmen; uluslararası arenada benzer eylemler içine girmişlerdir. ABD, çıkarını dünya ekonomisini kontrol altında tutmak, SSCB ise; Avrupa’dan gelecek olası bir saldırıya karşı, kendisine bağlı bir tampon bölge yaratmakta görmüştür. Sonuç olarak; Sovyet işgalindeki Doğu Avrupa’da, komünist rejimler oluşurken; ABD. Marshall Planı çerçevesinde batıda, birçok ülkeye para ve danışmanlık yardımı yapmaya başlamıştır.
Kısa bir süre sonra, 12 Nisan 1949’da, Washington’da on iki ülkenin katılmasıyla Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü, yani NATO oluşturuldu. SSCB’nin buna tepkisi ise, Varşova Paktı olacaktı. Görüldüğü gibi NATO; küresel koşulların değişmesinin doğurduğu, yeni uluslararası durumun gerekli bir ögesi olarak vücut bulmuştur. Türkiye de, bu koşulların doğurduğu zorunluluktan dolayı; dış siyasetini değiştirecektir.
Bilindiği gibi Türkiye’ye, Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasında, en büyük destek Sovyetler’den gelmişti. Anti-emperyalizm ilkesinde birleşen hükümetler; aralarında sorun ve görüş ayrılıklarını ikinci plâna iterek; sıkı ilişkiler kurmuşlardı. Bunun sonucunda; 1925 yılında ‘Türk-Sovyet Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşması’ imzalanmıştır. Metin, yirmi yıl boyunca, Türk dış siyasetinin temelini oluşturmuştur. Stalin’in buyurgan yönetimi altında, yayılmacı bir tavır sergilemeye başlayan SSCB, 1945’te, süresi o yıl dolacak olan antlaşmayı, yenilemeyeceğini ilân etmiştir. Türkiye yeni bir antlaşma yapmak için girişimde bulunduğunda ise; önüne üç tane kabul edilemez şart ileri sürmüştür:
1. Türk-Sovyet sınırında değişiklik yapılması,
2. SSCB’ye Boğazlarda bir üs verilmesi
3. Montrö Sözleşmesi’nin gözden geçirilmesi.
Türkiye’nin Sovyetler tarafından baskı altına alınması, NATO’ya girmek istemesinin tek nedeni değildir. Dönemin yöneticileri; ülkenin çağdaşlaşması ve ekonomik kalkınma için dış yardım almak ve modern dünyayla dayanışma içine girmek gerektiği düşünmüştür. NATO üyeliği güya her iki hedefe de ulaşmak anlamına gelecektir. Ancak, Türkiye’nin NATO üyeliğine kabul edilmesi hemen gerçekleşmez. Bunun üzerine Türk Hükûmeti, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin çağrısına uyarak; Kore Savaşı’na katılmış ve Kore Savaşı, Türkiye’nin 1952 yılında NATO’ya üye olarak kabul edilmesinde büyük bir rol oynamıştır.
KAYNAKÇA:
- Prof.Dr.Fahir ARMAOĞLU, ”20.Yüzyıl Siyasi Tarihi”, (Cilt1-2:1914-1995), 14.Baskı
- Tuğg..Tahsin YAZICI, “Kore 1 nci Türk Tugayında Hatıralarım”, 1963
- Genelkurmay Başkanlığı, “Kore Harbinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin Muharebeleri”, 1975
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.