ABAYLAR
Aksaray
21 Kasım, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.02
  • EURO
    35.01
  • ALTIN
    2419.0
  • BIST
    9618.83
  • BTC
    69294.62$

SARIKAMIŞ’TA GURUR VE HÜZÜN

14 Ocak 2019, Pazartesi 09:43

4-6 Ocak 2019 tarihlerinde Sarıkamış Savaşı’nın 104. Yıldönümü dolayısıyla son 15 yıldır olduğu gibi şehitleri yâd etme etkinlikler yapıldı. Ülkemizin hatta dünyanın farklı ülkelerinden gelen on binlerce insan Allahüekber Dağları’ndan Sarıkamış’a doğru 8-9 km kadar yürüdü. Biz de Aksaray’dan beş kişi katıldık. Gazilerle birlikte gittiğimiz bu anlamlı ve önemli program bir daha gösterdi ki Türk milleti her zaman şehidine saygısını gösterecektir. Daha doğru bir ifadeyle bu saygıyı gösteren ve gösterecek olan çok az da olsa birileri muhakkak olacaktır.

*

Bahsettiğim bu yolculuktan kısaca bahsetmek isterim. 4 Ocak Cuma öğle sonu Sarıkamış’a ulaşabildik. Kıbrıs Gazisi ve Türkiye Muharip Gaziler Derneği Aksaray Şubesi Başkanı Mustafa Dağ, Kıbrıs Gazisi Uğur Duranoğlu, Güneydoğu’daki operasyonlarda Gazi olan Hasan Altınsoy ve Mustafa Filikçi ile bu satırların yazarından oluşan beş kişi kardan heykellerin açılışının yapılacağı alana vardık. Kayak merkezinin bulunduğu bu alana ilk defa 2009’da yine şehitlerimizi yâd etmeye gelmiştim.

Akşam olmadan Sarıkamış Orduevi’ne giriş yaptık. Sabahında Türkiye Muharip Gaziler Derneği Sarıkamış Şubesi Başkanı Beyaz Reçber Bey’le yeniden buluşup Sarıkamış Belediye Başkanı ile bir görüşmeye geçtik. Samimi bir ortamda yapılan sohbet sonrasında kardan yapılan Mehmetçik heykellerinin açılışı için alana geçtik. Açılışın 13.30’dan 16.30’a tehir edildiğini öğrenince biz de telesijeyle Bayrak Tepe’ye çıktık. Çıkarken yüzümüze vuran sert rüzgâr oldukça donanımlı giyinmiş bizleri kısa bir sürede üşüttü. Acaba gördüğümüz güzel manzaranın kaynağı kar ve çamların dibinde 104 yıl evvel askerlerimiz ne kadar üşüdü? Üzerlerinde kıyafet, çantalarında yiyecek yokken ve de eldivensiz elleri tüfeğin demirine yapışırken, soluklar bile donarken askerimiz uzakta görülen Sarıkamış’a baktıkça neler hissediyordu. Acaba bakabiliyorlar mıydı? Yoksa gözler de donmuş muydu? Çünkü sıfırın altındaki 40 derecelik soğuk tüfekleri, kağnıların tekerlerini, telgrafın tellerini dondurmuştu. Askerin ayağını, bileğini, dizini dondurduktan sonra kristal bir yorganla kapamıştı soğuk. İşte böyle bir soğukta gözler de donmuştu. Ya da bedeni donup da gözleri açık kalan askerler de vardı. Bu acıyı görüp sonra anlatanlar da onlardı. Böyle düşüncelerle ulaştığımız Bayrak Tepe’de fazla durmadan birkaç kare fotoğraf sonrasında aşağıya indik. Heykellerin açılışının akabinde hava iyice soğumuştu. Biz bu kadar kalın paltoların, yünlü berelerin, pamuklu eldivenlerin içinde üşümüştük ve bir an evvel sıcacık odalarımıza gitmek için acele ediyorduk. 15 dakika sürmeyecek bir yolculukta bile otobüslerin içindeki 20 derecelik sıcağı “biraz serin bu aracın içi” diyerek eleştirebiliyorduk. Aman Ya Rabbi’ Bu ne rahatlıktır. Bu ne yaman çelişkidir! Neyse ertesi günün sabahında Sarıkamış Belediyesi önünde bizleri bekleyen araçla yapımı devam eden müzenin ve tören alanının oradan yürüyüşün başlayacağı yere gittik. Giderken hafif kar altında yürüdük. Bir buçuk saate yakın müzik, konuşma ve de şiir eşliğinde bakanların gelmesini bekledik. Akabinde de yürüdük. On binlerce insanın ellerinde bayrakla, dillerinde duayla yürümesi başka bir duyguyken gördüğünüz çamların dallarında 1914 Aralık’ında soğuktan korunmak için çıkıp da ertesi günü güneşin ısısıyla meyvenin düştüğü gibi düşmesini de gözünüzün önüne getirdiğinizde bambaşka duyguların anaforunda boğulmamak için kulaç atıyorsunuz. Boğulup gitmemek için Mehmetçikler’e dua yetmez. Bu güzel vatanı bize bu şartlarda kazanıp emanet edenlere layık olabilmek için daha iyi nasıl bir vatandaş olabilirim düşüncesiyle en iyisini yapmak için kendinize söz verdiğinizde şerefli olunabilir. Ya değilse bu vatan bana emanet değil, mirastır diyenler ellerinden kayıp giden vatanı kâbus zannedip uyanmak ister ama nafiledir artık. Vatanımızın her karışında şehit kanı vardır. Ne diyordu Kur’an, Bayrak ve Vatan şairimiz Âkif:

"Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ

Şühedâ fışkıracak, toprağı sıksan, şühedâ"

El-hâsılı Sarıkamış’ta hüzün ve gururu yaşadık. Enver Paşa ve şehitlerin sayısı üzerinden yapılan tartışmaların gölgesinde kalan on binlerce askerimizin ve bölge insanının neler yaşadığını konuşmadığımız sürece tarih bizim için tefekkür vesilesi olamaz.