ABAYLAR
Aksaray
21 Kasım, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.02
  • EURO
    35.01
  • ALTIN
    2419.0
  • BIST
    9618.83
  • BTC
    69294.62$

 ALDATANLAR   -1-

28 Şubat 2024, Çarşamba 09:07

          Din gerçeğinin eşsiz ve şüphesiz en önemli kaynağı Kur'an-ı Kerim'dir. Yüce Allah, Fatır Suresi 5. ayette mealen der ki;

''Ey insanlar! Allah'ın vaadi haktır. O halde geçici dünya hayatı sizi aldatmasın. Aldatanlar sizi Allah ile aldatmasın.''

            Burada adı geçen ''Aldatanlar''  kimdir? Elbette şeytan ve onun emrinde çalışan binlerce şeytanlaşmış cin ve insanoğludur. Allah ile aldatılmaya yani dini inancımızın istismarına yüzlerce kere şahit olmuşuzdur. Maalesef bunun olacağı, yaşanacağına dair  ikazda edilmişizdir. Yaratan yüce Allah kullarının durumunu hiç bilmez mi? İnfitar Suresi 6. ayette mealen şöyle demektedir.

 ''Ey insan! Nedir o kerim olan rabbine karşı seni aldatıp gururlu kılan?''

            Bu ayet indiği zaman sahabeler peygamber efendimize bunu sorarlar. O da şu cevabı verir. ''Cehalet!''

            Bir aldatan var ama bir de bütün uyarılara rağmen cehaletten bir türlü kopmak istemeyenler yani aldatılanlar var. Aldatılmanın yüzlerce çeşidini yaşayabiliriz. Zengin olacağım hırsı ile dün ''Bankerlere'' bugün ise ''Tosuncuklara'' , ''Kripto Para Simsarları'na'' çarpılabilirsiniz. Allah'ın lütfu olan zekamız, bazen bize ve hırslarımıza yetmeyebilir. Ancak, en zayıf ve istismara en açık olan yönümüz dinimizi tanımamaksa, sadece malımızı değil; hem bu dünyadaki hayatımızı, hem de ahiret hayatımızı çalıverirlerde, haberimiz bile olmaz!

            Burada aldatma aracı olarak yüce Allah'ın adını kullanmak veya onun sözleri olduğu iddiası ile birtakım ayetlerin, kutsal sözlerin kullanılması söz konusudur. Allahtan korkmayan ve onun adı ile yalan söyleyenler, yalanlarına peygamberimizi de ortak etmekten elbette ki asla utanç duymayacaklardır. Büyük saygı ve sevgi duyduğun ancak ''Bizlere ne demiş?'' diye merak edip emirlerini bir kez bile okumadığın Yüce Allah'ın veya onun alemlere rahmet olarak yarattığı sevgili peygamberimizin adı anıldığında, bir anda elin ayağın dolaşabilir, gönlüne kolayca prangalar vurulabilir. Maalesef bu durum yüzyıllardır da kesintisiz devam etmektedir. En basit olanı halkın soyulması için yapılanlardır.  En teferruatlı, detaylı çalışma gerektirenleri ise devletin yıkılmasına vesile olacak kadar büyük boyuttadır.

            İslam ile buluştuğundan ve onun yüceltilmesi için verilen mücadelede öncü olduğu, ''İslam'ın Sancaktarı''  olarak anıldığından bu yana, Türk Milleti de aldatılmaktan payına düşeni fazlası ile almıştır. Bu konu da bir çok örnek anlatılabilir . En net olanlar  ise günümüzde yaşananlar değil midir? Mesela, bizim Reşit Paşa sandığımız, Padişah ile yakın dostluk kurmayı başarmış  İngiliz Casusu Arminius Vambery,  1860'lı yıllarda Anadolu'dan Türkmenistan'a kadar tüm bölgeyi karış karış gezer ve anılarında şöyle der

 '' Türkler o kadar saf ve mert insanlar ki, karşısındaki kişiyi de kendileri gibi bilip, yalan söyleyeceğini akıllarına bile getirmezler. İçlerine karışıp imamlık yaptım, namaz kıldırdım. Beni ulema olarak gördüler. Kimi benden nefes istedi, kimi elini yüzünü bana sürdü. Kimisi içtiğim suyun şifalı olduğunu kabul edip sakladı. Gerçekte dinlerinin gereğini bilmeyen bu insanlara biraz dinden bahseden birisi kolayca onları istismar edip başlarına imam olabilirdi. Nitekim ben de öyle yaptım.''

            F. Gülen denen alçak da salya sümük ağlarken öyle yapmamış mıydı?

            Aldatanlar, savaş meydanlarında yenemedikleri Türkleri en kolay yoldan nasıl istismar edeceklerini, kendi çıkarlarına göre nasıl kullanacaklarını ve birbirlerine düşüreceklerini çok  iyi öğrenmişlerdi. En kolay yol dini hususların kullanılmasıydı. Bunun için din adamı olarak yetiştirilecek ve görevlendirilecek ajanlar kullanılacak veya satın alınabilecek kadar kişiliksiz dini otoriteler bulunup en üst pozisyonlara taşınacaktı. Örneğin; detaylarını (ŞEYH SAİT DARBESİ (ŞUBAT - HAZİRAN 1925) adlı makalemde anlattığım üzere, amaç yeni kurulan  Cumhuriyeti yıkmak ve yerine tekrar ''Saltanatı ve Halifeliği getirmek, İslam dinini kurtarmak!'' olarak gösterildi.  Gerçekte ise Lozan'ı delerek Musul üzerindeki haklarımızı engellemek, Musul ile Türkiye arasına tampon bir devletçik olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu'yu da içine alan bir ''Kürdistan kurmak!''  gibi devrin en büyük emperyali İngilizlerin planları saklanmıştı. Bu olayda,  piyon olarak kullanılacak halkın kulağına en çok fısıldanan şey  ise ''DİNİMİZ ELDEN GİDİYOR!''  olacaktı.

            Olayların başlamasından önceki gelişmeleri yakından izleyen Cumhurbaşkanı M. Kemal Atatürk, 01 Ocak'ta trenle çıktığı inceleme gezisinden 02 Şubat 1925'de dönmüştü. Aldığı bilgiler can sıkıcıydı. ''Milletin emeğini ve kurtuluş ümidimizi boşa çıkarmak istiyorlar. Ayrıca hiç utanmadan dinsiz olduğumuzu, camileri yıkacağımızı, Kur'an-ı yasaklayacağımızı söylüyorlarmış. Din tüccarlarına, yobazlara, üfürükçülere yüz vermesinler. Oy uğruna dini siyasete alet edenlere göz yummasınlar.'' diye dönemin başbakanına haber gönderecekti.

             Aynı günlerde ise aldatanlar, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da aldatılanlara elden ele şu Fetvanameyi okuyorlardı.

            Kurulduğu günden beri dinimizi yıkmaya çalışan Türk Cumhuriyeti reisi Mustafa Kemal ve arkadaşları, Kur'an ahkamına aykırı hareket ederek,   Allah'ı ve Peygamberi inkar ettikleri ve Halife-i İslam'ı sürgüne gönderdikleri için, gayrı meşru olan  idarelerinin yıkılması bütün Müslümanlar üzerine farzdır. Cumhuriyetin başında olanların mal ve canlarının   Şeriat-ı Garrayi Ahmediyeye göre helal olduğu ilan olunur.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.