ABAYLAR
Aksaray
21 Kasım, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.02
  • EURO
    35.01
  • ALTIN
    2419.0
  • BIST
    9618.83
  • BTC
    69294.62$

ŞEYH SAİT DARBESİ (ŞUBAT - HAZİRAN 1925)     (5)

01 Ocak 2024, Pazartesi 09:03
ŞEYH SAİT DARBESİ (ŞUBAT - HAZİRAN 1925)     (5)

Mehmetçik, nerede ise Birinci Dünya Savaşı başlangıcında askere alınanlar dahil, 10 yıldır görevi başındaydı. Kurtuluş Savaşı sonrası,  bunların süratle teskereye gönderilmesi zaruri olmuştu. Yanmış, yıkılmış Anadolu'da tekrar bir canlanma olacak ise onlara tarlada, bağda, bahçede ve her türlü emek yoğun işte de yoğun ihtiyaç vardı. Bu gerçekleşince birliklerin asker mevcudu birden bire 1/3 e kadar düşmüştü. Ayrıca 1924 yılı sonbaharında bazı birliklerde firarlar başlamış, bazı sınır birlikleri ise komutanları ile birlikte Irak'a geçerek İngilizlere katılmışlardı.

(Vanlı Teğmen Hurşit 76 mevcutlu kıtası ile, yine Yüzbaşı İhsan, Teğmen Rasim, Teğmen Tevfik isimli subaylar emirlerindeki 275 mevcutla)

Birlik mevcutlarının düşmüş olması ve kalan birliklerdeki moral bozukluğu, hazırlık içinde olan darbecileri daha da iştahlandırıyordu.

 Şeyh Sait darbeyi planlı yürütebilmek için

- Çapakçur(Bingöl)-Elazığ Cephesi,

- Muş-Erzurum Cephesi ve

-  Diyarbakır Cephesi olarak 3 cephe oluşturmuştu ve kendisi bizzat Diyarbakır Cephesini yönetecekti. Hedefi Diyarbakır'ı ele geçirmek, hareketi Irak-Suriye sınırına kadar genişletip İngilizlerle irtibatı sağlamaktı. (Güney cephemiz olan Irak- Suriye hattında iki piyade, iki süvari olmak üzere 4 İngiliz Tümeni vardı.)

 

Muş Cephesi Solhan'da bulunan Şeyh Abdullah'a verildi. Muş-Erzurum-Bitlis hattını kontrol altına alacaklardı.

Çapakçur Çephesi de Şeyh Şerif tarafından idare edilecekti. Elazığ-Malatya-Tunceli-Erzincan'a doğru devam edeceklerdi.

 Darbeciler, 17 Şubat'ta Bingöl'ü ele geçirdiler.  Ordu birlikleriyle ilk temas 22-25 Şubat tarihleri arasında Diyarbakır’da yaşandı. Darbeciler ilk başarısızlıklarını burada yaşadılar ve geri çekildiler.

25 Şubat'ta Elazığ'ı ele geçirdiler. Hapishaneyi boşalttılar, adliyeyi yaktılar, jandarma binasını yağmaladılar. Şehirde yağmalanmaya başlayınca halk gerçekleri bir nebze olsun anlamaya başlamıştı.

07 Mart günü Diyarbakır'ı bir kez daha ele geçirmek istediler, ancak başarılı olamadılar. Asiler teşkilatlı ve azimli mukavemet karşısında dayanamayarak panik halinde kaçmışlardı. Kığı istikametinden Erzurum'a yönelecek kuvvetler ise Kığı'da asker, vatandaş ve Hörmekli Aşiretinin kurduğu dayanışmayı aşmayı beceremediler. Halkın darbecilere karşı İLK ŞANLI DİRENİŞİ burada görülecekti.

 

 İç İşleri Bakanı hadiseyi küçük göstermeye çalışıyordu. Atatürk, durumu sezmiş ve Heybeliada’da bulunan CHP Gn.Bşk. İsmet İnönü’yü Ankara’ya davet etmişti. Piran hadisesi üzerine İsmet İnönü’nün Ankara’ya çağrılması  kabineyi bir anda karıştırdı. 21 Şubat akşamı Başbakan Fethi Okyar, Meclis Bşk. Kazım Özalp, CHP Gn.Bşk. İsmet İnönü, Atatürk’ün başkanlığında Çankaya’da toplandılar ve durum görüşüldü. Toplantı sonucunda TBMM Bşk.lığına şu yazının gönderilmesi kararlaştırıldı.

 “ Ergani Vilayeti’nin bir kısmında devletin silahlı kuvvetlerine karşı meydana gelen isyan Diyarbakır, Elazığ ve Genç Vilayetlerine de geçmiş ve genişlemeye müsait  görünmüş olduğundan Muş, Ergani, Dersim, Diyarbakır, Mardin, Urfa, Siverek, Siirt, Bitlis, Van, Hakkari vilayetleri ile Erzurum Vilayetinin Kığı ve Hınıs kazalarında bir ay müddetle örfi idare ilan edilmiştir. Anayasanın 86ncı maddesi gereğince keyfiyeti yüksek meclisin tasdikine arz eylerim.

