ABAYLAR
Aksaray
30 July, 2025, Wednesday
  • DOLAR
    32.02
  • EURO
    35.01
  • ALTIN
    2419.0
  • BIST
    9618.83
  • BTC
    69294.62$

Hak­sız­lık ce­za­sız kal­maz

14 March 2025, Friday 06:00

Bazen öyle bir kis­ve­ye gi­re­riz ki yap­tı­ğı­mız ne kadar hak­sız­lı­ğı­mız varsa bir ta­ra­fa atar bir nu­ma­ra­lı hak pe­rest olur çı­ka­rız. Ön­ce­lik­le ben kendi nef­sim­den baş­la­yım ken­di­mi de işin için­den çı­kar­ma­dan ko­nuş­ma­mız lazım. Hak de­yin­ce sa­de­ce bi­ri­si­nin elin­den ko­lu­nu kı­vı­rıp al­dı­ğı­mız bir mal zan­ne­de­riz. Hâl­bu­ki hak sa­de­ce in­san­la­rın hak et­tik­le­ri­ni elin­den almak de­ğil­dir. Maddi, ma­ne­vi, be­de­ni, kom­şu­luk gibi sa­ya­ma­ya­ca­ğı­mız kadar üze­ri­miz­de hak­lar var.
Bi­ri­si­nin hakkı olan bir yeri elin­den çe­şit­li ala­ve­re da­la­ve­re ile elin­den alı­yor­sak bu hak değil mi? Hak­sız­lık ha­ya­tı­mı­zın her saf­ha­sın­da ol­mak­ta­dır. Na­maz­da bile hak et­me­di­ğin halde yer kap­la­yıp diğer ki­şi­ye aynı safta yer ver­mi­yor­san buda bir kul hak­kı­dır.
Hele bunu birde yapan din kis­ve­si­ne gi­re­rek ya­pı­yor­sa Allah onu ahi­ret­te ko­ru­sun. Hak et­me­di­ğin bir yeri dini kul­la­na­rak at­la­ma yeri ya­pı­yor­san vay ha­li­ne senin. Yüce di­ni­miz artık bir şey­ler ve hak­sız­lık­lar için ba­sa­mak ol­mak­tan çı­ka­rıl­ma­lı. Adam falan par­ti­li ya da başka bir mu­ha­fa­za­kâr par­ti­li olun­ca dört dört­lük Müs­lü­man mı olu­yor. Mu­ha­fa­za­kâr ge­çi­nip de hak­sız­lık yapan ve hatta dini bir ha­ya­tı ol­ma­yan onca insan ta­nı­yo­rum. Ben fa­lan­ca­yım de­yin­ce şeri dü­şün­ce­ye mi sahip olu­yor?
Siz­le­re Re­su­lul­lah efen­di­mi­zin hut­be­sin­den bir örnek ve bir kıssa ile baş başa bı­ra­kı­yo­rum.
Re­su­lul­lah efen­di­miz son sa­at­le­rin­de üm­me­ti­ne bakın neler söy­lü­yor: “Siz­den ay­rıl­ma vak­tim ol­duk­ça yak­laş­mış­tır. Siz­den bi­ri­ne vur­muş­sam; işte sır­tım, gel­sin vur­sun..!
Bi­ri­ni­zin ma­lı­nı al­mış­sam; işte yüzüm, gel­sin hak­kı­nı alsın..! Sakın; "şayet kısas ta­le­bin­de bu­lu­nur­sam, Re­sû­lul­lah bana da­rı­lır" diye dü­şün­me­sin hak sa­hi­bi olan her­kes...!
Bil­me­li­si­niz ki; ben­den hak­kı­nı is­te­ye­ne da­rıl­mak, benim fıt­ra­tım­da yok­tur. Benim na­za­rım­da en se­vim­li­niz, hakkı varsa, gelip ben­den onu is­te­yen yahut helâl eden­dir.
Ben, Rab­bı­min hu­zu­ru­na, üze­rim­de kul hakkı ol­ma­dan var­mak is­ti­yo­rum..!” diyor. Bu­yu­run ba­ka­lım Re­su­lul­lah ne diyor biz­ler ne ya­pı­yo­ruz bir kı­yas­la­ya­lım ba­ka­lım.
