O ÇINAR AĞACI DEVLETTİR (2)
09 Şubat 2024, Cuma 09:09Ağaç dikmek, bir bölgeyi yeşillendirmek, yüce dinimizde de ibadet sayılmıştır. Aslında dinimizde insanların faydalanması için yapılan her iş bir ibadettir. Dikilen her ağaçtan, ekilen her mahsulden başta insanlar olmak üzere bütün canlılar faydalanır. Kimisinin meyvesinden, kimisinin gölgesinden, bazılarının gövdesinden ve kerestesinden istifade edilir.Bakınız Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa'da bu konuda ne demiştir?“Kıyametin kopacağını bilseniz, elinizde bir fidan varsa onu dikiniz.''Yine bir başka hadislerinde de bir müslümanın diktiği ağaçtan yenen şeylerin her birinin kıyamete kadar sadaka olacağını bizlere haber vermiştir. Böylece meyveli, meyvesiz ağaçların ve ormanların insanlara olan faydaları, insanlığa böyle bir hizmet vermiş olmanın dinimizdeki önemi de anlaşılır hale gelmektedir.
Ağaç dikmeye ve yeşile bunca teşvikten sonra, müslümanların oturduğu köy, kasaba, şehir ve ülkelerin ağaçtan ve yeşilden yoksun ve onlardan yeterince nasibini alamamasını açıklamanın, hoş görmenin imkânı var mıdır? Çevrenin ağaçlandırılması, yeşillendirilmesi çiçeklendirilmesi, temizliği herkesten çok müslümanlara yakışır. Bu böyle iken bir de dikilmiş ağaçları, ekilmiş ekinleri vahşice kesmek, çiğnemek, söküp atmak, kırmak, koparmak ve hatta yakmak gibi cinayetlere insanın eli nasıl varır? Bunu anlamak ve hoş görmek mümkün müdür? Unutmamalıyız ki çevre korumacılığı dünyayı imar etmek değil, insanları hakka, hakikate, yaratılmışlara şefkate ve hizmete çağırmak ve alıştırmaktır. Yani başlı başına bir tebliğ görevidir. “Yaş kesen, baş keser” diyen atalarımız işin bir başka yönünü de ne güzel ifade etmişlerdir.Fatih Sultan Mehmet Han, İstanbul'u fethettikten sonra günümüzde "Belgrad Ormanları" denen bölgeyi ağaçlandırmış ve sonrasında da bir ferman çıkarmış : "Ormanımdan bir dal kesenin başını keserim." diye duyurmuştur.
Ormanlar, ağaçlar niyeönemli? Sadece güzelliği mi bizleri cezbediyor?Farkında olmayanlar olsa da yaşamımız ormanlara bağlı.. İklim, toprak, su gibi doğal kaynakların korunması ve dengede tutulması, rüzgar ve kumul hareketlerine karşı önleyici perde görevi görmesi, su akışını düzenlemesi, yer altı ve yer üstü su kaynaklarının sürekliliğini sağlayarak çoraklaşmayı önlemesi, erozyonu önlemesi dolayısıyla tarım alanları ile barajların ekonomik ömrünü uzatması, çığ ve sel baskınlarını önlemesi, insan sağlığını olumlu yönde etkilemesi ve oksijen ihtiyacımızı karşılaması gibi para ile ölçülemeyen nice katkıları var. Öyle ise ona sahip çıkmak görevimiz değil midir? Hele dünyada yaşayan insanların sayısı hızla artar ve ormanları yok ederek arazi kazanmak, çağımızın en büyük küresel sorunu iken; dinimizin, peygamberimizin isteklerini yerine getirmemiz, Fatih'in, Atatürk'ün o ileri görüşünü savunmamız gerekmez mi? Ormanları korumak yerine ranta kurban etmeyi tercih eden, hele deniz manzaralı bir orman alanı yanmış ise oraya beton dikmekten son derece mutlu olan bir zihniyetle karşılaşırsanız, ''DUR!'' demeyecekmisiniz?
Unutmayın; ''Ormansız yurt vatan değildir.'' ve ''Dünya bizlere geçmişin mirası değil, geleceğin emanetidir. Emanete ihanet etmek, gerçek insanlıkla bağdaşmaz.''
Aksaray şehir merkezini çevreleyen tepelere dikilen fidanların sayısı her yıl artıyor. Emeği geçen herkesten Allah razı olsun. ‘’Yeşil Aksaray’’ günlerini hatırlayan nesiller olarak bu çalışmalara da canla başla sahip çıkmak en büyük görevimizdir. Haydi hep birlikte. El ele, gönül gönüle..
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.