ÜRKÜTÜLEN KURBAĞA MESELESİ
02 Mayıs 2018, Çarşamba 09:11Türkçemizde öyle güzel atasözleri ve deyimler var ki bazen sayfalar boyunca anlatamadığınız mevzuları özetleyiverir. Birazdan dertleşeceğim konuyu “attığın taş ürküttüğün kurbağaya değsin” özetler mi bilemiyorum ama aklıma evvela gelen bu oldu.
Bugün 2 Mayıs ve 39 yaşını tam doldurmuş oluyorum. Yani yarın 40’tan gün almaya başlayacağım demektir. Bir daha anlıyorum ki geçip giden zaman değil ömürdür ve bu gerçeğin ta kendisidir! Her gün bir şey öğreniyor insan. Kime güvenilir, kime güvenilmez bir çocuğun öğrendiği gibi öğreniyoruz işte. “Attığım taş kurbağayı mı yoksa kuşu mu ürkütür” bilemesem de her zaman yeni şeyler öğrenerek yaşayıp gidiyoruz işte.
2002’de, askerlikten sonra başladığım üniversite yıllarımın ilkinde başladım Aksaray tarihiyle alakalı araştırmalarıma. Araştırmak hakikaten zor ama zevkli bir iştir. Öğrenmek çok güzel bir duygu ama bunları paylaşmak çok daha farklı bir duygudur. Ama nasıl paylaşacaksınız? Son zamanlarda sanal alemdeki gelişmeler sayesinde anında dünyanın bir ucuna ulaşıyorsunuz ama kalıcılığı tartışılır. En meşhur bilgi paylaşım sitesi herhangi bir sebeple kapansa ya da kapatılsa bırakın okurların yazılara ulaşmasını onu büyük emeklerle yazan emektar bile eserine ulaşamaz. Demek ki daha kalıcı olana yani basılı olan kitaba ihtiyaç devam ediyor. Elle tutulur-gözle görülür bambaşka bir şeydir. Yarınlara da seslenebilmek, faydalanılan kaynak bırakabilmek insanın fıtratında vardır velhasılı. Özellikle biz Müslümanlar “sadaka-yı câriye” kavramına inanırız. Bunun için de çabalarız.
Fakat bazen iyi niyet yetmiyor ya da şartlar karşısında aciz, mahcup, mağdur olabiliyor insan. Araştırma yaptığınız bir konu için senelerinizi harcıyorsunuz, belge çözüp sağlam bir kitap hazırlayım derken gözleriniz başta olmak üzere sağlığınızı bozuyorsunuz ama belli bir süre netice alamadığınız olabiliyor. Bunun birçok sebebi var elbette ama geneli insanın yaratılışı ile alakalıdır bana göre. Yani insanoğlunun malayani (boş işler) daha meyyal olmasıdır. Şöyle izah etmeye çalışayım. En azından benim şahit olduğum kadarıyla insanlar ilmî araştırmalar yerine saçma sapan iddialara daha çok önem veriyor. Ciddi tetkikler yerine romana, hikâyeye yöneliyor. Çünkü insan zora gelmiyor. Düşünmek zordur ve insanoğlu bunun yerine eğlenmek istiyor. Gırgır-şamata seven insanların karşısına adam gibi araştırmalar getirdiğinizde ya sizi anlamak istemiyor ya da gerçekten anlamıyorlar. İkisi de tehlikeli aslında. Yani sizden rahatsız oluyorlar. Kendilerinden daha çok çalışanı, daha çok düşüneni sevmiyorlar. “Attığım taş kurbağayı mı yoksa kuşu mu ürkütür” demiştim ya az önce işte son zamanlarda artık bunu daha çok düşünür oldum. En az üç sene üzerinde çalıştığım bir eserin yayınlanması için büyük bir heyecanla görüştüğüm kişi ya da kurumların tamamı hiç oralı bile olmuyor. “Fırat hocam keşke daha basit ifadelerle, kısa ve öz bir şey hazırlasaydın. Bunu kimse anlamaz” diyerek o kadar emek verdiğim çalışmaya “uzaylı” muamelesi yapıyor. Aynı kişi ya da kurum hakikaten de gerçekten emek vereni değil de -mış gibi yapanı ihya ediyor. Yakın dönemde o kadar çok şeye şahit oldum ki bazen tamamen bırakasım geliyor bu işleri ama adeta bir müptela gibiyim. Birkaç gün geçmeden yeniden başlıyorum araştırmalara, okumalara!
Düşünün, o kadar emek verdiğiniz kitabı yayınlayacaksınız ama yayınevi tüm masrafı sizden istiyor. Siz o kadar yorulduktan sonra bir de cebinizden para vererek kitap yayınlamak ister misiniz? Elbette istemezsiniz. Para kazanmak önceliğiniz olmasa da en azından zarar etmek istemezsiniz. Çünkü o parada çocuklarınızın hakkı varken birileri kitapları okusun diye cebinizden para harcayamazsınız. Zaten fedakarlığın âlâsını bu kitabı hazırlarken yapmışınız bir de yayınlarken yeni bir fedakârlık artık enayilik olmaz mı? İşte ben son zamanlarda enayi olmamak için bir kitabımı destek bularak yayınlamak istedim. Destek o kadar az ki, onca araştırma emeği sonrası bir de matbaa masrafının yorgunluğu hiç çekilmiyor. Yazının başlığına hak verdiniz sanıyorum. “Attığım taş kurbağayı mı yoksa kuşu mu ürkütür” bilemiyorum ama Allah’ın izniyle çalışmaya devam edeceğim. Muhataplarım ilmî çalışmalara önem vermese de cebimden para da çıksa muhakkak emeğin kıymetini bilenler var. Çok az da olsa dürüst insanlar var. Çok az da olsa gerçek tarihe meraklı olanlar var. İşte bu kadirşinas insanların varlığı devam ettiği sürece hem umut devam edecek hem de ben ve benim gibi insanlar yazmaya devam edecek.