İbra­him Hakkı’yı Ba­ba­sı oğ­lu­nu Fi­ki­rul­lah haz­ret­le­ri­ne tes­lim eder­ler. İyi bir ter­bi­ye al­ma­sı için ço­cuk­lu­ğu­nun mühim bir dev­re­si­ni Fa­kî­rul­lah haz­ret­le­ri­nin ya­nın­da ge­çi­ren İbra­him Hakkı haz­ret­le­ri, bir gün eline al­dı­ğı bir tes­tiy­le çeş­me­ye gider, dol­du­rur­ken oraya gelen bir atlı:
Çekil ba­ka­yım önüm­den be çocuk! Diye İbra­him Hakkı haz­ret­le­ri­ni azar­la­ya­rak atını çeş­me­ye sürer. O da tes­ti­si­ni alıp bir ke­na­ra çe­kil­me­ye uğ­ra­şır­ken atını mah­muz­la­yan adam, onu bir kö­şe­ye sı­kış­tı­rır. Tes­ti­si­ni bı­ra­kıp ken­di­si­ni kur­tar­mak zo­run­da kalır İbra­him Hakkı haz­ret­le­ri… Bu es­na­da at da üze­ri­ne basıp tes­ti­yi kırar. Ağ­la­ya­rak ho­ca­sı­nın hu­zu­ru­na gelir ve:
Çeş­me­den su alır­ken atını koş­tu­ra­rak gelen biri, atını üze­ri­me sürdü. Can hav­liy­le ken­di­mi kur­tar­ma­ya ça­lı­şır­ken tes­ti­mi de te­pe­le­tip kırdı! Der. Ho­ca­sı sorar:
Tes­ti­ni kıran at­lı­ya sen bir şey söy­le­din mi?
Hayır, der, hiç­bir şey söy­le­me­dim.
Çabuk git ve o adama bir-iki laf söyle, der. İbra­him Hakkı haz­ret­le­ri gider, çeş­me­nin ba­şın­da atını tımar et­me­ye baş­la­yan ada­mın ya­nı­na varıp bek­ler. Fakat bir türlü ter­bi­ye­si­ni bozup da:
Benim tes­ti­mi niye kır­dın zâlim adam! Di­ye­mez. Dönüp gel­di­ğin­de ho­ca­sı Fa­kî­rul­lah haz­ret­le­ri sorar:
Ona bir şey­ler söy­le­ye­bil­din mi?
Söy­le­ye­me­dim efen­dim; ni­yet­len­dim, lâkin bir türlü di­li­mi çe­vi­rip de ağır bir söz sarf ede­me­dim! Ho­ca­sı ba­ğı­rır:
Sana di­yo­rum, çabuk git ve o adama bir şey­ler söyle, mu­ka­be­le et! Yoksa sonu fe­lâ­ket!.. İbra­him Hakkı haz­ret­le­ri bu defa ka­rar­lı ola­rak koşup çeş­me­nin ba­şı­na gelir. Bir de bakar ki, tes­ti­si­ni kıran adamı, kendi atı, at­tı­ğı çif­te­ler­le çeş­me­nin ha­vu­zu­na yu­var­la­mış, ölüsü yat­mak­ta­dır!
Ko­şa­rak gelip, ho­ca­sı İsmail Fa­kî­rul­lah haz­ret­le­ri­ne bu vahim va­zi­ye­ti an­la­tır. Ho­ca­sı bu hâle üzü­lür:
Vah vah! Bir tes­ti­ye bir adam! Üzül­düm buna doğ­ru­su! der. Hu­zu­run­da­ki­ler bun­dan bir şey an­la­ma­dık­la­rı­nı söy­le­yin­ce, büyük Velî şöyle izah eder: ´O atlı adam, İbra­him Hakkı´ya zul­met­ti. Zulme uğ­ra­yan da tek ke­li­mey­le olsun mu­ka­be­le­de bu­lun­ma­dı, zâ­li­mi Allâh´a ha­vâ­le etti. Allâh Teâlâ´nın da gay­re­ti­ne do­ku­nup zâ­li­mi ce­zâ­lan­dır­dı. Şayet İbra­him Hakkı da onun zul­mü­ne kar­şı­lık verip, ona bir şey­ler söy­le­sey­di, öde­şe­cek­ler­di. Fakat İbra­him, büs­bü­tün maz­lum oldu. Bense ödeş­tir­mek için uğ­ra­şı­yor­dum, ma­ale­sef mu­vaf­fak ola­ma­dım!´ der.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.