Başbakan Fethi Okyar. “

 

 Örfi idare(Sıkıyönetim) hakkındaki hükümet kararı, Türk ve dünya kamuoyunda bomba gibi patlamıştı. Ankara hareketin mahalli olmadığını, hükümetin kararı ile açıklamış ve olağanüstü tedbirler alınacağına kanaat getirmişti. Herkesin üzerinde birleştiği bir noktada, darbede yabancı parmağı bulunduğu hususuydu. İngilizlerin bu darbeyi teşvik ettiklerinden kimsenin kuşkusu yoktu. (FETÖ'nün ardında ABD'nin bulunduğundan hiç kimsenin kuşkusu olmadığı gibi)

 Başbakan Fethi Okyar, Mecliste gelişmeler hakkında teferruatlı bilgi verdikten sonra              

  “ Efendiler, harici meselelerin halledilmek üzere bulunduğu şu sıralarda, meydana gelen bu isyanların sebep ve menşelerini aradığımız zaman, görüyoruz ki, gerçek sebepler asilerle mürettipler tarafından ahaliye karşı açıkça belirtilmemektedir. Din mahvoluyor, İslamiyet’in mahvına yürünüyor, dinin yaşatılması ve muhafazasına Şeyh Sait  memur edilmiştir, denilmektedir. Bu suretle zavallı halk, en can alacak bir noktasından aldatılmıştır.  Öteden beri bütün felaketlerimiz aynı silahın kullanılması neticesi olmuştur. Örfi idarenin tasdikini ve alınacak tedbirler için lüzumlu askeri masrafların kabulünü yüksek heyetinizden rica ederim.” diyecektir.

 

Muhalefette aynı yönde görüş bildirmiş ve önerge Mecliste oy birliği ile kabul edilmiştir. Hemen akabinde Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt’un teklifi ile Hıyaneti Vataniye Kanunu’na  bir madde eklenmesi hakkındaki teklifi acele olarak görüşmeye başlamıştır. Oybirliği ile kabul edilen kanun maddesi;

“ Dini veya dini mukaddesatı siyasi gayelere esas veya alet etmek maksadıyla cemiyetler kurulması yasaktır. Bu gibi cemiyetler kuranlar veya bu cemiyetlere girenler vatan haini sayılır. Dini veya dini mukaddesatı alet ederek devlet şeklini değiştirmeye  veya devlet emniyetini bozmaya  veya dini veya dini mukaddesatı alet ederek her ne suretle olursa olsun, halk arasında fesat ve ayrılık sokmak için, gerek tek başına ve gerek toplu halde niyetli veya yazılı veya fiili şekilde veya nutuk vermek veya neşriyat yapmak sureti ile harekette bulunanlar vatan haini sayılır.” demektedir.

 

 Meclis’in bu görüşmeleri yaptığı sıralarda, isyan kısa süre içinde Diyarbakır, Elazığ, Tunceli, Hınıs, Bulanık, Muş ve Silvan ile çevrili alana yayıldı ve yer yer yağmalanmalar olmaktaydı. Bu arada ayaklanma bölgesine Mardin'den takviye gelen 1 nci Süvari Tümeni Dicle'de yer yer ayaklanmacılarla çatışmaya girdi. Bu birliklerden oluşturulan Hüsnü Bey Müfrezesi Lice güneyinde Sis boğazında, Yarbay Hüseyin Bey komutasındaki birliklerde Diyarbakır kuzeyinde Fis Boğazında zayiat verdiler. Aynı zamanda bölgedeki yerleşim merkezlerinden de ateş açılıyordu.

 

 Şeyh Sait ''Bir Türk öldürmek, 70 gavur öldürmekten daha üstündür!'' demişti. Darbeciler canla-başla saldırdılar. Birlikler Hani'ye çekilmek zorunda kaldı. Ancak saldırılar sürecek ve Hani ile Lice darbecilerin eline geçecekti. Sınırdan Diyarbakır'a 3 alay kadar daha takviye birlik gönderildi.

 

 Yapılan dini propaganda, aldatma ve bölge halkının cehaletinden de faydalanarak güçlerini gittikçe artırdılar. Sayıları 10.000 kişiye ulaşmıştı. Bu arada bölgedeki bir çok aşiret Kığı, Elazığ ve Malatya'da devletin yanında darbecilere karşı askeri birliklerin yanında harekata katılmaya başladılar ve bu şehirler kısa sürede temizlendi. Ancak o sırada darbeciler  Varto, Malazgirt, Bulanık, Silvan'ı ele geçirmişlerdi. İşler darbecilerin istediği gibi gitmemeye başlayınca, Emir-ül Mücahidin olan ünvan, Hadim-ül Mücahidin olarak değişecek ama sonuca etki etmeyecekti.

Şeyh Sait'in ''Asker-i Rum'' diye ifade ettiği Türk askeri kontrolü ele geçirmeye başlamıştı. (Mahkemede kendine bu ifadesi sorulunca ''Biz Kürtler, Türk askerine böyle deriz!'' diyecektir.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.