Maşallah inşallah
08 Ocak 2020, Çarşamba 09:05Geçtiğimiz günlerde bir dostumun netten bana gönderdiği mesajda. Aşağıdaki fıkrayı yazmış ve eklemiş; “ sen tencerede fasulyeyi pişiren kişisin buharı değil fasulyeyi yemelisin. Tencereyi hazırlamayan buharı satıp kesenin çıngırdağını dinlesin” diye espri yapmış. Tabi çoğu zaman Maşallah ve inşallah cümlesini çok kullanırız. Tabi işin içerisinde gayret ve emek mutlaka olmalıdır. Peygamber efendimize gelen sahabeden birisi Devesinin ayağında dabak hastalığı olmuş.
Peygamberimize, “ya Resulullah benim devemin ayağında dabak oluştu dua etseniz de geçse” demiş.
Peygamberimiz de, “ ben dua edeyim de sende Devenin ayağına biraz katran çal” demiş.
Bende bana gönderilen bu iki fıkrayı sizlerle paylaşayım.
Yemeğin Buğusuna Akçenin Sesi
Nasreddin Hoca Akşehir'de kadılık vazifesini yürütürken karşısına iki adam çıkmış. Birisi öteden beri cimriliği ile tanınmış bir aşçı, diğeri de boynu bükük bir fakir. Aşçı sözü almış :
- Hocam demiş, ben bu adamdan davacıyım. Dükkânın önünde fasulye pişiriyordum. Tencerenin kenarından buğusu çıkıyordu yemeğin. Bu adam elinde somunla geldi. Kopardığı lokmaları yemeğin buğusuna tutup başladı atıştırmaya. Nihayet koca bir ekmeği bitirdi. Ondan fasulye buğusunun parasını istedim, vermedi.
Nasreddin Hoca anlatılanları dikkatlice dinledikten sonra fakire dönüp :
- Doğru mu bunlar? diye sormuş.
- Evet, demiş fakir adam.
- Öyleyse para kesesini çıkar bakalım.
Zavallı fakir kadı efendiye karşı gelememiş. İçinde üç beş akçe bulunan para kesesini Hoca' ya uzatmış. Bu sefer aşçıyı çağırmış yanına. Keseyi kulağına yaklaştırarak şıngırdatmaya başlamış. Sonra da :
- Haydi demiş aldın işte alacağını. Aşçı :
- Nasıl olur? diye şaşkınlığını belli etmiş. Paramı vermediniz henüz. Hoca cevap vermiş :
- Fazla uzatma, yemeğin buğusunu satan akçenin de sesini alır elbet!
İnşallah Benim Hatun!
Bir gece hoca karısı ile konuşurken şöyle demiş :
“Yarın hava yağmurlu olursa oduna, açık olursa tarlaya gideceğim.”
Karısı çıkışmış :
“Efendi inşallah de!”
Hoca hiddetlenmiş :
“Niçin inşallah diyeyim hatun? İki işten biri mutlaka olacak, ya o, ya bu!”
Ertesi gün hava yağmurlu olduğu için ormana gitmek üzere sabahleyin erkenden evden çıkmış, biraz gittikten sonra yolda bir sipahiye rast gelmiş. Atın üzerindeki sipahi seslenmiş Hoca ‘ya :
“Bana bak baba! Filan köye nerden gidilir?”
Hoca da ilgisiz bir tavırla cevap vermiş :
“Bilmem!”
Sipahi yoluna devam etmek isteyen Hoca ‘yı bırakmamış ve kamçıyla birkaç defa şiddetle vurduktan sonra bağırmış :
“Seni gidi hain herif seni! Bilmezsin ha! Çabuk düş önüme! Sen beni ta o köye kadar götüreceksin!”
Hoca bu emri yerine getirmezse başına neler geleceğini düşünerek sipahinin önüne düşmüş ve hayli uzakta bulunan köye kadar götürmüş. Fakat vakitte bir hayli geç olduğu için artık ormana gidememiş, doğruca evine gelmiş. Kapıyı çalınca karısı içeriden seslenmiş :
“Kim o ?”
Hoca da suçlu suçlu karşılık vermiş :
“İnşallah benim hatun, aç kapıyı!” demiş.